30 Ekim 2012 Salı

YASAKLAR

YASAKLAR
Yasakları yasaklayın demiştik!
Yanlış anlaşıldı herhalde..
29 Ekim günü, Cumhuriyetin ilanının 89.ncu yıl dönümüydü.
Atatürk heykellerine çelenk konulması yasaklandı!
Cumhuriyet bayramı kutlaması yasaklandı!
Devletin kutladığına katıl, ayrıca Cumhuriyet Bayramı kutlama!
Niçin?
İstihbarat aldık! Kutlayamazsınız!
Senin görevin, istihbaratı sonuçsuz bırakmaktır!
Benim Cumhuriyet Bayramını kutlayabileceğim ortamı sakin,
ve güvenlik içinde bulundurmaktır!
Otuz Ağustos günü de istihbarat almıştınız!
Zaferin kutlanmasını engellediniz!
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nı okullara hapsettiniz!
23 Nisan Çocuk Bayramı'nı da hava muhalefeti bahanesiyle
engellediniz!
Her “Bayramda” bir sancı tutması nedendir?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamaları geldiğinde, ulusal bayramlar
geldiğinde; halkın bayramı kutlamaması için özel çaba göstermektesiniz?
Niçin?
İnandırıcı değilsiniz!..
Cumhuriyet değerlerini unutturmak mı istiyorsunuz?
Cumhuriyete kanıyla, canıyla hizmet vermişleri unutturmak mı istiyorsunuz?
Atmaya gelince mangalda kül bırakmazsınız!
Satmaya gelince, yıllardır, Cumhuriyetin birikimlerini satarak ayakta
durmaktasınız!
Sonra da nankörlük edersiniz! Cumhuriyet onca yıldır ne yapmış?
Sata sata bitiremediniz!
Şimdi denizin dibi göründü, dağları, dereleri, ormanları satmaya sıra geldi!
“Yolun sonu görünüyor!”
Gülün dikeni vardır.
Dikenleri içeri tıktınız!
Orduyu aşağıladınız.
Basını susturdunuz!
Besleme basın yarattınız!
Aleyhte yazanları işsiz bıraktınız!
Gazetecileri hapse tıkmada, dünya rekortmeni oldunuz!
Eeee!
“Yolun sonu görünüyor!”
Zulümle bir yere varılmaz!
Kimse varamadı.
Siz de varamayacaksınız!
Hesap var hesap!
Yolunu yordamını gösterdiniz!
O yollardan birlikte geçeceksiniz!
Bir düşünün hele!
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK

23 Ekim 2012 Salı

ŞİKAYET HAKKI

Şikayet hakkı
Bireyin şikayet hakkı vardır.
Yasalara aykırı düşen, suç işlenildiği kuşkusu veren bir halin, Cumhuriyetin
Savcılıklarına iletilmesiyle kullanılan bir haktır..
Şikayet hakkı yasa koruması altındadır..
Bazıları için şikayet hakkı, başkalarını taciz ve baskı altına almak için kullanılan
bir araçtır! Şikayetinde haksız çıkmanın bir bedeli de yoktur.
Şartları varsa iftira, hakaret suçları doğabilir...
Fazıl Say hakkındaki suç duyurusu, konuyu gündeme getirdi.
Cumhuriyetin savcısı, suç unsuru görmüş olmalı ki, konuyu sulh ceza
mahkemesi önüne getirmiştir. Kamu davası açmıştır!
Bu da onun takdiridir.
Vaktiyle, birileri Muazzez İlmiye Çığ'ı şikayet etmişti.
Bir asra sığan ömre erişmiş 'Sümer Ana' M.İlmiye Çığ'ı hakim önüne çıkardılar.
Orada kendisini savundu. Aklandı!..
Müşteki, sonucu itibariyle haksız bulundu.
Bir yaptırımı yoktu! Yaptığı yanına kar kaldı!.
Fazıl Say, bir twit (cıvıltı) atmış! Bin sene öncesine ait, Ömer Hayyam'dan bir dörtlük
yazmış! Üstüne üstlük bir de Ateist olduğunu yazmış! Sen misin bunları yazan?
Birileri yememiş içmemiş dinime hakaret ediyor diye “şikayet hakkını” kullanmış!
Savcılık, suçlamayı ciddiye almış olmalı ki, kamu davası açmış!
Bu yakınlarda duruşması varmış!
Dellillerin toplanması için, duruşma ileri bir tarihe ertelenmiş!
Dava açılırken gerekli deliller toplanmamış mı?
Suç unsuru var mı diye bir bilirkişi incelemesi yapılmamış mı?
Savcının meslek kültürü içinde çözebileceği konularda, bilirkişi raporu almasına
bile gerek yoktur. Re'sen değerlendirir ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilir..
Dosyada kamuoyuna yansımamış şeyler de mi var?.
Demem şu ki, bazı kişiler haklı, haksız “şikayet hakkını” kullanırlar.
Savcılık makamı, yargı aşamasına geçmeden, bunların pek çoğunu ayıklar!
Kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Müşteki ısrarlı ise en yakın ağır ceza
mahkemesinde itiraz edebilir.
Düşünme ve düşünceyi açıklama suç değildir. Fikir özgürlüğü, şikayet hakkı kadar
kutsal bir haktır.. Demokrasilerde “dokunulmaz” haklardandır...
Savcılık soruşturması sırasında, gereken ayırım yapılarak, düşünceye ilişkin suçlamaların
o aşamada söndürülmesi gerekir..
Şimdi Fazıl Say üzerinden spekülasyonlar yürütülmektedir.
Artık bu dava dünyanın gözü önünde yürütülmektedir.
Türkiye'nin dünyadaki ve Avrupadaki yeri, bu davalarla saptanacaktır.
Sayın Başbakan, “ Bir şiir okuduk, hapis yattık!” diye yakınmaktadır.
Yargılanması ve hapis cezası alması gerçekten inciticidir.
İncinmekte ve yakınmakta haklıdır!
Ancak, devr-i iktidarında, benzer sebeplerle başkalarının yargılanıyor olması da inciticidir!
İnfaz gibi tutuklama süreleri de inciticidir.
Toplumu, fikir sahiplerini, karar mercilerini etkileyen baskıların açık işaretidir!
Baskı altındaki toplumlarda ne demokrasi, ne de ' ileri ' demokrasi gelişir!
İnsanların fikrini açıklamaktan ürkütülmesi, demokrasiyle bağdaşmaz!
Fikrini, düşüncesini açıklayanların, yargı önüne taşınması, baskı unsuru olarak
kullanılamaz!Yargının bir baskı unsuru gibi kullanılması, başta toplumun adalet ve
güven duygusunu sarsar!
Ölçülü, duyarlı ve saygılı olunması gerekir!.
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK

16 Ekim 2012 Salı

UÇAĞI İNDİRDİK

UÇAĞI İNDİRDİK
Bizim jet uçağını düşürdüler! Biz onların sivil uçağını indirdik!
Günlerdir kargoyu inceliyoruz! Sakıncalı mı değil mi, orası belli olmayacak!
Hani “ uysa da uymasa da..” dedikleri cinsten bir durum!
Yoksa “ savaş tamtamları” yeri göğü inletiyordu. İçimize “ürküntü” düşmüştü!
Suriye'ye ha girdik! Ha gireceğiz havaları çalıyordu!.
Allahtan, Rusya şaibeli uçağı yolladı da, işler biraz tavsadı! Yolcu uçağını “ indirdik!”
Gazozun gazını aldık!
Komşuda kavga var! Ellerine geçeni atıyorlar! Komşudan bomba da düşer, oklavada!
Mermi sınır bilmez, tanımaz! Birbirinin canına kastedenler de bilmezler! Her yıl “maganda” kurşunlarıya “telef” olmaya alışığız!
Düne kadar, Esed ailesiyle “can ciğer, kuzu sarması “ idik!
Birden ABD höykürdü! Devran değişti!. Can düşmanı kesiliverdik!
Esed, vatandaşlarını öldüren, alikıran başkesen bir diktatör olup çıktı!
Sanki dünkü Esed melekti!
Müslümanların canının yanması, “Müslümanların” derdi oluverdi!
Irak'da bir buçuk milyon müslüman öldürülürken, kimsenin gıkı çıkmamıştı.
Her ne ise, bizden düşman olmamızı istediler; olduk!
Üç günde “Şam'a ineriz!” diyen savaş kışkırtıcıları, tırnak kaşıyordu!
Hadi deseler, ”savaşta” bulacaktık kendimizi!
Birileri “kahraman” olmaya pek meraklıydı!
ABD stratejik ortağımızmış! Orta Doğuya “ demokrasi ve özgürlük“ getirecekmiş!
Arap Baharı diye bir mevsim bile icat ettiler. Tüm Araplar meğer bunu beklermiş! Suudi Arapları,
Katar Arapları vb. demokrasi ve özgürlük salgınından muaf tutulmuşlar!
Oysa, şuracıkta, bizimkilerde “ileri demokrasi “ modeli vardı! Özgündü ve denenmişti!
Suriye'ye yerli malı giydirelim dedik! ABD 'hayır', küresel özgürlük ve demokrasi giydireceğim
diye ısrar etti! Suriye halkıyla devleti birbirine girmiş bu ikilemden ötürü!..
Şimdi ABD'de başkanlık seçimi var. Başkan Obama, koltuk derdine düşmüş! Yumurtaları
soğutmamaya bakıyor. Oyların olumsuz etkilenmesinden çekiniyor!. Kendisi uzak duruyor,
adamlarını salıyor üstümüze! Seçim sonuçlarını belirleyecek “oligarşinin” canını sıkmamaya
bakıyor! Kavgadan uzak görünmesi ondan!
ABD ile aramızdaki görüş farkları var. Bu bizim “ileri demokrasi” farkından ibaret değil!
ABD, orada El Kaide istemiyor! Biz de Pkk istemiyoruz. Bize rağmen El Kaide, ABD'ye karşın
Pkk varlığını sürdürüyor. Kimin biti, kimin habasında* dolanıyor, belli değil!
ABD'nin öcüsü İran! Elinden gelse bir kaşık suda boğacak! Herkesin nükleer enerjiden tırsdığı
bir sırada, İran nükleer enerji için fazla mesai yapıyor! Gerektiğinde nükleer yakıt, gerektiğinde
nükleer bomba olacak malzemeyi üretiyor. Dünyanın en geniş doğal gaz ve petrol rezervinin biri
onda! İran'nın bu ısrarı, kuşku yaratıyor!. Amacı nükleer bomba üretmekmiş! Füzeleri de hazır!
Biz de nükleer silahı olsun istemeyiz..
İsrail hiç istemez! İsrail'i İran füzelerinden korumak için Füze Kapanı düzeni kurmuşlar!
Olası bir saldırıyı önleyeceklermiş! Füze Kapanının anahtarı, Malatya, Kürecik'te! İsrail,
Türkiye'yle sidik yarışında. Öldürdüğü dokuz Türk vatandaşı için özür dilemedi. Tazminat da
ödemedi. Biz onu korumak için İran'ın öfkesini üstümüze çektik!
İsrkail, ABD' ye rağmen İran'ı vurmaya heveslenir!.
Aslında bölgemizde pimi çekilmiş bir bombayla komşu yaşıyoruz.
Uzak olması gereken kavgalar, gelip mahallemizde bizi buluyor!
Yabancılardan daha çok, biz kavganın içindeyiz!
Kendi sopamızla, elin kavgasına karışıyoruz!
Birilerinin elini tutup ötekinin eline çomak veriyoruz!
Dünya böyle görüyor ve biliyor! Bu silahlar yarın teröristlerin eline geçecek!
Kavga bittiğinde, bir bakmışız, elimizdekiler gitmiş?
ABD uzakta, AB uzakta, Çin uzakta, Rusya uzakta! İran bile uzakta!
Hepsinin tuzu kuru! Kavga bizim mahallede, kavgacılar uzaktan!
Evdeki bulgur tehlikede.Bulgur çuvalını mahzene indirin!
Dimyat'ın adını anmayın sakın!
Kavga bizim kavgamız değil! Kahraman olmanın da sırası değil!
Sağlıcakla kalın!..
Hasip ÖZTÜRK
*haba: içi pamuklu, kalınca, yaşlı kadın ceketi..
saliyazilari.blogspot.com
*Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

9 Ekim 2012 Salı

KIŞLA VE SANDIK

KIŞLA VE SANDIK
Eskiden camiye, okula ve kışlaya siyaset sokulamaz ilkesi vardı.
İktidar Demokrat Parti'ye geçtikten sonra bu ilkenin kıymet-i harbiyesi kalmadı.
Önce camilere girdi siyaset! Din ve mezhep sömürüsü siyasetin en verimli aracı oldu!.
Cumhuriyet'in temel ilkeleri ve devrimleri kabahat gibi gösterilmeye başlandı..
En sıkı siyasi markaj cami avlularında yapılır oldu.
Orada kime laik, zındık, dinsiz yaftası yapıştırıldıysa, oy alamaz oldu.
Eğitim dersen, orta malı edilmiştir. Önce öğretmen yetiştiren okullar ve yüksek okullar tırpanlandı. Köy Enstitülerinden başlayarak bir bir kapatıldı. Cumhuriyetin öğretmen kadroları da emekli oldular. Şimdi eğitimli, toplama kadrolar öğretmen atanıyor! Ne menşe birliği var, ne ortak eğitimleri, ne de Cumhuriyeti sahiplenen ortak tavırları!. Kırk bin stajyer öğretmenle, yeni bir sisteme giriliyor!..
Milli Eğitimin temel yasaları değiştirildi. Meclis tatildeyken, kanun hükmünde kararnamelerle yapıldı. Meclise, hükümete ve hatta yargıya egemen şahsın iradesi milli irade yerine geçti!.Diyanet kadroları öğretmen fidanlığı oldu! Yeterince din dersi olmayınca, iyi sicil verip onları yönetici yaptılar.
Ferdi iradenin dayatmasıyla, sille tokat 4+4+4 gibi bilmece-bulmaca eğitim yöntemi yasalaştı.
Nasıl uygulanacağı bilmecedir. Eğitim yılı başladı, hala okulları belli olmayan öğretmen ve öğrenciler var!..Okullara siyaset sokuldu!. Ders kitaplarından Türk, Atatürk, Milli, Kurtuluş Savaşı vs ayıklandı.
Siyasetin girmediği sadece “kışla” kalmıştı.
Onun üstüne de “Fatiha” okuma zamanı gelmiştir..
Er ve erbaşlara oy kullanma hakkı tanınacakmış! Subay, astsubay adayları, askeri öğrenciler
on sekiz yaşını aşınca oy kullanacakmış! Eee! Kışlalarda siyasi toplantı, miting, afişleme, broşür
dağıtımı da yapılacak mı? Kimin adına, hesabına kimler yapacaklar?
Sandıkları kışla içine mi koyacaksınız? Kışlalardan çıkacak oylar nasıl yorumlanacak? Oylar muhalefete çıkarsa, muhalif birlik mi; iktidar partisine çıkarsa yandaş birlik mi denecek?
Silah altına alınanlar, gökten zenbille inmediler!. Elbette siyasi görüş ve kanaatleri vardır. Siyasi tercihleri de olacaktır. Sandık sonuçlarına yansıyacaktır! Ayrıca emir ve komuta altındalar..
Oylar nasıl yorumlanır?
Askere bir örnek üniforma giydirilir. Asker olduğu bilinsin; bir örnek silah verilir verimli
kullansın diye! Başlarına bir örnek başlık giyerler, başı bozuk olmasınlar diye! Bilinir ki asker
yansızdır! Kişilerin tek tek siyasi görüşleri öne çıkarılmaz! Onlar omuzdaştır, arkadaştır, can
yoldaşıdır. Milletin canı, ırzı, namusu, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü onlara emanettir!.
Gerektiğinde komutan, onlara savaşmayı değil ölmeyi emredecektir.
Bu emir yerine getirilecektir!
Onları bölecek, dağıtacak, tartıştıracak, kahramanlık dışında yarış edecek sebeplerden uzak tutulurlar!..Osmanlı ordusuna, siyaset girdiğinde Balkanları yitirdik! Üç kıt'adan silindik! Anadolu'da, Trakya'da zor tutunduk! Kıytırık Balkan ülkelerine yenildik! İngiliz emperyalizmi, “Büyük Bizans” gazı ile Yunan ordusunu üstümüze saldı! Ankara yakınında, top sesi mesafesinde durdurduk!
Adı unutulsun istenen Mustafa Kemal Atatürk'ün direnci, dehası, inancı ile toparlanıp düşmanı attık! Esir Türkiye'yi önledik! Şimdi Kurtuluş Savaşı olmadı diyenler, iktidarı paylaşıyor! İşgalcileri kovmuş
olmamıza üzülüyorlar!
Ordu siyasetin dışındaydı, ama Cumhuriyetin ve ilkelerinin yanındaydı. Karşı devrime de karşı
duruyordu. Sağ siyaset bunu içine sindiremedi. Sosyal, laik, hukuk devletini yozlaştırdılar. Askeri de yoldan çıkardılar. GOP böyle istemiş! Eşbaşkan uygulayıcı olmuş!
Yeni anayasa da buna göre hazırlanacak!
Karşılarında direnecek bir güç kalsın istemiyorlar! Son engel TSK'dır..
Eğitimi yozlaştırdılar. Camiler arka bahçeleri oldu!
Şimdi ordunun komutanları darbeci, terörist ilan edildi!
Toplama kamplarına tıkıldılar! Özel mahkemelere ezdiriliyorlar!
Kalanları da siyasallaştıracaklar. Kışlaya siyaseti sokacaklar!
Gerektiğinde, bir bakılacak ordu da siyasete bakıp bölük bölük olmuş!
Köpeksiz köyde değneksiz gezecekler!
Bunun adı “ileri demokrasi” imiş! Milli irade “Mecliste” imiş!
Hadi canım sende!..
Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK

4 Ekim 2012 Perşembe

VEDA DEĞİL BİR ES

AKP'nin 4. olağan Büyük Kongresi bitti!
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın uzun konuşması kaldı geride.
Veda konuşması mıydı? Hayır veda etmiyordu. Sadece bir es, bir mola veriyordu.
Üç yıl sonra Çankaya'ya çıkıp “Başkan” olarak oturacağını ihsas ediyordu.
Yine siyasetle içli-dışlı olacaktı. Siyasetin iplerini ve yetkilerini elinde tutacaktı!
Kalanlara da tenbihi vardı! Üç dönemdir görevde olanlara, nöbet değiştirin! Yeni
kadrolar nöbeti devir alacaklar diyordu. Kendisi de bu tenbihe uyarak, en üst makama
çıkacağını söylüyordu..
Aramıza nifak giremez demesi, herkesin gönüllü yerini terkedeceğinin ifadesiydi.
Genel Başkan Erdoğan'ın kalabalık yabancı konukları vardı. Mısır'ın Arap Baharı
Cumhurbakanı Mursi, konuşma da yaptı! “Mısır halkı ve biz sizi hayranlıkla izliyoruz!
dedi. Filistin Hamas lideri konuşma yapan yabancılardandı. “İslam dünyasının bir
liderisiniz!” cümlesiyle sözünü bağladı.Irak'ın Kürdistan bölgesi egemeni Barzani de
konuşan yabancı liderlerdendi. Barış için Kürtlere destek istedi..
AKP'nin, bir büyük kongre için alışılmamış sayıda yabancı konuğu vardı. Doğudan,
batıdan, güneyden kuzeyden gelmişlerdi. Hepsi konuşma yapmadı. Ama duruşlarıyla
Sayın Erdoğan'a ve siyasetine arka çıktıklarını gösterdiler..
Sayın Erdoğan'ın uzun konuşmasına “manifesto” diyenler vardı.
Manifesto sayılsa bile nedeni vardı. Son kez, üç yıl “Genel Başkanlık” yapacağım,
üç yıl sonra Çankaya'ya çıkacağım, bu ilkeype önce ben uyacağım! Sonra tüm üç dönem
görev yapanlar yerlerini yenilere bırakacaklar diyordu.
Malazgirt'ten başlayan, Turgut Özal'ı, Erbakan'ı içine alan akışın devamı olduğunu
vurgulamıştı.Yakın hedef 2023, uzak hedef 2071 işaret etmişti. Bin yıl öncesinden bin yıl
ilerisine bir “vizyon-sürek” çizmişti..
Zincirin baklaları arasında Mustafa Kemal Atatürk de vardı, rahmetli Menderes de.
Arada adı anılmayan Sayın Süleyman Demirel kalmıştı. Artık 'Darbeler devri bitti!”
derken, adını anmayarak, darbeler devrine bir kinayesi mi olmuştu?
%99 oranla iktidar olsak bile, % 1'in hakkını gözeteceğiz!” diyordu. Kimsenin
yemesine, içmesine, yaşam biçimine karışmayacağız diye vurguluyordu. İktidarı, kendi
yerine yürüteceklere bir tavsiye miydi? Oy vermeyen kesime bir teminat mıydı?
Nazım Hikmet'le Necip Fazıl ikilemi sona erecekmiş. Yani manifesto içinde herkese, her
keseye bir ileti vardı.Kırkambar gibi eline ne geçtiyse bohçaya doldurmuştu! Balyoz
kararına da sahip çıkıyordu, Neşet Ertaşa'da.. Manifesto içerikleri arasında bir ilişki
aramaya hacet yoktu. Kendisinin de böyle bir kaygısı olmamıştı!..
Yeni Anayasa ne bahasına olursa olsun bu dönemde çıkacak, darbe dönemlerinin yasaları
değişecekmiş! Kürtlere el salladı, gelin yeni bir beyaz sayfa açalım dedi Sizi PKK değil,
halkınız temsil etsin dedi. Olup bitenlere karşında sesinizi yükseltin dedi. Arada terörden
beslenenlere, elinizi kanlardan temizleyip gelin mi demişti? Muhalefete, gelin projenizi
masaya yayın, Kürt meselesini birlikte çözelim mi demişti?
Milliyetçi kanata, güvendiğini işaret etti! Nasılsa, ek basamağa ihtiyacı olduğunda
iskemle her defasında ayağının altına uzatılmıştı geçmişte..
Adına ister konuşma, ister manifesto, ister veda hutbesi deyin!.
Hemen herşeye değinen bir konuşmaydı.
Helallaşmayla bitirdi. Partililerinden ve ailesi üyelerinden helallık diledi!
Milletle helallaşmaya hazır değildi anlaşılan!
Şurası varki, Türkiye'de bir ilkti yaptığı!
Gidiyorum, nifak çııkarmayın, eskiler yerinizi yenilere bırakın dedi!
Hiç “Ben, GOB'un Eşbaşkanlarından biriyim!” diye öğünmedi!.
Artık Tek adam oldu! Demokrasiye ihtiyacı kalmadı.
Dedikleri demokrasiye aykırı gelmedi. Ne denli içtendir, bekleyelim görelim!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK


*Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *