31 Aralık 2013 Salı

KUMPAS


 

Kumpas, TDK, İlköğretim sözlüğünde, argoda hile, düzen demekmiş.Artık kumpas, siyasetin bir terimi olmuştur! Argo jargonundan çıkmıştır! Sayın Başbakan'ın, devlet içinde paralel devlet örgütlenmesi yapmakla suçladığı F.Gülen Cema'atinin, devlet içinde çevirdiği dolaplara kumpas denilecektir!

Sayın Başbakan'ın “ ..ne istediler de vermedik? “ yakınmasına bakılırsa; Cema'ate herşeyi vermiş! Cema'atin devlet içinde paralel örgütlenmesine de göz yummuş! Ya cem'aat daha fazlasını istemiştir; ya da hükumet devlet içinde daha fazla güçlenmesini istememiştir! Bu ihtimal daha doğrudur!

Kavga, hukümetin getirdiği dalga dalga yasa hükümlerini, yetkili yargıçların kullanmaması ile başlamıştır. Asker, sivil tutukluları salmamışlardır., Hükümet, Cema'atın dersaneleri üzerinden kavgayı sürdürmüştür! Cema'at güçlü olduğu polis, yetkili savcılar üzerinden karşı hamlesini yapmıştır! Birinci yolsuzluk dalgası soruşturması, dolayı olarak Başbakan'ı hedef almıştır! Dört bakan derken, sekiz bakan feda edilmiştir!

Hükumet, istifa edecek bakanlara dört, beş yüz kişinin yerinden edilmesi ve atanması şansı tanımıştır! Hükumet, sıralı üst amire haber vermeden soruşturma yasağı getirmiştir! Soruşturma yönetmeliğini değitirmiştir. HSYK yönetmeliğin Anayasa'ya aykırı olduğuna dair bir bildiri yayınlamıştır. Hukümet bildiri yayınlamalarını yasaklamıştır. Danıştay, hükumetin bu 'yönetmeliği' nin yürütmesini durdurmuştur.. Bunlar tarafların peş peşe hamleleridir. Çoğunca hükumetin kalesinie gol olmuştur!..

Yetkili savcılar ikinci yolsuzluk dalgasını soruşturmak istediler. Başbakan'ın yakınlarının da adı karıştı. Hukümetin isteğiyle kolluk kuvvetleri, savcı talebini yerine getirmedi! Hükumet yanlıları, dosyayı savcıdan alıp başkasına verdi. Savcı soruşturulmaya başladı! Böylece Hükumet, Cem'aat ikinci yolsuzluk dalgasında berabere kaldılar!..

Hükumet etkili olduğu Yasama ve Bakanlar Kurulu ile 'soruşturma yönetmeliği' hükümlerini Polis Vazife Selahiyet Yasası' ile 'Ceza Muhakemeleri Usul Yasası'na sokmaya çalışıyor. Böylece hükumet yolsuzluk soruşturmalarını durdurmak istiyor.. Cema'at yeni yolsuzluk dosyalarını bu kez, korsan olarak piyasaya sürecek anlaşılan!

Kavga giderek büyüyor! Cema'atın devlet organlarına şırınga ettiği elemanlar tasfiye olabilir. Hükumet bu kavgada seviye ve itibar kaybetmiştir! Cema'at ilk saldırısında başarılı olmuştur. Sayın Başbakan sekiz bakanını feda ederek, şimdilik avantaj sağlamaştır. Bakan Albayrak, Başbakan istedi, yaptım! Asıl onun istifa etmesi gerekir! sözü manidardır..

İstifa eden bakanlara, giderayak, çok sayıda atama yapma fırsatı tanındı. Polisi, savcıları ve yargıyı Cema'atin nüfuzundan çıkarmak için karşılıklı elenseler sürüyor! HSYK hükumetin önünü kesmektedir. Cema'at ikinci dalga yolsuzluk soruşturmasıyla,oğulları üzerinden Sayın Başbakana uzanmak istemiştir. Başbakan sıralı amire bildirme şartı ile soruşturulmaktan şimdilik kurtulmuştur! Soruşturmayı başlatan savcının elinden dosya alınmış ve başkasına verilerek işlem durdurulmuştur. Danıştay yönetmeliğin yürütmesini durdurmuştur. HSYK yönetmelik, Anayasaya aykırı diye oybirliğiyle bildiri yayınamıştır. Hükümet bildiri yayın-lamayı yasaklamıştır. Hukümet, yönetmelik hükümerini yasa hükümlerine dönüştürerek uygulama hazırlığı içindedir..

Üçüncü, dördüncü soruşturma dosyalarının piyasaya düşmesi bekleniyor! Hükumet bunların piyasaya düşmesini yasaklamaya çalışıyor. Cema'atin darbesi etkilidir! Sarsıntıyı azaltmak için Başbakan şehir şehir koşuşturmakta ve konuşmaktadır! Civcivlerini dağılmaktan sakınıyor! Ama durum parlak görünmüyor. Onca yolsuzluk açıklama tehdidi ile sakal Cema'atin eline geçmiştir!..

Halkın güveninde aşınma yoğundur! Sayın Başbakan güvenirliğini ve inandırıcılığını yitirmektedir...Vaktiyle Hükumet, cema'atin gücünü kullanarak TSK'nın kozmik odalarına girmişti. En üst rütbeliden, alt rütbeli emekli ve muvazzaf askerleri hapse tıkmıştı. Ölenler
oldu. Gizli tanık diye hasımlar dinletildi. İlaveli dijital deliller kullanıldı. Asker, sivil hapse
atıldı. Komutanların terfileri engellendi. Düzmece delillerle TSK kumpasa getirildi.

Yargılamanın güvenirliği, yansızlığı ve itibarı son gelişmelerle düştü! Yeniden yargılanmaları zorunlu oldu.Yargıtay yargıcı dosyaları Gülen'e gönderip ne karar vereceğini danışmış! Böyle bir yargıca, verdiği kararlara saygı duyulabilir mi?

Tuz kokmuş, soda da kokmuş!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

www.Saliyazilari.blogspot.com Yeni yılınız kutlu olsun ..

24 Aralık 2013 Salı

BABADAN OĞULA


 

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye başkanı iken, bir kongrede coşkulu bir konuşma
yapmış. Söyledikleri çerçevelik sözlermiş. 2013 Aralık'ta, yolsuzluk bombaları bir bir patlayınca, yanıba-
şındaki bakanların çocuklarının adları, yolsuzlukla anılmaya başlayınca; sözleri anımsanmış!

Ne demiş Sayın Erdoğan “..Ben bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, duymadım! Hırsızlık babadan evlada geçer! Evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimler de hırsızlık yukarıdaki üst yöneticilerden, alttaki yöneticilere , oradan da halka yansır!.demiş.

İçişleri, Ekonomi, Şehircilik ve AB bakanlarının oğullarının adının karıştığı yolsuzluk dosyaları peşpeşe patlamış! Bir banka genel müdürü, bir belediye başkanı, birçok anlı, şanlı işadamı da gözaltına alınmış! Tanınmış bir şarkıcının İran'lı işadamı görünümlü kocası da gözaltına alınmış! Anlaşılan yol-suzluk mayası ondan! Adam 84 milyar euroyu, İran'a transfer etmeyi başarmış!Altın transferi yolsuz-luğu şaibesi de varmış! Hatta bir uçakla 1.5 ton altın gelmiş! Yasal yol izlenmemiş. Aksilik çıkınca, allem-kallem edip altın yüklü uçağı, bir Arap ülkesine kaçırmışlar! Etkili ve yetkili kişilerin kayırması olmuş! Bu işler hatır için değil, dünyalık içinmiş! Bal tutanlar parmak yalamışlar!.. ABD'nin İran'a ambargosu bu yollarla, yolsuzlukla aşılıyormuş!. Çok para, dokunduğu yerleri çürütürmüş!..

Savcı, polis bu soruşturmayı gizlice yürütmüş! On dört ay izlemişler! Herşey kayıt altına alınmış! Gizli kalması gereken sornuşturma bilgileri, Hukümetten esirgenmiş! Bakan, vali, müdür bilmemiş!

Ama F. Gülen Cema'atına sıra gelince dilleri çözülmüş! Cema'at Hükumet arasındaki bilek güreşinde, Hükumet beklenen golü yemiş! Aslında Sayın Erdoğan bu yolsuzlukların kokusunu almış! Bakanlar kurulu değişikliğini, 2014 martı, mahalli seçimler ertesine niyetlinirmiş! Ataların 'dere geçerken atı, yolsuzluk varken avradı, yolsuzluğa bulaşan bakanı değiştirme!” uyarısına uymuş da olabilir!..

