30 Ocak 2018 Salı

K.H.K. 696


Hükumet, Meclisten geçmesi zor kararları, Kanun Hükmünde Kararnamelerle
çözmektedir. Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması hakkındaki
696 sayılı K.H.K. bunlardan birisidir. 137 maddelik bu K.H.K. ile çok sayıda yasada değişiklik yapılmıştır. (24.Aralık.2017 tarihli 30280 sayılı RG)
Bu değişiklikler arasında, en çok tartışma yaratanı mad. 121 ile yapılan değişikliktir. 8.11.-2016 tarihli, 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenlemeler Yapılması hakkında K.H.K.nin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 37. maddesi en çok su kaldıran madde olmuştur.
Eklenen fıkra “ Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır.
Aynı Yasanın, Sorumluluk kenar başlığı taşıyan 37. maddesinin 1. fıkrası “ (1) 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirler icra eden her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağan-üstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” denilmiştir.
Pratikte yasanın 1. fıkrası resmi görevlileri kapsamaktadır. Olağanüstü Hal Süresince de bu koruma sürmektedir.
İkinci fıkra, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın sivil şahısları da kapsamıştır. Başlangıç 15.7.2016 darbe teşebbüsü olarak gösteriliyor olsa da “ bunların devamı niteliğinde” olaylarda da geçerli tutul-muştur. Bu söylem ucu açık bir söylemdir. Gelecekte silahlandırılacak “milis güçlerine” de aynı korumayı sağlamaya açık bir hükümdür. Nitekim 15 Temmuz gecesinde, sıradan insanlar; kadınlar, erkekler, ev kadınları, işsizler, az gelirliler, hatta engelli kişiler vb.; kendilerini görevli bilip köprü üstüne koşmuşlar; tankların önüne, üstüne çıkmışlar, altına yatmışlardır. Bunlardan ölenler, yaralananlar ve sakatlananlar olmuştur...Hatta çocuklarını yanlarında getirenlere bile rastlanmıştır..
Bu davranış olağan ve sıradan bir davranış olarak görülmemiştir. Sanki önceden bir hazırlık yapıldığı kuşkusu vermektedir. Önceden bir hazırlık olduğu kanaati uyandırmaktadır. Sıradan insanların, demokrasi bekçisi kesilmesi hoşa giden bir davranıştır. Ancak silahlı güçlere karşı, önce toplumun en sıradan kişilerin bu role soyunması alışılmış bir tepki değildir.
Terörist olmadıkları, emir kulu olarak köprü üstüne çıktıkları anlaşılan erlerin, bu süreçte boğazlarının kesilmesi de alışılmış sıradan insanlardan umulan tepkiler değildir. Fetöcü olup bu maceraya katılanların davranışlarında bir gariplik yoktur. Onlar birinin emriyle ' ya devlet başa, ya kuzgun leşe' demişlerdir. Olumsuzlukları göze almışlardır. Ama sıradan insanların, bir yerden emir almış gibi, bu gözü dönmüş silahlı güruhun önüne, tankların önüne atılması
dikkat çekicidir!..
Devlet bunlara ciddi tazminatlar ödemiş, maaşlar bağlamıştır. Yaptıkları hizmetin bedeli karşılanmıştır. Görülmemiş bir hızda ve tutarda bu karşılıklar verilmiştir. Bizi koruyanların hizmetleri hemen değerlendirilir, biz de onları koruruz gibi bir imaj yaratılmıştır.
Niyetler, amellere göre değerlendirilir. İlk defa bir cemaat örgütü, darbe girişiminde bulun-muştur. T.S.K. içine sızmış unsurlarla, devlet içine sızdırılmış sivil militanlar da darbe girişi-mine katılmışlardır. Sıradan yurttaşların fiilen darbe girişimine karşı duruşları da ilk defa yaşanmıştır. Darbeyi kim yaparsa yapsın, terörü kim yaparsa yapsın ona karşıyız. En sert biçimde karşılık görmelidirler.. Bu ayrıdır. Aslında Fetöcülerin darbe girişimi yıllar öncesinde başlamıştır. Her yere ve hizmete göre insanları yetiştirip devletin içine yerleştirmişler. Adliyeyi ele geçirmişler. Kumpaslar yapmışlar. Devletin Kozmik Odası'na girmişler ve binlerce sayfa
plan ve projelerini ele geçirmişler. Darbe girişimi o zaman başlamıştır.
Askeri hiyerarşi daha o zamanda bozulmuştur. On yıllar ötesine kadar planlı, oturmuş terfi sırası ve zinciri bozulmuştur. Sonuçta beklenmedik kişiler askerin başına geçirilmiştir.
Askerin alışılmış disiplini, sadakati ve temel ilkeleri darbeyi engellemiştir..
Bütün bu olanlarda ciddi bir gariplik yok mudur?
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK
Saliyaziları.blogspot.com, Bursa, 19.01.2018, hasipozturk@hotmail.com

