23 Mart 2016 Çarşamba

REZA SARRAF GİTTİ


17/25 aralık skandalının baş oyuncularından Reza Sarraf ABD'de kara para
aklama suçundan ABD de tutuklandı.! Yurtdışına nasıl çıktı? Kim çıkardı? İnterpol tarafından aranan bir kişi değil miydi? İran Gizli Servisi peşinde değil miydi?.
Böyle birisinin elini kolunu sallayarak yurt dışına basıp gitmesi düşünülemez..
Uluslararası bir konsorsiyum Reza'nın ABD'ye gitmesine çanak tutmuş olmalı! Orada
tutuklanmış! Garip bir iş, komplike bir iş.
Artık ABD için siyasi bir araçtır. Elinden geldiğince kullanmak isteyecektir! İster
konuşturur, isterse susturur! Kimbilir kimler için bilgilerini sağacaktır?.
Bir dönem, İran'ın, ABD ambargosundan bunaldığı sırada, altın ve döviz kaçağının
en önemli elemanlarındandı. İran, buralardan sağlanan altınla borçlarını ödemekteydi.
İran'a özellikle Türkiye üzerinden altın transferi yapılıyordu. Altın, dış ticaret emtiası sayılıyordu. Cari açığın % 15'ini Reza Sarraf'ın ödediği savunuluyordu...
Reza, Türkiye'de sözü geçen adamlara erişmekte gecikmedi. Onlar da bu olaydan
paylarını aldılar diye tevatür oldu. Eylemine göz yumuldu. Rahat hareket etmesi için
nüfuzlar kullanıldı. Bal tutanlar parnaklarını yaladılar!..Eh kendisi de yalamış olmalı!
Boğazın kıyısında gözde yalılar aldı. İstediği keyfi değişiklikleri hotbehot yaptı!
Kimseyi dinlemedi! Her halde koruyanları vardı. Bayındırlık suçları işlemesine, Eski
Eserleri tağşiş etmesine göz yumuldu. Ülkenin tanınmış ve sevilen bir sanatçısı ile
evlenerek, halkın sempatisini kazandı.. Artık her eylemi olay adamdı!
17/25 Aralık adıyla meşhur olayda, bazılarının telefon konuşmaları dinlemeye
takılmıştı.Takılmakla kalmamış, kamuoyuna aktarılmıştı. Kıyamet koptu. Paralel yapının
iktidarı düşürmek için oyunu, darbesi denildi. Bu olay bir kırılma noktası oldu!
“Beraber yürüdük biz bu yollarda!” diye öğünürken;
“Ne istediler de vermedik!” yakınmaları ardından bir tasfiye harekatı başlatıldı.
Adliyede, Emniyette, Yönetimde, İstihbaratta, TSK'da paralel olduğundan kuşkulanılan
kim varsa tasfiyeye girişildi.
Dört bakan istifa etti! AKP oylarıyla haklarında kovuşturmaya yer olmadığı kararı
çıktı. Öte yandan “Balyoz vb.” adlarıyla ülkenin en seçkin subaylarının, paşalarının, genel
kurmay başkanlarının 'tetörist' ilan edildiği, tutuklandığı, PKK'lıların gizli tanık olduğu bir
garip dönem yaşadık! Burunlarından kıl aldırmayan özel yargıçların, dehşetengiz savların dönemi başladı! Şimdi onlar da tasfiyenin ağzındalar! Bunların hepsi paralel yapı sayıldı.
Bazıları göstere göstere yurt dışına kapağı attılar!
AYM bu işlemlerde hak ihlali var diyerek, yıllarca süren işkenceye son verdi.
Yıllarca hapis yatanlar oldu! İntihar edenler oldu. Kahrından ölenler oldu. Yalnız onlar
değil Türk toplumu örselendi!
Bozulan ve değişen dengeler içinde HSYK, Adalet mekanizması, Emniyet, Mit,
İstihbarat, TSK yeniden tanzim edildi. İktidarın iki dudağına bağlı konuma getirildiler.
Açılım, barış adına PKK'nin şehirlerde yuvalanması, silah ve mühimmat yığınağı
yapmaları; askerin, polisin Valilikler emrini sokulması bu dönemde yaşandı. En gerekli
oldukları anlarda, kışlalarda tutuldular!
Mısır'da, Suriye'de şeriatçi atlarına oynandı. Tabi ki kaybedildi. Şimdi yabancısı oldu-
ğumuz terörle, canlı bombalarla karşı karşıyayız. Alışın diyorlar! Çevremizde ve dünyada güvenilir dostumuz kalmadı. Durduk yerde üç milyon Suriyeli sığınmacımız oldu.
AB, al parayı, sığınmacıları AB'ye bırakma dedi. Kabul ettik! Geriye yollamaları da kabul edeceğiz!.
Tam bu sırada Reza Sarraf enişte ABD'ye teslim oldu. Ardında ne pazarlıklar döndü
bilmiyoruz. Pandoranın kutusu açılacak mı? Yoksa hiç mi açılmayacak? Bekleyip göreceğiz!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com. hasipozturk@hotmail.com

11 Mart 2016 Cuma

KAYSERİ PAZARLIĞI


Sayın Başbakan'ın AB yöneticileriyle yaptığı pazarlık, kamu oyunda 'Kayseri Pazarlığı' olarak nitelendi. Söylemde, sıkı pazarlık vurgusu var. Biraz 'küçümseme'  ya da öğünme havası da seziliyor.
Aslında işi zora sokanlar AB yöneticileridir. Hem Suriye Savaşı'nı durdurma yolunda ciddi katkıları yoktur. Hem de Türkiye'yi işgal eden Suriyeli sığınmacıların AB'ye girmesine göjnülleri yoktur. Türkiye nasılsa yol üstündedir. Başına gelene katlansın havası esiyor. Ellerini ceplerine sokmaya niyetleri yok!
Kayserili usulü pazarlık bu koşullarda yapılmaktadır.
Her gün onlarca kişi Ege Denizi'nde Yunanistan'a geçmek isterken boğulmaktadır. Ölenler 3. dünya halkından , çoğunca müslümanlardan olunca kimsenin kılı kapırdamıyor..
Batının normları, insan hakları, sığınmacıların hakları; AB çıkarlarıyla çelişince birden bir adım geri çekiliyorlar. İrkiliyorlar. Güney hudutlarımızı kapasaydık, demediklerini bırakmazlardı.
Şimdi Türkiye'ye dağılmış üç milyonu aşkın sığınmacı var. Aman bize bulaşmasın diye tırnak kaşıyorlar. Yunanistan-Makedonya sınırı tel örgüyle kapatılmıştır. Macaristan sınırlarını çoktan kapattı.Başkaları da var. Avrupa'ya sığınmacı akımı olduğu yerde kalmış durumda. İnsanlar aç! Soğukta çaresiz ve Allaha emanetler! Sırça saraylarında huzur içinde, ağır kış koşullarını yaşıyorlar.
Türkiye'nin sorunu Suriye sınırları içinde çözme ve giderlerini paylaşma önerilerine kulak asmadılar. Ateş eteklerini sarıncaya kadar da gıkları çıkmadı..
Sayın Başbakan'ın 'Kayserili Pazarlığı' yapması doğaldır. Halden anlamayanları sonuna kadar sıkıştırmak gerekir. Paranın yerini söyletene kadar zorlamalıdır. Başardıysa kutlamak gerekir..
Savaş uçakları yollayan petrol zengini Arap ülkelerini de köşeye sıkıştırma zamanı gelmedi mi? Savaşa katılan resmi, gayri resmi kümeleri parasal ve silah vererek kışkırtanların, sığınmacıların çaresizliğine katkıda bulunmaları gerekir.
Bize uyan türkü “Kendim ettim, kendim buldum!” dur..
Suriye'nin toprak bütünlüğüne sahip çıkılmalıdır...
****
Sayın Cumhurbaşkanı, başkan olmadan, ortalığı birbirine katmaktadır.
Gelecekte başkan olursa, neler olabileceği konusunda örnekler vermektedir.. AYM kararlarını “ uygun bulmuyorum, uymuyorum!” diyerek asrın söylemini kamuoyu ile paylaştı. Ben yurtdışına çıkıyorum, ortalık 'karışacak' gibi öngörülerle uğurlandı..
Muhterem eşleri boş durmadı “ Haremin eğitim yuvası olduğu” yolundaki savını kamu oyu ile paylaştılar. Özünde doğru bile olsa, şimdi kamuoyunu meşgül edecek bir konu muydu bu?
Hele ardından “ Hizb-ül Tahrir” namındaki, terör örgütü olarak bilinen şeriatçı örgüt, Türkiye'de “ Hilafet” konulu toplantı yapmıştır. Ne kadar şeriatçı kuruluş varsa hepsini çağırmış; Atatürk'e, Türkiye Cumhuriyeti kuran kadrolara sövgü yağdırmışlar. Ankara'da kaldırılan Hilafetin, yine Ankara'da ilan edileceğini müjdelemişler(!)..
Bütün bunlar rastlantı olmasa gerek.
İleride varmak istedikleri yeri, başkalarına söyletmek; kamuoyunu yavaş yavaş olacaklara hazırlamak değil midir bu?
Sağlıcakla kalın...10.03.2016 Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com , Bursa, hasipozturk@ hotmail.com

3 Mart 2016 Perşembe

AYM KARARI


Mahkemelerin verdiği kararlar, iktidarın herzaman hoşuna gitmeyebilir,
beklentisine uygun düşmeyebilir. Böyle olması işin doğasındandır.
Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakanlığı döneminde Danıştay'ın verdiği durdurma
ve iptal kararlarından çok yakınırdı. İktidarın yolunu kestiğini söylerdi...
Mahkemelerin bakış açısı ile iktidarın bakış açılar aynı değildir.
Mahkemeler hukuk kurallarına, hukukun üstünlüğü kavramlarına göre karar
vermeye özen gösterir. İktidarlar, günün koşullarına ve kendi siyasetine uygun kararlar
verirler. Bu kararların verilmesinde, hukukun kuralları ve hukukun üstünlüğü ilkeleri her zaman gözetilmez. Bunun için Anayasa'da 'idarenin hiçbir eylemi, yargının denetimi dışında tutulamaz' ilkesi vardır. Devletlülerin hoşuna gitse de gitmese de işin doğası bu.
Mahkemeler hukuka uygunluk ölçütüne, kamu yararına bakarlar.
İdare, siyasetin getirisine bakar!
Bunun için iktidarlar zaman zaman halkın tepkisiyle, mahkemelerin durdurma ve
iptal kararlarıyla muhatap olurlar. Hukuka saygılı iktidarın yapacağı şey, işlemini, eylemini hukuka uygun hale getirmektir. İdare bireyin çıkarını, kamu yararının üstünde tutamaz.
Kamu yararını üstün tutmak zorundadır.
Son günlerin konusu, Sayın Cumhurbaşkanı'nın gazeteci C. Dündar ve E. Gül'ün
bireysel başvurusunu kabul etmesi konusudur. 'Hak ihlali' belirlemiştir. Bu kararla
tutuklu gazeteciler tahliye edilmişlerdir..
Daha önce AYM'nin ' hak ihlali' kararları ile Balyoz vs. gibi düzmece deliller ile
verilmiş mahkumiyet kararları da kaldırılmıştı. Hukuk kendi söküğünü dikmişti..Sayın
C.Başkanı, bu davaların savcısıyım diyordu. Ama hak ihlali kararlarına karşı böylesi
bir tepki vermemişti.
Eleştirmek, Mahkeme kararları için dahi olağandır.
Olağan olmayan Sayın C.Başkanı'nın bu karara karşı “..uymuyorum..” beyanıdır.
Mahkemenin kararına herkes uymak ve gereğini yerine getirmek zorundadır.
Anayasa Mahkemesi kararlarına istisnasız herkes uymak zorundadır..
Sayın Cumhurbaşkanı'na bu konuda bir ayrıcalık tanınmış değildir.
Anayasa Mahkemesi'ne “bireysel başvuru yolu' Sayın Cumhurbaşkanı'nın
iktidarı döneminde açılmıştır. İyi de edilmiştir. Doğru yapılmıştır.
İşine gelmeyen bir karar çıktığında böylesi sert ve kastı aşan tepki verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemeler dilsizdir. Polemiğe girmezler. Mahkemeler kararları ile
konuşurlar. Verilen kararın bir de “ gerekçesi” vardır. Gerekçe kararın gerektirici
sebeplerini ve yasal dayanaklarını açıklar. Mahkemenin konuştuğu yer orasıdır.
Benim aklıma başka şeyler düşmektedir!.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın yönetimi dönemi, T.C.'nin yolsuzluk şaibelerinin
en çok dile getirildiği dönemdir. Bu şaibe iddiaları yargı önüne getirilmemiştir.
Yargı bunlar hakkında diyeceğini dememiştir. Dört bakan bu şaibeler sebebiyle
istifa etmişlerdir. Yargı önüne çıkmaları, AKP'nin çoğunluk oyları ile önlenmiştir.
Yüce Divan'a çıkıp aklanma haklarını kullanmamışlardır..
O Yüce Divan neresidir?
Anayasa Mahkemesi'dir,
Üst düzey siyasi görevlerde bulunanların yargı merci Anayasa Mahkemesi'dir.
Şimdiden Anayasa Mahkemesi'nin bir kararına karşı ' ..uymuyorum, saygı da
duymuyorum!..” demenin ucu nereye varır? Şimdiden AYM'ye karşı tavır konulması
olağan gelmedi bana..Mahkemeye husumet göstermek doğru mudur?..
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com hasipozturk@hotmail.com