31 Ocak 2012 Salı

ULUDERE ÇUKURU

ULUDERE ÇUKURU

Uludere çukuru, Hükumetin elinde patladı.

Genelkurmay ııh dedi!

MİT ııh dedi!

Amerika biz istihbarat vermedik dedi.

İsrail, bizi karıştırmayın deyip,

Topu Türk Hükumetinin üstüne attı!

BDP Başkanı, emri siz mi verdiniz diye sorup duruyor!

Sayın Başbakan “evet” ya da “ hayır” diyemedi.

Topu yardımcısına attı!

Uludere'de ölen yurttaşların nasıl bir tertibe kurban edildikleri

bilinemedi. En iyisi “ gizlilik kararı” dediler, üstünü şimdilik

örttüler! Çözümü yargıya atmışlar! Yargı ne diyecekse?

Bekleyeceğiz göreceğiz!

AKP Derin devlet diye diye devleti ufaladı!

Uludere olayı aslında bu devleti tahrip etmenin bir sonucudur!

Muktedir olmak için, devleti adım adım ele geçirdiler.

Bürokrasi ellerine geçti! Kamu Kurumu nitelikli kurumlar ellerinde.

Orduyu itibarsızlaştırdılar!

İktidara tabi bir ordu istiyorlardı, oldu!

Anayasa Mahkemesi ellerine geçti!

HSYK ile Adli ve İdari yargıyı ellerine geçirdiler.

Üniversiteler, YÖK marifetiyle zaten ellerinde.

Eee ne kaldı geriye, hani kuvvetler ayrılığı vardı!

Meclis zaten ellerinde! Ona da güvenmediler!

Meclis Yaz tatilinde iken, onlarca Kanun Hükmünde Kararname çıkardılar.

Basını, medyayı çoktan hizaya getirmişlerdi. Koca bir holdingin üstüne

Vergi müfettişlerini salıp pişman ettiler!

Kalanlar da zaten Silivride!

Geriye derin devlet kaldı!

Şimdi derin devlet kendileri oldu.

Gördüler ki “ derin devlet”, İktidarların, devletin diğer birimleriyle ortaklaşa

yürüttükleri, ülke çıkarları gerektiğinde rutin dışına çıkılmasına izin verilen

bir sistemin adıydı. Arada bir kantarın topuzunun kaydığı bir sistemindi..

Şimdi rutin dışına çıkılması da zor! Kimse Diyarbakır Jitem Çukuruna düşmek

istemiyor! Darbeci yaftasının boynuna asılmasını istemiyor!

Dosyada var denilen çete, mahkeme kararında bulunamadı!

Uludere Hükumetin elinde patladı!

Verilecek makul bir cevap bulmadılar.

Ne diyelim? AKP hükumeti de devleti öğrenecektir.

Aşikar devleti de öğrenecektir, derin devleti de..

Biraz bekleyelim!

Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

24 Ocak 2012 Salı

İKİ WİLSON

İKİ WİLSON
Vaktiyle Wilson'un biri, ABD Başkanı sıfatıyla dünyaya nizam veriyordu.
Osmanlı'yı bölün, doğusunda bir Ermeni, bir Kürt devleti kurun buyurmuştu!
Buyruk, Sevr Anlaşması ile döllendi, Lozan Anlaşması ile düşük yaptı!
Biz uyuduk, düşman uyumadı! Wilson Prensipleri dediler, rafa koydular!
Şimdi yavaş yavaş uygulamaya koyuyorlar!
Eşbaşkan, Başbakan, bir bir istenenleri veriyor!.
Bunu ben söylemiyorum. Elin ağzı torba değil ki büzesin!
İkinci Wilson, ABD eski Büyük Elçisi, olup biteni yazıya dökmüş! Saklısı, gizlisi yok!
Başbakan Erdoğan'ın Türk Ordusuna karşı giriştiği operasyon başarıyla devam ediyor!” demiş. Başbakan Erdoğan, AKP'den Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı!
Başarıyla operasyon yapılan Türk Silahlı Kuvvetleri!
2.Wilson ellerini oğuşturuyor!“Artık Ordu Komutanları “ terörist” konumunda, hayaller gerçek oldu!” diyor. Hayaller kimin? Gerçekler kimin gerçeği?..
Bundan sonraki adım, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmasında..”demiş.
Kim bunlar? 'Bizim oğlanlar!' Yakında Mahkeme önüne çıkacaklar. Dün ABD çıkarlarına hizmet için ihtilal yapanlar, kendi yurttaşlarını işkence edenler. Bu günü dünden hazırlayanlar! Şimdi onları kulla-nanlar, yargılanmalarına alkış tutuyor! Yani ”süpürüyorlar!”.
Aslında tüm taşaronlara uyarıdır bu! Taşaronluğun sonu süpürülmektir!
Tüm bu tutklamalar, halkı ve siyasi çevreleri, tartışmalı Anayasa değişikliğine iknaya zorlayacaktır!.” demiş yazısında.
Amaca dikkat! Anayasa'ya iknaya zorlamak! Belli ki, buradan bir Anayasa değil, bir
Babayasa çıkacaktır! Türkiye'nin hayrına olmayacak, ABD'nin hayrına olacak bir Babayasa!
Türkiye bunu kabule zorlanıyor!..
Bu tutuklamalar, orduda, yargıda, siyasette bu değişimi kısıtlamak isteyenleri korkutacaktır!” demiş. Breh breh! Adam tam bir boş boğaz! Her şeyi açık etmiş! Türkiye adım adım bir korku toplumu oluşunu açıkça söylüyor. Ağzı laf yapan gazeteci, yazar, okur, çizer, söyler kim varsa, terörist, terör örgütü üyesi olarak toparlayıp toplama kampına dolduruyor! Dökülmez mürekkep hokkası gibi, giren çıkmıyor! Babayasa çıkınca onlar da çıkacaklar!
İkinci Wilson, dönen dolabı açıkça anlatmış! En yetkili ağızla, tarihin önünde tanıklığını yapıyor!
Halk bu tutuklamalar konusunda fazla ses çıkarmıyor..” buyurmuş. Halk nasıl ses çıkarsın? Televizyonlarda hergün parayla tutulmuş adamlar beyin yıkıyor! Siyasilere gelince ' hakara makara ' yapıyorlar. İki kişiden biri dolmayı yutuyor! Bunun adına ileri demokrasi diyorlar.
Şu cümleye dikkat! “Yargılamalar Türk Ordusuna darbe indirirken, aynı anda İktidarı yıpratıyor!.”. Wilson, hükümeti de sözde kayırmadan edemiyor! Hükümet yıpranıyormuş!.Tasa
ettiğinden değil, densizliğinden! Hükumet onun hükumeti değil ki! Kullanırsın, atarsın! Kendi deyimleri ile deliğe süpürürsün gider.
Babayasa çıkınca, hükümet edecek ne talipler çıkaacaktır!
Halkına, ordusuna, insanına onca eziyeti yapan hükümeti kim ne diye orada tutsun?
Zaten vereceğini vermiştir. Yeterince yıprınmıştır.!
Bakın Bizim oğlanlara, uyandırmıyor mu?
Birinci Wilson'un istedikleri, ikinci Wilson'un dedikleri bir bir oluyor!
Artık yenisine bakalım!” demeyecekler mi? Yıpranmış birini kim ne yapsın!
Elçi Wilson bunları ( http://www.acus.org/new_atlanticist/erd...ule-turkey) adresine yazmış.
Yazar tabii! Onlar kullanıcıdır. Tüketim toplumu, siyaseti de tüketir!
Olan Türkiye'ye olacaktır! Ben “BOB Eşbaşkanıyım!” diye öğünen birisinden ne beklenirse, onlar oluyor. Anayasa'da bir “BOP-GOP Eşbaşkanlığı” makamı var mıdır?
Babayasa da belki olur.
Gücünü Wilson'dan, oyunu Türk halkından alanlar ne yapsa yeridir. Bir gecede torba
yasalarla, Meclis tatildeyken Kanun Hükmünde kararnameler herkesi şaşkın etti!
Birileri büyük balık peşinde!
Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü tehlikede.. Artık yunanın bre!..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

