26 Kasım 2013 Salı

DERSANELER

 
Hükumet 'Dersaneleri kapatacağım!' diye tutturdu.
Aslında bu karar 2001 'de Koalisyon Hükumetince alınmıştı..
Koalisyon gitti! Dersaneler yaşıyor! Dersaneleri yaratan ihtiyaçlar duruyor!.
Dersaneler para kesiyor. Gülen Cema'ati bu piyasayı yıllar öncesinde gördü ve girdi.
İşe özel okullar açarak başlamıştı. Şimdi çok sayıda F tipi okulları var.
Topluma en başarılı okullar bizimki demeye çalışıyor. En iyi reklam malın kendisidir
diyorlar. Okullaşmayı yurt dışına taşıdılar. Asya'da, Afrika'da , Avrupa'da, Rusya'da, Türki cumhuriyetlerde çok sayıda okulları var! Dünyanın her yanında, her dilden, her milletten, her
renkten öğrencileri var. Yabancı öğrencilere kendi dilleri yanında Türkçe, İngilizce gibi geçerli
dil eğitimi de veriyorlar!.
 
'Türkçe Olimpiyatları' adıyla, seçkin yabancı öğrencileri Türkiye'ye getiriyor; maharetlerini sergiliyor, yarıştırıyor! Türkçelerini ve Türk kültürünü yaydıklarını anlatarak; iyi eğitim yaptıklarını,
Türk halkına övünçle gösteriyorlar!..Biz de şaşarak izliyoruz.
Öğretmenleri Türkiye'den götürüyorlar. Az para veriyorlar, gönüllü hizmet aşkını kullanıyorlar.
Kıt kana'at geçiniyorlar, benimsetilen ideallere hizmet ediyorlar...On yıllar önce, Türkiye'den seçkin
insanları alıp Türki Cumhuriyetlere konuk ederler, okullarını gösterirlerdi.. İyi şeyler başardıklarına
tanık ederlerdi. Öte yandan 'şeriatçı' nesiller yetiştirdikleri iddiası da hiç eksik olmazdı. Rusya bu
kuşku nedeniyle okullarını yasakladı. Haklarındaki kuşkular azalmadı. Artık konuk götürme yerine, eğitim gören öğrencileri getirip konuk ediyorlar! Marifetlerini sergileyerek başarılarını anlatıyorlar!
Türkiye'de Fetullah Cema'ati sanıyla gayriresmi, kitlesel bir örgütlenmeleri var. Vergi verir
gibi heryıl, yandaşlardan ciddi bağışlar toplanıyor. Kaynak yaratıyorlar. İşi bu düzeyde bırakmıyorlar.
Başarılı çocukları, dershane ve okul havuzlarından devşiriyorlar! Eğitiyorlar, kendilerine bağlıyorlar.
Üniversitelerin esaslı birimlerine yerleşmelerini sağlıyorlar. Burs, yurt, ev vb. olanaklarla onları
elleri altında tutuyorlar ve Cema'atle bağlarını sıcak tutuyorlar..
 
Mezun olanların, ülke yönetiminde kilit bakanlıklarda istihdamlarını sağlıyorlar. Milli eğitim,
Adalet ve İçişleri bakanlıklarında oldukça örgütlüler. Poliste, yargıda etkili düzeye gelmişler!
Şimdi buralardan güçlerini sınıyorlar. Özel yetkili mahkemeler eliyle TSK'nın tasfiyesinde rol
aldılar. Başarılı da oldular. MİT Müşteşarına el atınca, külahların değiştirilmesi gündeme geldi..
              Artık, Hükümet, Cema'atin bu güç birikimini kırmak için özel çaba harcıyor. Dersanelerin
              kapatılması dayatması, bunlardan birisidir.
 
              Cema'atin okulları gibi çok sayıda dersanesi var. Sağlanan gelir, önemli bir mali destektir.
             Öte yandan dersaneler öğrenci seçmek ve üniversitelerin iyi alanlarına sokmanın bir aracıdır.
             Dersane eğitimi, Türkiye'nin baş edemediği bir gerçeğidir. İhtiyaç varsa, dersane de olacaktır.
             Üniversitelerin kapasitesi sınırlı kaldıkça, her yıl milyonlarca öğrenci, dersanelere müşteri
             olacaktır. Bu hal, M.E:B okullarının yeterli eğitimi veremediğinin de bir itirafıdır. Üniversiteye
           girmeyi sağlayan okul sayısı sınırlıdır. Diğerleri dersanelerin potansiyel müşterileridir!..
 