Cema'atın ağzı kese torba değil ki; seçime beş kala, pislikleri meydana döküvermiş! 'Elimizde daha çok mal var!' diye reklam kuşağı geçmiş! Stokta 'dört bakan daha var!' diye gıcık vermiş! Cema'ate yakın bir köşe yazarı da; 'AKP'nin kırk milletvekilinin kaseti var' diyesi! Kasetler herhalde 'yasak cinsel ilişki' kasetleridir! Artık 'imam nikahı, kuma, mut'a nikahı' varken bunlar da neyin nesidir? Olsa olsa röntgencilik sektörü ürünleridir! Bu kaset işi baydı artık! Erkek milleti bu! Ak topuk görünce bile abdesti bozulan cinsten! Uçkurunu zayıf yani!

Röntgencilik toplumun yarası olmuş! Önüne gelen ötekinin yatak odasını gözlüyor! Yahu bunlar, adamın karısını ilgilendiren yolsuzluk sınıfına girer! Size ne? Röntgencilik hem ayıp hem başkasının özel hayatına tecavüzdür! Aşikar etmek suçtur! Adınız röntgenciye çıkar, bu da cabasıdır! Müslüman müslümanın ayıbını örter diye biliriz! Siz Müslüman değil misiniz?

Savcı-polis on dört ay dinleyip izlemiş. Her şeyi kayıtlamış! Kimselere sır vermemiş! Bakan, vali, müdür bile duymamış! Ağızlarını sıkı tutmuşlar! Ama Cema'ate sıra gelince dilleri çözülüvermiş! İş bilek güreşine gelince, Cema'ata gol pasını vermişler! Hukümet cephesi de soruşturma yönetmeliğini değiş-tirmiş! Artık idarenin iznine bağlanmış! Fezlekelerin bile yolu kesilmiş. Artık savcı, polis kendiliğinden yolsuzluk soruşturması yapamayacakmış! Yargı, idarenin vesayeti altında deniyordu, şimdi aşikar olmuş!

               Başbakan' Devlet içinde paralel devlet olmuşlar!, İninize gireceğiz!' diye kükremiş meydanlarda! Uyan da
               balığa gidelim! Kimin sayesinde oldu? Kim kimi kullandı?

Oğulları sayesinde, babalar yolsuzluk zanlısı oldular! Babalar iş başında oturuyorlar! Hükumete hiya-net (!) edenleri bir bir ayıklıyorlar. Yerlerine güvenli kişileri atıyorlar. Canı yananlar, can yakıyorlar! Emniyet teşkilatı Çarşamba Pazarı'na çevrilmiş! Hukuk olmuş guguk! Her zanlının 'masumiyet!' karine-sinden yararlanma hakkı vardı! Kesin hükme kadar, kimseye 'Gözünün üstünde kaşın var!' denmezdi. . İş başa düşünce, masumiyeti anımsadılar! Balyoz, Ergenekon vb..davaların soruşturmasında, masumiyet ilkesi, gizlilik ilkesi sokağa düşmüştü! Belgeler, deliller, mahremiyet orta malı olmuştu!..

Sayın Başbakan'ın oğlunun yönettiği vakfa da şaibeli paradan 3 milyon TL bağışlanmış diyorlar.

Öteki oğlunun gemicikleri bir bir artarken, bu denli gürültü çıkmamıştı! Kızı yüksek maaşlı danışmanı oldu derler. Dünyalığı tamam! Babalar kızlarının tahtını yapar, bahtını yapamazmış! Ama pekala bakan yapabilir!. Sayın Erdoğan'ın sözleri çok güzel! Atalar buna 'Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı!' demişler. Talkım Divanı Lügat-it Türk'de koruk'muş. Özetle 'insan kendisini kayırır' demekmiş!

Hırsızlık babadan oğula, üst yöneticiden alt yöneticiye, oradan halka' yansırmış!” Ehlinden iyi bilemeyiz. Yansımıştır zahir! Yıllardır bedava kömür, makarna, pirinç dağıttılar! Karşılığında oy topladılar! Yansımaz olur mu? Bal tutan parmağını yalar diyen bu halktır! Komşuda pişer, bize de düşer diyen de!. Düşünmezler ki, yalanan bal, yenen helal aş bizimkidir! Harama, helala kim bakar?

Bakanlar işbaşında, oğullar tutuklu! Altlarını oyan 'hainleri' ayıklıyorlar!
İstifa, kabul değildir! Yansız soruşturma ve kovuşturma için gereklidir.
 
Türkiye'ye yansız soruşturmayı, kovuşturmayı unutturdular! Bu olsa olsa tenkildir! Delilleri karartmak ve örtmek için bu son demdir cancağızım!..

Sağlıcakla kalın. (20.12.13) Hasip ÖZTÜRK



16 Aralık 2013 Pazartesi

GÜNCEL ARİSTO


 

Aşağıdaki alıntıları yazar Ümit Sarıaslan, Aristo'dan derlemiş..

Aristo, M.Ö. 384 yılında doğmuş, 322 yılında ölmüş! 2.400 yıl öteden bugünleri görüp söylemiş! Tanıdık gelişini bakılırsa, sözleri dün ya da bugün söylenmiş kadar günceldir!

Ne demiş Aristo usta?
En önemli kişileri elden geldiğince alçaltmak ve işten en iyi anlayanları devletten uzaklaştırmak; halkın dernek kurmasını, şenlik yapmasını, okuyup öğrenmesini önlemek; ruhu yükselten ve insana güvenlik veren her şeyi engellemek; okula gitmelerini, toplanıp eğlenmelerini yasak etmek; insanlar arasındaki ilişkiler onlara güven verdiği için yurttaşların birbiriyle düşüp kalkmasını önlemek amacıyla her çareye başvurmak; gece gündüz sokaklarda devriyeler gezdirip kapıları dinletmek, herkesin mahrem hayatını açığa vurmak. Her yerde casuslar bulunduru(up); yapılan ve söylenen her şeyi öğrenmek; İnsanlar böylece yavaş yavaş köleliğe alışırlar...”

Aristo tam da bugünleri anlatmıyor mu? Sanki günümüzün muhalif bir köşe yazarı!
Sayıp döktüklerinin hepsi günümüzün gündemi! Toplumun saygı duyduğu, güvendiği kim varsa aşağılanmış! Hapislere atılmış! Çürümeye bırakılmış! Adaletin elindeki 'terazi değil kılıç işletiliyor! İşten anlayan devlet adamları, yöneticiler, yargıçlar, savcılar kim varsa devletten uzaklaştırılmış ya da askıya alınmışlar. Yerlerine işten anlamayanlar, yandaşlar işbaşı yapmışlar!
Sıfır sorun diye başladıkları yerden çok çok ötelere düşmüşüz! Savaş kapımızda, savaşa çanak
tutar olmuşuz!

Aynaya bakın, binlerce çocuk öldürülüyor!” diyor, pişkin pişkin! Kendinden gayri herkesi suçluyor! Esed'le sarmaş dolaş iken, iç savaşa destek veren; karşıtlara silah, cesaret, lojistik destek sağlayan kendisi değil sanki! Bir dediği bir dediğini tutmuyor!

Atatürk Orman Çiftliği babasının mülkü! Ağaçları kesiyor, beton yapıları dikiyor! Yüz bulsaydı Gezi Parkı'nı cascavlak edecekti! Şimdi ağaç aşığı kesilmiş! Bilmem ne kadar ağaç dikecekmiş! 3. Boğaz geçişinde kestiği ağaçlar gündeme bile gelmedi daha!

Ülkenin bir yanını Kürdistan diye yaftalamış! Büyük, küçük, orta Kürdistan haritaları elden ele dolaşır! Mülteci Suriyeli'lerle Hatay, Suriye haritalarına, yeniden gösterilir olmuş!

Aristo, 'Adalet ilkin devletten gelmeli, çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir.'buyurmuş. Adalete güven kalmış mıdır? Anayasa Mahkemesi, müdahale etmeseydi, vekiller hala hapiste çürüyor olacaktı.! Çürümeye bırakılanlar var hala! Ölüm kurtuluş ise, buna “ öldüresiye adalet “ mi diyeceğiz? Ölenler ölüp kurtuluyorlar.

Bir koruma ordusu ile 'yurt içi' gezisi yapabiliyor! Gezilecek yerlerde adı konulmamış 'sıkı yönetimler' uygulanıyor. Çatlak ses çıkarırlar, gösteri yaparlar diye toparlanıyorlar!Cesaret edenler ' çeteci, terörist ' diye mahkemeler önüne çıkarılıyor. Bir kere terörist denildi miydi, bir daha çıkamıyorlar!..

Güncel Aristo '...okula gitmelerini, toplanıp eğlenmelerini yasak etmek; insanlar arasındaki ilişkiler onlara güven verdiği için yurttaşların birbiriyle düşüp kalkmasını önlemek amacıyla her çareye başvurmak; gece gündüz sokaklarda devriyeler gezdirip kapıları dinletmek, herkesin mahrem hayatını açığa vurmak...' insanlığı köleliğe götürür demiş! Gözetlenmek, izlenmek, özel hayatın açığa vurulması, korku toplumunun adımlarıdır. Ürken insanlar karşı çıkamazlar! Hırpalanmaktan çekinirler. Tepkisini göstermekten sakınırlar! Oylarını da korku saçan despotlarına verirler!

Halk korkuyor! Onlar halktan daha çok korkuyor! Gezi direnişinin yinelenmesi olasılığı uykularını karıçırıyor! Korkuyla hükmedenler, korkuya yenik düşerler! 

İleri demokrasi diye vardıkları yer burasıdır!

İstiklal Marşı ' Korkma!” diye başlıyor! Andımız ' Türküm, doğruyum..' diyordu.Türk ve doğru olmadıkları kanıtlandı.  İstiklal Marşı'na güçleri yetmedi!

Aristo 2.400 yıl önce, bugünleri görmüş, yazmış!

Korkunun ecele faydası olmadığını herkes bilir!

Geldikleri gibi gidecekler!..

Sağlıcakla kalın.... 
 
Hasip ÖZTÜRK

10 Aralık 2013 Salı

EĞİTİM SINIFTA KALMIŞ


 

Türkiye'de eğitim sınıfta kalmış!

65 ülkeden 15 yaşındaki öğrencilerin katıldığı PİSA araştırma sınavlarında, Türkiye ancak 45.inci sırada yer bulabilmiş!

PİSA araştırma sınavına katılanlar, başta OECD ülkeleri olmak üzere dünya ekonomisinin % 80'ini temsil eden ülkelerdir. PİSA 2012 sonuçlarına göre Türkiye OECD ülkelerinin bir hayli gerisine düşmüş! Türk öğrenciler PİSA araştırmasında, 65 ülke arasında 45.nci!

Genel ortalamada 45.nci, matematikte 44.ncü, okuma-anlama dalında 42.nci, fen bilgisinde 43. sırada yer al almıştır. PİSA 2012'de Rusya, İsrail, Yunanistan, Slovenya gibi ülkeler bizim stümüzde yer almışlar. Ancak Endonezya, Ürdün ve Kazakistan gibi Asya ve Ortadoğu ülkelerinin önündeyiz.
PİSA 2012'nin en başarılı ülkeleri Singapur, Honkong ve Kore olmuş. PİSA sınavları üç yılda bir yapılmaktadır. PİSA sınavları ülkelerin eğitim sistemlerinin öğrencileri ne derece iyi eğittiklerini araştırmak ve karşılaştırmak amacıyla yapılır..

Sınavlar 6 zorluk seviyesinde yapılır. Zorluk seviyesi arttıkça başarımızın % 0'a kadar düştüğü gözlenmiş. PİSA 2009 sonuçlarıyla PİSA 2012 sonuçları arasında önemli bir fark olmamış. PİSA 2003 yılı sınav sonuçlarına göre Uruguay ve Tayland da bizi sollamış!

Türk öğrencilerin, matematik sınavlarında, 1. ve 2. seviyelerde %50'ye yakın başarılı olurken, üst zorluk seviyelerinde başarı % 0'a kadar düşmüştür! Yani karmaşık sorularda anlama, yorumlama ve çözümlemede başarılı olamamışlar..
Dünya ölçeğine vurulunca Türkiye'nin eğitim sisteminin sınıfta kaldığı; öğünülen ve dayatılan eğitim sisteminin işe yaramadığı anlaşılmıştır!.. 

Türkiye bir 'Köy Enstitüsü' gerçeği yaşamıştı. Özgün bir Türk eğitim sistemiydi. O zaman halkın % 80'i köylerde yaşardı. Halkın %85'i okuma yazma bilmezdi. Halk neyi,nerede, nasıl üreteceğinden habersizdi. Ustaların sayısı yok denecek kadar azdı. Cehaletin yenilmesi için hızlı, etkili ve yaygın bir çözüm gerekiyordu. İnanmış eğitim önderlerinin, öğretmenlerin ve ustaların katkısıyla, Türkiye kırsalında 21 Köy Enstitüsü birden kurulmuştu. Köylerden kızlı-erkekli derlenen öğrenciler; yaparak-yaşayarak, fi'ilen çalışarak ve eğitimlerini aksatmadan çalışmışlardı! Okullarını, tesislerini bizzat çalışarak inşa etmişler. İçini donatmışlardı.