17 Ocak 2012 Salı

19 MAYIS

 
ONDOKUZ MAYIS
Milli Eğitim Bakanlığı, bir genelge ile19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nın kutlama biçimini değiştirmiş ve kutlamaya sınır getirmiştir. Öğrenciler bu bayramı okullarda kutlayacakmış! Sadece Ankara'da stadyumda kutlanacakmış!..
Amaç bayramı halka açmakmış! Okullara hapsedilmiş bayramın neresi halka açıktır?
Bakan, Kırklı yıllardaki otoriter rejimler zamanında bu bayramın başlatıldığını, artık
değişmesi gerektiğini, modern dünyada çoktan terkedildiğine vurgu yapmış. Bir de on iki
eylülde masraflı ilavelerden söz etmiştir. Sadece kanun ve yönetmeliklerde ne varsa bunların
uygulanacağını ve eğitimin aksamaması için şimdiden uyardığını ifade etmektedir
. Spor Bakanı,C.Başkanlığı Genel Sekreterliği başkanlığında çeşitli bakanlıklardan temcilcilerin ortaklaşa bir mevzuat çalışması yaptığından söz etmektedir..Turpun büyüğü heybede anlaşılan. Hem C.Başkanlığı bir icra organı değildir. İcraatın içine onun da katılması, bu işin yukarıdan aşağıya, kararlı bir planın ve çabanın ürünü olduğuna işarettir.
İşin yüz yıllık geçmişine bir göz atalım...
Daha, 1914 yılında, Gençler Cemiyeti gibi bir adla, bir gençlik teşkilatı kurulmuştur..
1916 yılında, Çanakkale'de yıldızı parlayan Mustafa Kemal bu Gençler Cemiyetinin başına Genel Müfettiş atanmıştır. Resimlerinin gezetelere basılmasını bile tahammül edemeyen Enver Paşa, O'nu
pasif bir göreve getirmek ve gözlerden ırak tutmak istemektedir..
Mustafa Kemal, konuya ciddiyetle yaklaşmıştır. Spor ve Beden Eğitiminin okullarda ders olmasını, milli bayramların ihya edilmesini, kutlanmasını vs. tavsiye eden kapsamlı bir rapor hazırlamış ve devrin hükumetine sunmuştur...
1916 yılı 12 mayıs günü, Papazın Çayırı'nda (şimdi Saraçoğlu Satadyumu) ilk Gençlik-İdman Bayramı, Selim Sırrı Tarcan yönetiminde kutlanmıştır. İsveç'te Jimnastik ve Spor eğitimi almış Selim Sırrı Tarcan, İsveç'den 'Dağ başını duman almış!' dizeleriyle başlayan marşı getirmiş ve Gençlik Marşı olarak Türkiye'ye kazandırmıştır. İdman şenliğine katılan gençler bu marşın eşliğinde yürümüşler!.
Mustafa Kemal ve arkadaşları, 19 mayısı izleyen günlerde, Samsun'dan Havza'ya giderlerken oto-mobilleri bozulmuştur. M.Kemal Havza'ya doğru, Gençlik Marşını söyleyerek yürümeye başlamıştır.. Bunu gören maiyetindekiler de ona ayak uydurmuşlar; marşı söyleyerek yaya yollarına devam etmişler!
1927 yılına gelinceye kadar, her 12 mayısta, Gençlik Günü -İdman günü gibi bir adla bu bayramı
kutlaya gelmişler! Cumhuriyetin kurulmasından sonra Samsun'da 19 mayıs günü, Gazi Günü adıyla, yerelde, halk ve gençlerce kutlanmaya başlanmış!.
1927 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı, Samsundaki Gazi günü ile Gençilk Günü'nün, 19 Mayıs gününde birleştirilerek, okullarda kutlanmasını buyurmuştur!.Atatürk'e doğum günü sorulunca,
“Niçin 19 mayıs günü olmasın?” diye yanıtlamıştır..
19 Mayıs'ın ilk ulusal kutlaması, 19.05.1938 yılında yapılmıştır. Atatürk de kısa bir süre kutlama
yerine gelip izlemiştir! Ancak Hatay meselesi için, Mersin'e gitmek üzere erken ayrılmıştır.
İlgili Yasa, 20.06.1938 yılında çıkarılmıştır. Ulusal Gençlik ve Spor Bayramı olarak ortak ve ulusal bayram olarak kabul edilmiştir. Ölüm döşeğindeki Atatürk'e haber verildiğinde, çok memnun olduğunu bildirmiştir.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nın dünyada bir eşi yoktur. 1916 yılından beri 96 yıllık bir geçmişi vardır.. Emperyalizme karşı, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmayı başarmış bir Ulusun, geleceğini emanet ettiği gençliğine bir armağanıdır. Cumhuriyetin gençliğe emanet edilmesinin ve gençliğin bunu görev bilmesinin yinelenmesidir. 23 Nisan çocuklarımızın,19 Mayıs gençlerimizin görevlerini benimse-me bayramıdır! Çocuklarına ve gençlerine bayram vermiş, Cumhuriyet'in geleceğini emanet etmiş başka
bir ulus ve lideri yoktur!
Her iki bayramın dünyada bir örneği yoktur. Modern dünyada böyle bir eylem olmamış ki, terk
etsinler!. “Kırklı yılların otoriter devlet anlayışı!” iddiasıyla da ilgisi yoktur. Bazı devrim düşmanı kişilerin ileri sürdüğü gibi “Faşist İtalya'dan alınmış “ değildir!.. Yüz yıllık bir kurumdur..
Amaç, Türkiye Cumhuriyeti'nin devletiyle, milletiyle, vatanıyla, kültürüyle, genciyle, yaşlısıyla
birlik ve bütünlüğünü tartışılır yapmaktır! Atatürk'ün gençliğe hitabesi, on yıllar ötesinden bunların olacağını ele vermektedir!..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK


*Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

11 Ocak 2012 Çarşamba

DEVLET DÖVÜLDÜ

DEVLET DÖVÜLDÜ
Uludere'de kaymakam dövüldü! Oradan oraya kaçıyor, düşüyor, kalkıyor!
Ardında dövenlerle, kaymakamı kollayanlar birbirine düğümlenmişler! Eller kalkıyor, iniyor, tekmeler uçuşuyor! Orada devlet dövülüdü! Dövülen, itilen kakılan Kaymakamın şahsında devletti! Devlet!
Eskiden muhalefet liderlerinin taşlandığını, yollarının kesildiğini de görmüştük! Bunu yapan, yaptıran hükumetti, iktidardı. Sokaktaki adam değildi..
Kaymakam olayı, farklı! Burada devlete düşman olanlar var. Bunu açığa vurmaktan çekinmiyorlar.
Silahlı teröristi var, molotof kokteyllisi var, dokunulmazlığı olanları var! Her fırsatı kullanıyorlar.
Milletvekili olan birisi, görevi başındaki polis komserini alenen, medyanın gözü önünde tokatladı!
Orada tokatlanan, komserin şahsında devletti!
Devlete el kaldıran, kim olursa olsun karşılığını görmeliydi!
Devletin tokatlandığını, cezasız kaldığını görenler cesaret buluyor! Kaymakama el kaldırıyor!
Dünyanın gözü önünde devleti dövüyorlar!
Devlet itibarından taviz veremez! Devletin görevlilerine dokunulamaz..Bu devleti yönetenlerin namusudur! Devleti yönetenler, devletin namusuna sahip çıkarlar! Çıkamayanlar için bu utançtır!
Zafiyettir, yetersizliktir, güçsüzlüktür!
Devleti tokatlayanın dokunulmazlığı kaldırılmalı ve derhal adalete teslim edilmeliydi. Edildi mi?
Yoo! Edilmedi..Devlet gücünü, sadece devlete saygı duyanlara gösterebiliyor!
Devlete hizmet edenleri, devletin onurunu koruyanları içeri tıkabiliyor!
Onu da devleti koruma adı altında, devleti güçsüzleştirmekte kullanıyor!
Türkiye Cumhuriyeti, bu denli zafiyete düşürülmedi..
Menemen'de Kubilay'ı, Yedek Subay Teğmeni, subayı görevi başında boğazlayanlara ah vah
edenlerin sözü geçiyor! Şimdi Kubilay'a değil onu boğazlayanlar için ah vah ediliyor!
Devlet en zor günlerinde bile çamurlara bulanmadı!
Devleti yönetenler, devletle dalaşmaz! Devlete karşıt ya da düşman olmaz! Olmaya kalkarsa,
cemaat de kaymakamı döver! Polis komserini tokatlar! Karakolları silahla basar! Askerleri şehit eder!
Devletle pazarlık eder veya etmeye teşebbüs eder!..
Bana dokunulmazlıktan söz etmeyin! Dokunulmazlık kaldırılır, yargıya teslim edilir olur biter!
Sürüncemede kalırsa, devletin itibarı aşınır!
Görevinden dolayı Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi tarafından yargılanması gerekenleri,
Özel Yetkili Savcılara ve Mahkemelere teslim edip tutuklayabiliyorlar. Efendim görevleri arasında
