24 Nisan 2017 Pazartesi

ATI ALAN



Bir halkoylaması yaşadık!

Hayır diyeceklerin eli kolu bağlıydı. Televizyonlar, radyolar onlara yasaklanmıştı
Sokakta yapılacak bir gösteriye, zabıta engeli vardı. Sanki devlet 'hayır' demeye
karşıydı. 'Evet' diyeceklere herşey, her kaynak, her yer açıktı. Devleti arkalarına
almışlardı...

Bütün bu engellemelere karşın, halkın 'hayır' deme eğilimi ' evet' deme eğilimine baskın
çıkacaktı! İzin vermediler! Kıl payı ile 'evet' fazla çıktı dediler. Fatura sandık başında
görev yapanlara kesildi. Zarfları mühürlememişler.

Zarflar niçin mühürlenir? Sandığa girerken mühürlü giren zarflar, çıkarken de mühürlü
çıksın diyedir. Mühürsüz olanlar geçersizdir.
Oy sayımında ilk dış muayene, oy verenlerin listesi ile zarf sayısıdır.
Sonra zarfların mühürleri denetlenir. Mühürsüz olanlar geçersiz oy olarak ayrılır.

Seçimlerin sağlıklı ve kurallarına göre yapılmasından sorumlu (YSK) ne yaptı?
Mühürsüz zarfları geçerli saydı. Oysa Seçim Yasası 98 ve 103.ncü maddeler geçersiz diyordu.
Sandık Kurullarının zarfları mühürlememiş olması kesin bir karine miydi?
Bu bir varsayımdı!

Niçin mühürlenir? Dışarıda düzenlenmiş oy zarfları, sandıktan çıkanlara karıştırılmasın
diyedir! Ne dediler “Açıkça, dışarıdan katıldığı sabit olmayan zarflar ve oyları mühürsüz
bile olsa geçerlidir.” Yasa''nın dediğinin aksine bir YSK kararı verildi.

Hiçbir kurumun kararı yasalara aykırı olamaz!
Zarflar mühürsüz ise ayrıca bunun dışarıdan katıldığını isbata gerek yoktur. Bunlar geçersiz
oylardır. Halkın oy verme hakkını korumak gibi bahanelerle bu oylar geçerli sayılamaz.
YSK bunları yeterli saydıl! Yapılan itirazları reddettiler!..

Bu oyların kabaca 2.5 milyon olduğu ileri sürüldü.
“ Atı alan Üsküdar'ı geçti!” dedi, Sayın R.T.Erdoğan!
Ne demek istedi? Bu üstü örtülü bir itiraf mıydı? Bir öğünme miydi? Bu sözü konuşmada
kullanmanın gereği neydi? Sonraki konuşmasında “ Geçti Bor'un Pazarı, sür eşeğini Niğde'ye!” deme gereği duymuştu!..
Rahmetli Özal'ın böyle durumlarda kullandığı söz “ Malı götürmekti.”
YSK'nın kararı Seçim Yasası hükümlerine aykırıydı. Ama malı götürmeye yetmişti!
1946 seçimleri için “ açık oy, gizli sayım” derlerdi.. Şaibesi bu güne kadar unutulmadı!
Kimseye de onur vermedi...
Sayın R.T. Erdoğan Üsküdar'dan at alamadı ama, YSK'dan almayı başardı. Atı alan
Üsküdar'ı geçti derken bunu kastetmiş olmalı!..
Oy veren halkın yarısı ona hayır dedi! Bu gerçeği kimse değiştiremez!

Bu, sonun başlangıcıdır. Büyük şehirleri kaybettiler. Okumuş-yazmış, üretken beyinlerin
yaşadığı bütün iller, ilçeler hayır dedi.
Bir süre daha iktidarda kalacağı anlaşılmaktadır.
Terörist örgüt ile Oslo'da, İmralı'da, Dolmabahçe Sarayı'nda, Habur' da adamlarıyla görüşme
yaptırıp; önüne geleni terörist ilan etmesi pek garip karşılanmıştır. Terörist örgütlerle
irtibatı vardır diye yüzlerce namuslu yurttaş cezaevindedir...
Bundan böyle 'hayır' diyenlerin sayısı gittikçe artacaktır!