Köy Enstitüsü, çocukları hem eğitmiş, hem de onları üretici yapmıştı. Demirci, duvarcı, dülger, marangoz olmuşlardı. Eğitmen olmuşlardı. Sağlık memuru, hayvan sağlık memuru, ebe olmuşlardı. Köylere hizmete koşmuşlar ve varlıkları değer kazanmıştı.

Eğitmen okuma yazmayı, yurt bilgisini, matematiği, iyi vatandaş olmayı öğretmişti. Köylüye tarlayı işlemeyi, sulamayı, fidan, meyve ağacı yetiştirmeyi öğretmişti. Köyün duvarcısı, demircisi, marangozu idi. Bilinçli yurttaşın eylemli örneğiydi! Sonraları eğitim süresini uzatıp daha bilgili, deneyimli ustalar ve öğretmenler yetiştirmeye girişilmişti. Yüksek Köy Enstitüsü'nda nitelikli eğitimciler, öğretmenler yetiştirilmişti.

Köy enstitülü öğretmen köyde, köylü ile yaşıyordu. Köyün bilgesi, önderi, lideriydi. Halkı 'kaderciliğe, tevekküle, biate' zorlayanlara karşı; zorlukları yenen, bilimi-teknolojiyi kullanan yurttaş modeliydi. Laf ebeliği yerine bilinçli çalışan, üreten aydın insandı. Soru soruyordu, cevap arıyordu. Halka sorgulamayı öğretiyordu. Düzenin sahipleri, çıkarcılar soru sorunları sevmezdi.
Sevmediler. Sorularına yanıt veremiyorlardı. Köylü de soru sormaya başlamıştı. Çıkarcılar hoşlanmadılar. Köy enstitülerine iftiralar attılar! Aynen bugünkü ağızları kullandılar!

Cahili yönetmek kolaydır. Onlar cennetdeki nimetleri beklerken, kodamanlar dünya nimetlerini köylünün gözü önünde paylaşıyorlar! Biz on yılda on beş milyon genç yaratırken, imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir ulus yaratırken; kara düzen, Enstitüleri demokrasi diye diye kapattı! İçeriden ve dışarıdan sevinenleri çok oldu! Halkın eğitimi, kapsamı, yaygınlığı ve içeriği kulvar  değişitirdi. Türkiye'nin öznel eğitim sistemi yerine yoz sistemler getirildi. Bugüne böyle gelindi. Üretim yerine yaşamdan kopuk, laf ebesi üreten bir eğitim yozluğu içine düşürdüler!

Geldiğimiz yer belli! 65 ülke arasında 45. ci sıra! Üniversiteyi bitirmeden üretici olmayan bir eğitim sisteminin eseriyiz. Amaçsız öğrenciler! Hedefi belirsiz nesiller üretiyoruz! Çoğu üniversite kapısında birikmiştir! Öne geçebilmek uğruna, kara düzenin dersanelerine haraç ödüyorlar! Eğitim şimdi 4+4+4 gibi, dindar ve kindar öğrenci yetiştirmeye odaklıdır.

İktidar partisinin oy deposu, eğitimi düşük kesimlerdir! Bu iktidar cehaletten besleniyor!
Eğitimde yerimizin 65 ülke arasında, 45.nci sırada olmasına şaşılmamalıdır..

Sağlıcakla kalın... 
 
Hasip ÖZTÜRK


4 Aralık 2013 Çarşamba

MİLLİ GÜVENLİK


 

Milli Güvenlik Kurulu, 2004 yılında, “Fetullah Gülen Cema'ati'ni” bitirme kararı
almış. Elbette alır. M. G. Kurulu 'devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tesbiti ve uygulanması ile ilgili tavsiye kararlarının alındığı' bir anayasal kurumdur.

Tavsiye kararları deyip geçmek yanıltır insanı. Bu kurula C.Başkanı, Başbakan,
G.K.Başkanı, kuvvet komutanları, J. Genel Komutanı, Savunma, Adalet, İçişleri, Dışişleri
bakanları ve başbakan yardımcıları katılır.Gündemi C.Başkanı ve Başbakan belirler.
Verilen ortaklaşa kararlar ' devletin milli güvenlik sistemini' belirler. M.G.K. Kararı
devletin en yüksek organlarını temsil edenlerin ortak kararıdır.

Burada öncelikle devletin “düşman, tehlike, saldırı” tanımları belirlenir.. Bu tanıma ve öngörülere göre devletin iç ve dış güvenliğini sağlayacak önlemler alınır. Türkiye'nin silahlanması, silah gamı, kuvvetlerin konuşlanması, eğitimi, nitelikleribuna cevap verebilecek şekilde planlanır. Genel Kurmay savunma ve saldırı planlarını buna öngörülere göre hazırlar. Güçlerini buna göre konuşlandırır, eğitir ve silahlandırır.

Belli ki 2004 yılında, M.G.K. milli güvenlik konseptini “F.Gülen Cema'ati'ni” iç ve dış güvenliğe tehdit ve tehlike olarak görmüştür. Kararın altına atılan imzaların da anlamı budur. Kararı verenler anayasal görevlerini yapmışlardır. Bu karar sebebiyle imza koyan kimse kınanamaz ve suçlanamaz...

Kurul'da alınan kararları değerlendirmeyen, sümen altı eden hükumetlerin özürü olamaz. Aksine, görevini sakvaklamak ve ülke güvenliğini tehlikeye düşürmekle suçlanabilir! M.G.K. Kararını uygun bulmamışlarsa, yeni bir kurul toplanır ve yeni düşman ve tehlike konsepti belirlenir.

O dönemde, MGK. oybirliği ile 'irticaı' tehdit görmüştür. F.G. Cema'atini bitirme kararına varmıştır. Ama karar yerine getirilmemiştir. Bugün, bu irticai tehdit, hükümet olan ' irticanın odağı olan' siyasi görüşü tehdit edebilecek bir güce erişmiştir.

Hükumetin bu kararı sümen altı etmesi, siyasi sorumluluk getirir. Bu konu özel yetkili mahkemelerin önüne taşınacak mı? Karar sebebiyle taşınmamalıdır. Ama kurul kararlarını sümen altı eden, güvenliği tehlikeye sokan yürütme sorumluları için durum farklıdır. Görev savsaklanmıştır.

Geçmişte TSK'nin en üst düzeyinde, görev yapmış komutanlar, özel yetkili savcılar ve yargıçlar tarafından soruşturulmuş ve koğuşturulmuştur. Ağır cezalar verilmiştir. Kararları Yargıtay onamıştır. Merhum Adnan Menderes'i de bir mahkeme yargılamıştı. Verilen ölüm cezası, Yargıtay'ca onanmış ve infaz edilmiştir..

Kamuoyu, halk bu kararı vicdanında meşru sayabildi mi? Sayamadı. Devlet meşru sayabildi mi? Sayamadı. Merhum Menderes ve arkadaşlarına özel mezaklık-şehitlik yaptılar. Önüne gidip saygı duruşunda bulundular!

Görevini adam gibi yapmış, onca görevli balyoz yedi! Ağır cezalara mahkum edildi. Hapiste çürüyorlar! Onlar da görevlerini yapmışlardı. Hem de bugünün siyasetini yürüten hükumetlerle birlikte çalışmışlardı. Verilen kararları vicdanında adil bulunlar var mı? Goygoyculara sormuyorum. İçine sindiren var mı?

No'lacak şimdi? Emsal kararlar da var! Bunları da aynı özel savcılar soruşturur, dava açarsa; aynı özel mahkemeler yargılarsa, ne olur? İçeride karşılıklı tavla oynarlar!

Yanlış yanlıştır! Yanlışlar düzeltilmelidir. Mahkum edilen o değerli insanların itibarı iade edilmeli, zararları karşılanmalıdır. Özür de dilenmelidir!

Ne oluyor? İrtica, irtica ile yarışıyor! Mülkün temeli Adalettir! İnsanlık iflas etmediyse, herkesin itibarının korunması ve iadesi farzdır. “İrticanın odağı olmuş” bir siyaset, bunları yapabilir mi?

Bekleyip göreceğiz! Demoklesin kılıcı, yukarıda sallanıp duracak!

Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogspot.com