            Dersane işi bir yanıyla sosyo-ekonomiktir. Her yıl bir milyonu aşkın öğrenci müşteridir.
            Öte yandan, dini-siyasi amaçlı örgütlenmenin pazarıdır. Uzun vadede, devleti ele geçirmeye
            araçtır. Devletin verdiği eğitim kalitesi artırılırsa, potansiyel dersane müşterilerinin önemli kısmı
            ara eleman olarak istihdam edilirse, dersanelerin yarısı kapanır! Üniversitelerin kapasitesi, kalitesi
            öğretim elemanı artarsa; dersaneler sorun olmaktan çıkar! Devlete düşen yatırım yapmaktır.
             Üniversite sayısını, kalitesini, kapasitesini artırmaktır. Bu da yatırımdır!
 
Peki olanlar neyin nesidir? Kayıkçı kavgasıdır!. Hükümet, seçime beş kala Cema'atle yapacağı
pazarlıkta elini güçlendirmektedir! Diyarbakır'da Kürdistan diye diye konuklar ağırladı. Üç beş oyu
alma uğruna, Türkiye'nin bölünmesi üstünden kumar oynadı! Söylediklerini medyada sansür
ettirdi. Dediği dedik, güçlü hükumet gösterisi yaptı!
Dersane tartışması, olup biteni halktan gizleyen bir Karagöz perdesi oldu!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

19 Kasım 2013 Salı

KAVAD- GAVAT

       
Adana Valisi, bir vatandaşa alenen 'kavad' demiş!
' Bu sözü ben kullanmam 'kavas' dedim '  diye tevil etmiş. Kavas için ' çok çalışan, hizmet yapan' vb. demiş. Şimdi iletişim kayıtları güçlüdür. Küçük bir imi bile kayıt ediyorlar. Yalanlanması inandırıcı olmaz!
Sayın Başbakan'ın Diyarbakır'da 'Kürdistan vb.' demelerini, emrindeki devlet televizyonlarına 'sansür' ettirilmiş!. İzleyiciler, haberlerde bu sözleri duymamışlar! Boşuna gayret etmişler! Ne yaptığınızı, ne dediğinizi bütün dünya izliyor. Sansür edilecek sözleri söylemeyin! Boş yere sözlerini 'biplet'meyin! Herkesin duyduğu şeyleri sansür etirerek, 'takiyye, ikiyüzlülük' etmeyin. Bu kurnazlık bile sayılmaz. Bu toprağın insanı 'Gizlice sevişen, aşikar doğurur!' diye uyarıyor!.
Kavad sövgüsünü merak ettim! Neyin nesidir diye soruşturdum. Paylaşalım!
Devletin yetkili ağzından çıkan 'gavad, gavat, kavad ' sözü meraklandırıyor. Devlet söver mi? Kavad argo değilmiş. Yeni türeme bir sözcük de değilmiş. Anlamı ' pezevenk, karı pazarlayan, kendi karısını pazarlayan, karısının densiz ilişkilerine göz yuman .. ' vb. anlamı varmış! Küfür ve aşağılama amacıyla kullanılırmış.
Sözün tarihsel bir geçmişi var. MS 480-530 yıllarına iniyor. Şah Kavad, İran'da bu yıllarda hüküm sürüyormuş. Şahın adı küfür olmuş! O yıllarda İran'da Zerdüştlük dini geçerliymiş..Mazdek bu dinin
ruhani lideri imiş. Mazdekçilik adıyla yeni bir doktrin geliştirmiş. Kötülüklerin kaynağı, kadınlar ve servet birikimi demiş. İran Şahı Kavad, bunun üzerine toplum lehine kadınları ve servetleri kamulaştırmış. Kadınlar herkesin ortak malı olunca, şahın Kavad adı, küfür olarak kavat olarak anılmaya başlamış!.
O yıllarda Akhunlar, Sasani devletini yıkmışlar. İran'a siyasi, ekonomik ve toplumsal kargaşa egemen olmuş. Yoksul halk, Mazdek'in kışkırtmalarına uyup isyan etmiş! Öfkeli kalabalıklar evleri, barkları,konakları basmış! Serveti ve kadınları paylaşmak için yağmalamaya başlamış! Kadınların ırzına geçilmiş! Kamu düzeni, aile düzeni, geçim düzeni allak bullak olmuş! Mazdekin telkiniyle, tarihin ilk Komünizm düzeni veya düzensizliği oluşmuş! Şah Kavad, işin çığrından çıktığını görünce, olanlara karşı çıkmış! Onu da tutup hapse atmışlar. Bir yolunu bulup Akhunlar'a sığınmış! Askeri destek almış. Otuz bin kişilik bir Hun süvari birliğiyle dönmüş. Durumdan rahatsız olan halkın desteğiyle Mazdek isyanı bastırılmış! Mazdek, din adamları ve yandaşları kılıçtan geçirilmiş! Mazdekçilik yasaklanmış!
Mazdek'in komünal düzeninden, malların ve kadınların ortak kullanımından memnun olanlar da varmış!
Onlar yeraltına çekilmişler. Mazdek'in kızı Hürrem, Mazdek doktrinini toplayıp kitap haline getirmiş.Yasağı aşmak için Hürremizm adıyla Mazdekçi yaşam biçimini, inancını ve doktrini yeniden düzenlemiş. Yasağı aşmak için, yeni düzeni, yörenin meşru dinlerinin içine, bir mezhebiymiş gibi sızdırıp gizlemiş! Başka dinlerin koruyucu gölgesinde, takiyye yaparak bu güne kadar yaşamayı başarmış!
Kadınları toplumun malı diye kamulaştıran Şah Kavad'ın adı, halk arasında, kavat biçimiyle küfür olarak yerleşmiştir. Dede Korkud Öyküleri'nde 'Bre deli kavad!' sövgü olarak yer bulmuştur!.Son kullanıcısı da devletin valisi olmuştur...
Töre cinayetleri, gündeme sık sık gelir. Ailenin istediği kişiyle değil başkası ile evlenen, kocasını terk eden, boşayan, başkasına varan kadın, töreyi çiğnemiş olur. Cezası ölümdür!. Cezanın en hafifi, kadının burnunun kesilmesidir.. Cezayı aile meclisi verir. Aileden biri infaz eder. Çoğunca yaşı küçük erkek kardeşe infaz ettirirler. Yakalanırsa cezası az olsun diyedir.
Töreye göre kadın eş seçemez, boşanamaz, terk edemez, kocaya kaçamaz, berdele uyar, köle gibi aileye itaat eder. Töre budur. Mazdekçiliğin, kadını orta malı yapan, bin beş yüz yıl öteden gelen bu fosil inancın etkisi büyüktür. Töre çiğnenirse, toplum aileyi dışlar. Töre gereğinin yerine getirilmesini bekler. Bu, namusun temizlenmesi'dir. Namusu ölüm temizler. Müthiş bir toplum baskısı vardır. Aile afaroz gibi dışlanır. Toplum, ilişkilerini keser. Aile ile bağı olanlar, bağlarını çözerler. Kadını toplumun ortak malı sayan Mazdekçi anlayış, töre adıyla kadına ve bir kısım halka kanundan önce hükmetmektedir. Bu fosil inanç yanımızda, yöremizde yaşıyor olabilir.
Kavad deyip geçmeyin!. Kadınların vahşice öldürülmesi bu fosil inancın bir uygulamasıdır...
Sağlıcakla kalın....19.11.13 Hasip ÖZTÜRK
www. Saliyazilari.blogspot.com

12 Kasım 2013 Salı

ON KASIM

 
Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacak” demişti Kemal Atatürk!.
Ama “ Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” demişti.
Türk Gençliği'ne, gelecekte olacakları da söylemiş 'Gençliğe Hitabı'nda! Bir bir
olacakları öngörmüştü! Şarin dediği gibi 'kitabın dedikleri bir bir oluyor'du,
Atatürk'ün dedikleri de.
Demokrasi sandık demek değildir! Seçim sandığı sihirli de değildir. Bir dönemde
genel nüfus artışı beş milyon iken, seçmen sayısı artışı on iki milyon olabilir mi? Peki bizde
nasıl olmuş diye sormayın! Bu katakulliyi yapanlara sorun. Katakulliyi çözemeyen, doğru seçmen sayısına, doğru seçim sonucuna erişemeyen etkili ve yetkililere sorun..
Hitler de seçim sandığından çıkmıştı.. Ben sandıktan çıkana bakarım doğru mu diye.
Temel hak ve hürriyetlere bakarım var mı diye! Sandıktan çıkanlar bunları esirgiyorlar
mı, yoksa buduyorlar mı diye bakarım!.
Adam, ' benim milletim!' derken, beni kastetmiyor!
Ben 'milletten izin aldım, yetki aldım' derken, ben izin mizin vermedim!
O, 'millet!' dedikçe, içinde benim gibi kendini bulamayanlar tedirgin oluyorlar.
Sonra ne kadar, adı nostalji olmuş göçmen azlık varsa, bir bir adlarını sayıp döküyor!
Kürt bölücülere emsal, destek yaratmak istiyor! Yahu, Osmanlı İmparatorluğu tasfiye olunurken, bunlar Türkiye'yi ve Türklüğü seçip gelmediler mi? Aradan yüz yıl geçti! Halkımız sen-ben değil, biz oldu artık! Şimdi araya nifak, ayırımcılık sokmanın ne
gereği var?..
Bunlara izin verdiniz mi? Ben bu iktidara yetki verdim diyenler, Allah rızası için,
aynayla, vicdanınızla yüzleşin! Ne verdiniz? Nereye kadar verdiniz? Bunca günahın, suçun
ortağı mısınız?..
Adam Osmanlı padişahını oynuyor, at üstünde bir soluk duramadı! Yıllardır iktidarda! Ayakta kalmak için, eline geçeni satıp harcadı! Yerleşik değerleri yıktı! Yargıyı, emniyeti, yerel yönetimleri, TSK'yı, üniversiteleri, bilim kurullarını, medyayı eline geçirdi. Bir gece
içinde T.D.Sözlügü'nü de değiştirtti!..
Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlığı ile değil, kimin nesi olduğu belirsiz 'eş başkanlık'
ile övünür! Anayasa da böyle bir unvan ve mevki var mıdır? Eş başkan ve şürekası 'T.C.' yi
silmekle meşgul. Atatürk adını her yerden silmek ister. Bir yandaşı 'Atatürk adı sonsuza
kadar silinmeyecek' diye bir yasa mı var' diye efelenir! Silinmesi için bir yasa mı vardı?
On Kasım'da Türk halkı sokaklardaydı! Anıtkabir'deydi! Sirenler çalarken saygı
gereği ayaktaydı! Üç beş densiz çıkmadı mı? Çıktı! Halk, efendiliğini bozmadan, onların
dersini verdi! İnsan zincirleri kilometrelerce uzadı. Onlar 'Varlığını Türk varlığına armağan' edenlerdi! And'ımızı okullarden sildiler! Çocuklara zülm ve hakaret ettiler!
Yandaşları onlara 'terörist' muamalesi etti!
Ömürlerinden onlarca yılı, terörle savaşa harcamış yetkin askerlere, aydınlara, kamu
görevlilerine, gazetecilere de terörist damgası vurdular! Mahkum ettiler! Mülkün temelini çökerttiler! Kendileri ne yaptı? 'İmralı'da, terörist başı ile müzakere ettiler!' Ediyorlar.
Sonra basın Nusaybin'de bölücüler, devlete bayrak astırmadı diye yazdı! Sıfır sorunlu komşu Suriye'de iç savaş çıkaranlara, silah verdiler, lojistik destek sağladılar. Sınır kevgire
dönmüş! Giren çıkan belirsiz olmuş! Ne için? Gizli ortakları Müslüman Kardeşleri iktidara taşımak için mi? Dinci, şeriatçı bir Arap Devleti'yle komşu olmak için mi? Bağımsız Kürdistan için mi? Bunlar boş hayaller! Araplara 'bahar' geldi mi? Bu gidişle gelir mi?
Bakın! On Kasım günü 'millet' sizi uyardı! Uyandınız mı? Hiç sanmam!
Vaktiyle Cumhuriyet Mitingleri yapıldı. Milyonlar meydanları doldurdu. Sonra? Sandıktan başkaları çıktı geldi! Beş milyon nüfus artışı olurken, seçmen artışı on iki milyon olmuş!
Nüfus %4 artarken, seçmen sayısı %16 artmış! Bu akılla açıklanabilir mi? Millet, millet dediğiniz bu mu? Bakın! Millet sizi uyardı! Hem bu sanal millet değildir! ..
Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK

4 Kasım 2013 Pazartesi

TÜRBAN MECLİSTE

 
Aylarca plan yaptılar! Milletvekili kadınları hacca yolladılar!
Hac dönüşü, kadın milletvekillerini, türbana sarıp TBBM'ye getirdiler!
Planı yapanlar, kılınıza ilişilmeyecek garantisiyle Meclise getirdiler!
Bekledikleri gibi kapıda CHP Milletvekilleri engelleme yapmadı!
CHP dini inançlara karşı duruyor, bunlar dinsiz, zorba diyeceklerdi. Mağdur ve
mazlumu oyanaycaklardı. Sözde halka şikayet edeceklerdi! Ağlayıp sızlayacaklardı!
Umdukları olmadı! Şaşırdılar..Ezberleri bozuldu!
AKP'nin türban üzerinden, dini siyasete alet etmesine fırsat vermediler.
Türbanlı milletvekilleri, sıralarına geçip oturdular!
            Onlara destek çıkan erkek milletvekilleriyle poz poz hatıra resmi çektirdiler!
Hep birlikte türbanı, Meclise sokmanın keyfini çıkardılar!
Ana Muhalefet Lideri, Kılıçdaroğlu, ' Türban üzerinden siyaset yapmalarını; mağdur
ve mazlumu oynamalarını önledik; oyuncaklarını ellerinden aldık; ezberlerini bozduk!'
dedi. Geçen haftanın yüksek! siyaset gösterisi böyle geçti!
Elin ağzı kese, düğü değil ki, ipini çekip büzesin! Her ağızdan bir ses çıktı! Kimi
CHP milletvekilleri Pavey ve İnce'nin etkili konuşmalarını alkışladılar. AKP kanadı da
alkışladı. Alkışların ezber bozmanın göstergesi saydıları!
Yanlış yaptınız! Atatürk'ün Meclisi'ni türbancı zihniyete teslim ettiniz diyenler de
vardı. CHP Muhalefetinin pasif kaldığını söylediler. Hızını alamayın İP, milletvekillerinin istifa edip kendi partisine katılmaya çağırdı! Sel önünden kütük kapmaya soyundu!
İfade özgürlüğü içinde, söylenenlere saygı duyarız!.
AKP'ye göre Türkiye'nin acil ve öncelikli sorunu 'türbanın Meclise girmesi'ymiş!
Girdi! Ne toplar gürledi! Ne darbe oldu! Ne muhalefet yumruklarını sıkıp yürüdü!
Meclis'de yemin dışında kürsüye çıkmamış, sesini çıkarmamış, sormamış, soruşturmamış
bu kadın milletvekilleri, konu mankeni gibi sıralarında, mahçup poz verdiler.Onları
oraya oturtan “erkek egemen parti yönetimi” nin istediklerini yerine getirdiler!
Türbanlı dört kadın milletvekili, evrensel kadın haklarına bir katkı yapmadı!
Türkiye'de kadın sorunlarından birinin çözümüne ön ayak olmadı! Türkiye'nin
yükselmesi ve ileri gitmesi için bir adım atmadı! Varlıkları ile yoklukları arasındaki
tek fark, türbanlı çektirdikleri pozlar olmuştur!
Milletvekili maaşını alıp keyiflerine baktılar!
Şimdi bir dönem daha milletvekilliği isteyecekler zahir!
Öyle ya, türbanla meclise girmiş öncü kadınlar bunlar! Az iş mi başardıkları?
Türkçe'de 'Kadın, erkeğine göre başbağlar' denilmiştir...
Onlar da bu söze uydular! Başkaları da! Başbağlama ne dini, ne örfi bir sorundur!
Yetmişli yıllara kadar Türkiye'nin bir türban sorunu olmadı. ABD'nin 'ılımlı islam' siyaseti
ile Türkiye'nin başına türbanı doladılar! Kızlarımızın, kadınlarımızın başlarına türbanı sarıp
kamu kurumlarının üstüne saldılar! Onları mağdur ettiler! Kadının giyinme özgürlüğü var
diyerek onları sarıp sarmaladılar! Biz kimsenin giyimine karışmayız deyip sunucu kızı işinden, aşından ettiler! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!..
Bu işlerde samimiyet yok! Türkiye'yi bir Suudi Arabistan yapmak istiyorlar! Kadınları
kapamak için müğre kadınlar kullanıyorlar. Onlardan birisi “ Bir daha kirlenmeyeceğim!” buyurmuş! Ettikleri sözün nerelere kadar gideceğini de bilmiyorlar!
Yazık insanlığa, yazık Türk kadınlığına! Yazık İslam'a!
Türban Meclise girdi! Bu değerlerin hiçbirini yüceltmedi! Birileri türbanı, dinin ve
halkın kutsal değerleri üzerinden oyları kapmanın peşindedir!
Buna razı mısınız ey kadınlar? Pısıp razı mı geleceksiniz? Özgürlük de sizin,
oylarınız da!..
Sağlıcakla kalın...                                        
Hasip ÖZTÜRK