Türk halkı yeterince sabır gösterdi. Katlandı. Umutlandı. Oy verdi!
Durum onu gösterir ki, güzel günler!  sona ermiştir. Artık kendi içlerinde de çatlama ve
hesaplaşma başlayacaktır...Umutsuz olmak için gerek yoktur.

Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK
Sali yaziları.blogspot.com. 24.04.2017 hasipozturk@hotmail.com.

11 Nisan 2017 Salı

BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI



Yozgat-Kayseri arasında bir ilçedir Boğazlıyan.
Adını niye böyle koymuşlar bilmiyorum. Yıllar önce geçerken gördüğüm sıradan
bir İç Anadolu kasabasıydı. Hiçbir baskın özelliği yoktu! Bozkır'ın ortasından yükselen
Erciyes dağını, dondurma külahı gibi seyretmenin dışında.
Nereden aklıma düştü? Boğazlayan Kaymakamı Kemal beyden ötürü!

Devlet, terör yapan, komşularını öldüren Ermenileri, daha emin gördüğü Suriye'ye
Tehcir kararı vermişti. 1915'in koşullarında çok kısa bir süre içinde, Ermeni yurttaşlara
zorunlu göç piyangosu vurmuştu.
Bulabildikleri at, katır, eşek vb. araçlarla yükte hafif, bahada ağır neleri varsa alıp
yola düşmüşlerdi. Yaşlısı vardı, genci vardı. Yatalağı vardı.Ermeni yurttaşlar için zor bir
yolculuktu.

Devlet yanlarına olabildiği kadar silahlı Jandarma koruyucu katmıştı.
Ne olursa olsun zor bir yolculuktu!
Yollarda eşkıya vardı. Ermeni teröründen zarar görmüş intikamcılar pusuda idi.
Jandarma bunlarla canları bahasına savaşıyordu.
Yola çıkanların kahir çoğunluğu Suriye'ye güvenli bölgelere ulaştılar. Ölenler,yaralananlar oldu. Jandarmadan kayıplar oldu..

Tehcir, cephe gerisindeki Ermeni terörünü önledi.
Ama devlet kendi memurlarını koruyamadı.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal bey, kurbanlardan birisiydi.

İngiliz Gizli Servisi, Ermeni Patriği Zaven ve yalan tanıklarının tertibiyle tutuklandı.
Günümüz Silivri Zindanı'nın eşi olan Bekirağa Bölüğü'nde tıkıldı. Balyoz yargıçlarından
daha deneyimli yargıçlar vardı. Elbirliği ile paldır küldür sözde yargıladılar.
Günün 'Tekadam' ı  Padişah'ın üzerinde İngiliz baskısı vardı. Padişah; namuslu memurunun asılmasına yol verdi! Zamanın Şeyhülislamı M.Sabri fetva verdi.
Bekletmeden infaz ettiler.

Babası Arif Bey, Kemal Bey'e yemek götürmede imiş.
Beyazit Meydanı'ndan geçerken, oğlunun darağacında sallanan bedeni ile karşılaşmış!
Bu iş bu denli aceleye getirilmişti..

Kaymakam Kemal Bey, darağacına çıkınca (ezcümle şunları söylemiş)
Ben bir Türk memuruyum! Sizlere yemin ederim ki ben masumum! Sizlere yemin
  ederim ki, ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi
devletlere yaranmak     için  beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun
böyle adalet" diyor.. Eşini ve çocuklarını millete emanet ediyor!”

Emanetine yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sahip çıkmıştır. İtibarı iade edilmiş ve maaş bağlanmıştır.

Tekadamlık her zaman güvenilmezdir.
Bu ülkenin kurumlaşmış siyasi yapıları vardır.
Birini aşmak, diğerlerini aşmak gerekir.
Tüm yetkilerin bir elde toplanmasını isteyen emperyal güçler bu kurumlardan kurtulmak istiyorlar.

Türk milleti olarak buna izin vermeyin.  Hayır'da hayır vardır.
Sağlıcakla kalın...                                                                     Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogspot.com, Bursa, 11.04.17, hasipozturk@hotmail.com






3 Nisan 2017 Pazartesi

HACER-ÜL ESVED



Hacer-ül esved , Kabe'de, gümüş çerçeve içinde korunan bir kara taş'dır.
Cennet'den geldiğini iddia edenler de vardır. Kabeyi tavaf edenler, bu taşa el sürmek
ve öpmek için özel çaba harcarlar..Hac'dan dönen hacılar, ellerini öptürmek yerine, avuçlarının içinin öpülmesini işaret ederler. 'Ben Hacer-ül esved'e el sürdüm!
Avucumun içini öpün! Sizde öpmüş gibi olun!' demek isterler...

Hacer-ül esved muhtemelen, yöreye düşen bir meteor parçasıdır..
Kabe'nin tamiri sırasında, Ebu Kubays dağından getirilmiştir.
Bizzat Hz.Muhammed'in eliyle duvardaki yerine konulduğu rivayet edilir..
Gümüş koruyucu çerçeve, daha sonraki yüzyıllarda Kabe'nin gördüğü bir tamir bakım sırasında konulmuş olmalıdır...

Osmanlı yönetiminde iken yapılan bir onarımda, Hacer-ül esved'den bazı küçük
parçalar kopmuştur. Bu küçük parçaları, bir Osmanlı görevlisi alıp İstanbul'a getirmiştir.
Altı parçalık bu Hacer-ül esved kırıntılarının, geri götürülmesinin uygun olacağı tartışılırken;  Mimar Sinan bu parçaları “şerefli konuklar” diye niteler. Taşların İstanbul'da kalmasını ve yapılmakta olan dini yapılara konulmasını tavsiye eder. Teklifi kabul görür.

             Taşların yeni yapılan dini yapılara konulması benimsenir..
Nitekim, taşlar bu gün dahi belli, üç ayrı yapıya konulmuştur...
Hacer-ül esved parçalarından biri, Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi girişinin üstüne, saçağın altına konulmuştur. Taşın bir parçası, Edirne'de Eski Cami'in tamiri sırasında, yapıya konulmuştur.
Eski Cami, Mimar Sinan'ın yaptığı Selimiye Cami'inin karşısında konuşludur.
Hacer-ül esvedin kalan 4 parçası, 1571 yılında, eşi tarafından, Sokollu Mehmet Paşa anısına, Kadırga'da yaptırılan camiye konulmuştur. Parçanın birisi giriş kapısı üstündeki mermerler arasında, altın çerçeve içindedir. İkincisi mihrabın üstündedir. Üçüncüsü minberin giriş kapısı üstündedir, Dördüncüsü de minber kubbesi altındadır.

Hacer-ül esved'in altı parçası, bu üç yapıdadır..

Hepsi de insan boyu üstündeki, doğrudan erişilmesi zor yerlere konulmuştur.
Hacer-ül esved sonuçta bir taştır. Bir meteor parçasıdır...
Kabe'nin duvarında yer aldığından, ona kutsallık atfedilmiştir.
Hacıların, ona el sürebilmek için birbirlerini zorladıkları anlatılır...
Ona gösterilen ilgi ve saygının gereğinden fazla abartılması yanlıştır..
İslam'da ne dilenecekse Allah'dan dilenir. Ne istenecekse Allah'dan istenir..Dualar
Allah içindir. Bağışlama Allah'tandır. Gücü yeten sadece Allah'tır!.

Yanlış olan, haşa, taştan medet umulmasıdır, taştan dilekte bulunulmasıdır.
Müslümanlar, bilmeden, istemeden şirk sınırını aşabilirler. Cahiliye döneminin puta tapıcılarıyla, aynı çizgiye düşebilirler!. İnananların bu ayrıntıya dikkat etmesi ve özen göstermeleri hayırlarına olacaktır.
Allah, müslümanları bu sapkınlıktan ve aşırılıktan korusun!
Şerefli konuklar” diye nitelenen, altı adet hacer-ül esved parçası Türkiye'dedir.
Edirne'de ve İstanbul'dadır..
Anısına saygı göstermek ve ziyaret etmek isteyenlere yol yakınlaştırılmıştır.
Şimdi Rabbinizin hangi nimetine dersiniz yalan!” Errahman Suresi.
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com. hasipozturk@hotmail.com.
Bursa, 30.03.2017
(Regaip kandili anısına).