3 Ocak 2018 Çarşamba

CAMİ DUVARI


Bizim değer yargılarımız arasnda 'cami duvarı' dokunulmazdır. 'Eceli gelen it,
cami duvarına şey edermiş' derler. İtin ne ettiğinden haberi yoktur ama sokaktaki
insanımız bunu hoşgörüyle karşılamaz!..

Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedidir. Ele, güne karşı
varlığımızın güvencesi ve meşruiyetidir; tartışılamaz, yok sayılamaz.
Eleştirilmez mi elbette edebiyle eleştirilebilir.
Ne hikmetse bazıları Lozan Anlaşmasına saldırmaktan geri durmazlar. En azından “Hezimet!” olduğunu savlarlar. Ardından döner 'Lozan Tapumuzdur' lafı ederler.
Hızlarını alamaz 'Lozanı güncelleyelim!' lafı ederler! Buna kafa karışıklığı denilemez.
Bilgisizlikse giderilir. Bu kasıtlı ve bilinçli bir saldırıdır..

M.K.Atatürk'ün ürettiği ne varsa, bunlara karşı olmanın, bir göstergesidir. Nitekim, özelleştirme başlığı altında, Cumhuriyet birikimlerinin neredeyse tümü satılmış ve
iktidarlarını sürdürmeye kaynak yapılmıştır. Hatta Atatürk'ün kendi birikimi ile satın
aldığı, kültüre aldığı Atatürk Orman Çiftliği bile yağmalanmaktan kurtulamamıştır.
Ankara halkının nefes alacağı bu yeşillik alanlar betonla kaplanmıştır. Son duyum
ABD Büyük Elçiliği'ne, yok bahasına, geniş bir toprak verildiğidir...

           Saldırırken “ iki ayyaş”dan biri diyecek kadar ölçüsüzdürler. O'nun mirasını
           harcarken de öylesine ölçüsüzdürler..Ucunda emekleri yoktur! Tepe tepe harcamaktan
           çekinmezler. Ölüleri hayırla yad etmek bizim genel kültürümüzde vardır. Dini kültürü-
           müzde de, aynı değer yargısı vardır. Ağızlarını açtıklarında bütün değerleri unuturlar:
           suçlar, suçlar, suçlarlar!...

          Bu ülkeyi, Cumhuriyeti, eriştiğimiz refahı O'na borçlu olduğumuzu unuturlar!..
          Oysa Atatürk sevgisi ve saygısı milletimizin ortak paydasıdır. Yediden yetmişe
         herkesin gönlünde açık ve gizli Atatürk sevgisi ve saygısı vardır..Ülkemizde, hiçbir
         fani bu denli sevgiyi haketmemiştir. Bu arada 'Keşke Kurtuluş Savaşı'nı kazanmasaydı'
         diye hayıflananlar meczuplar vardır. Hatta Kurtuluş Savaşı diye bir savaşın, hiç yaşan-
         madığını savlayanlar da....

         Başarıyı kıskananlar hep olmuştur. İnsanın doğasında vardır bu sosyal körlük.
         Habil-Kabil sendromu, insanlıkla yaşıttır. El İnsaf! Edep ya Hu! Sözleri de bizim
         dilimizdedir.
        Oysa Atatürk, Cumhuriyet ve Cumhuriyet ilkelerimiz; Lozan Barış Anlaşması,      
        Misak-ı Milli de bizim camı duvarlarımızdır. Kimsenin saygısızlık etmemesini
        ummak hakkımızdır..
        Demokrasimiz, eşit yurttaşlar olma arzumuz, ülkümüz, birlik ve bütünlüğümüz
        de cami duvarlarımızdır. Ülkümüz yükselmek, ileri gitmektir! Varlığımız, Türk varlığına
        adanmıştır. Yöneten ve yönetilen herkesin bunlara saygı duyması, gözetmesi vazgeçilmez
         talebimizdir.

        'Ne mutlu Türküm diyene!', diyebilenler de cami duvarımızdır!
        Anlayan anlamıştır gayri!
        Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogstop.com. 02.01.2018, Bursa hasipozturk@hotmail.com