olmayan bir işi yapmışmış! Yahu o göreve gelmemiş birisi, o yetkileri kullanmaya yetkili olmayan biri
müsnet suçu işleyebilir mi? Buna sıradan insanlar karar vermez ki! Buna Anayasa'da belirtilen mercii
soruşturur ve karar verir. Onun işine ne diye karışırlar?
Milletvekilinin görev ve yetkileri arasında polis komserini tokatlamak var mı? Bal gibi tokatlamıştır! Aynı mantıktan giderseniz, onu da tutuklayın! Madem görevi dışındadır, alın içeriye! Ya da usulünce getirin Meclisin önüne, dokunulmazlığını kaldırın!..
Tutuklu, eski Genel Kurmay Başkanı için yürütülen mantık burada geçerli değil mi?
Yanlış emsal teşkil etmez deniyorsa, yanlışı düzeltmek gerekmez mi?
Ben yapınca doğru, başkası yapınca yanlış diye bir mantık yürütülemez!
Devlet ebed müddettir! Devlet kurallarla yönetilir..Devlete ait işler devlet işleridir.
Bu senin ayıbın sen özür dile diye bir ayırım kavramı yoktur..
Allahın sopası yok ki; Uludere'de 35 kaçakçıyı katırlarıyla birlikte devletin silahlı kuvvetleri
bombaladı. Otuz beş yurttaşımız öldü, aileleri acılı ve yetim kaldılar..
İktidarda kim var! Devleti kim yönetiyor? Hükümet ve bağlı sistem. Vebal onundur. Hesabını
o verecektir! Dersim'de devlete sahip çıkmayanların ayağı Uludere'de dolaştı!
Şimdi dürüstce hesabını versinler!. Otuz beş yurttaşımız telef oldu. Aileleri perişan oldu! Ulusça
canımız yandı! O insanlar kaçakçıydı diyemeyiz. Kaçakçılıksa bunun ceremesi vardır. Bakın şimdi sınır ticareti kolaylığı getirildi. Bunu dün yapsalardı ya!
Öldürülen 35 yurttaşın o yolda, o saatte ne işi vardı? Onları oraya kim yönlendirdi! Bombalanacakları biline biline oraya onları kim yolladı? Yereldeki istihbarat kaynakları niye bildirmedi? Vurulacaklarını bile bile kim ihbar etti? Bu istihbarat kimden geldi? Amaç Türk Ordusu'nu itibarsızlaştırmak mıydı? PKK terör örgütünü baskıdan kurtarmak için mi tezgahlandı. PKK'ya ençok kimlerin ihtiyacı vardı? Olay ençok kimleri sevindirdi? Tezgah büyük (?) dostumuzun paketinden mi çıktı?
Türkiye'nin istihbarat kaynakları bu oyuna geldi mi?
Bunların dürüstçe cevabı verilmeli ki, bir daha tekerrür etmesin!
Bu memlekete yazık oluyor! Ataları ülkeyi kurtaran, Cumhuriyeti kuran, on yılda on beş milyon genç yaratan bu halka ne oldu? Kim afsunladı? Laf salatası ile kimler nasıl kandırdı? Terör örgütü bu güne kadar nasıl yaşayabildi? Gençleri bir bir nasıl ayarttılar? Heyy! İki kişiden biri! Aklını başına devşir! Devlet gözümüzün önünde dövüldü!..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK