27 Aralık 2011 Salı

SİYASİ CÜCELER

SIYASI  CÜCELER
Cücelik bir bedensel engeldir. Yeterince gelişememenin sonucudur.
Sözüm siyaseten gelişmemişlikle ilgilidir. Engellilik sayılmaz. Ülkeleri ve dünyayı idare etme iddiaları,
engelli engeline takılmaz! Uzağa işeme yarışına girerler!..
Sorunu sadece Sarkozi'yle özdeşleştirmek doğru olmaz. Fransa Ulusal Meclisi'nde daha otuz dokuz
siyasi cüce varmış! Sarkozi'yle işbirliğ ettiler! Ahmaklığı yasalaştırdılar!
İki ülke arasındaki dostluğu yıktılar!.
Siyaseten cücelik sadece Fransızlara has değildir. Hoş, orada bir Napolyon çıkmıştı!
Hayalleri boyuyla ters orantılıydı. Bulaşmadığı yer bırakmamıştı. Sonu hüsran oldu! Hitler onun
Almanca konuşanı, Mussolini İtalyancasıydı...
Şimdi İsrail parlamentosuna Fransa'dakine benzer bir öneri getirilmiş. Hazır Türkiye ile ilişkiler
şeker renk almışken, benzer bir yasa çıkarmaya heveslenmişler!
Gördünüz mü? Siyasi cücelik ve körlük ne denli yaygındır! .
Eline fırsat geçen, Türkiye'den bir ısırık almak istiyor!
Yirmiyi aşkın ülkenin parlamentosu “soykırımı kınama kararı” almış. Ama işi bu iddiaya karşı çıkanı
“cezalandırma garabetine” yeni düşüyorlar!.
Doğruların söylenmesi korkularını ele vermemişler!
İsviçre Parlamentosu, hem soykırımı kınama kararı almış, aksini savunmaya ceza yaptırımı koymuş!
Sayın Doğu Perinçek'in “Perinçek Savunması “ hatırlardadır. Bavullar dolusu belgeyle gitmişti!
Ermeni soykırım emperyalist bir yalandır!” diye gürlemişti. Mahkenede söylenmesi gerekenleri
bir bir söyledi! Belgelerle kanıtladı. Ermeni, Rus, İngiliz vb kayıtlarını da konuşturdu!
İsviçre Hakimi “ pöstekinin kıllarını saymış!” Perinçek'i cezalandırdı.
İsviçre'de hem cüce parlamenterler, hem de cüce hakimler varmış!.
Herkes sanır ki, uluslararası siyasette asıl olan tarihi gerçeklerdir! İnsan haklarıdır. Ya da
nesnel yaklaşımlardır! Hayır, bunların fazlaca bir kıymeti-i harbiyesi yoktur!.
Tarihi gerçekler, duruma hakim devletlerin işine gelmez! Öyle olsaydı, İspanyolların Amerika kıt'asında,
yeni dünyada on beş, yirmi milyon yerli insanı çiçek hastalığı, firengi hastalığı, tüfek ve
kılınçla soykırıma uğratması yargılanmalıydı...
Böyle birşey olmadı!
ABD, milyonlarca yerliyi, kızılderili diye ayrıma tabi tuttu! Kesip biçti. Milyonca Afrikalı'yı
zorla Amerika'ya taşıdı! Köle yapıp çalıştırdı.Bunu yapmaktan ötürü utandı mı? Utandırıldı mı? Hiroşima'ya,
Nagazaki'ye attığı atom bombaları ile milyonca insana kıydı. Şimdi orada ot bile bitmez!
Ne utandılar, ne utandırıldılar!.
Hala güçlüler! Güçlüler utanmaz!
AB ülkelerinin gelişmişliği, alt yapılarının eksiksizliği sömürge gelirleriyle yapıldığından!
Dünyanın üçte ikisini soydular, ülkelerine taşıdılar. Mutlulukları yalan, talan üstüne kurulmuştur..
Siyaseten cüceliğe karşı çıkabilirler mi?
İsrail, bilmem kaç bin yıl sonra Filistin'e çıktı geldi. Bilinçsiz Arapları eze eze kendine bir
ülke boşalttı! İsrail kendine kusur yakıştırabilir mi? ABD oluşumuna karşı çıkabilir mi?
İngiliz'in “güneş batmayan ülke”si sömürgeleştirdiği ülkelerden ibarettir. Sömürge insanına yaptıkları
 soykırım sayılır mı? Sayılmadı.. Geriye dönüp “pardon!” der mi?
Diyeceksiniz ki eeee? E'si, M'si herkesin eli kanlı! Kimse kendi tarihine bakıp “özür dilemez!”
Ama Türkiye dileyebilir! Türkiye'ye diletilebilir! Türkiye güçsüzdür!
Türkiye, “Kurtuluş Savaşı “ ile emperyalizme kafa tutmuştur! Emperyalizmi geriletmiştir! Cakasını bozmuştur!
 Her fırsatta bunun hesabı sorulmalı ve cezalandırılmalıdır!
Ermeni soykırımı, olmazssa 1071 Malazgirt Zaferi sorgulanmalıdır!
Hem Ermenileri, Rumları onlar kışkırtmıştı. Türkiye'den hesap soramazlarsa, mağdurlar geri dönüp
kışkırtıcılarına bizi siz ittiniz! Diyebilirler..
Elbirliği ile Türkiye'ye baskı yapıyorlar. Türkiye'yi hedef gösteriyorlar..
Hazır Türkiye'de siyasi cüceler çarşafa dolanmışken, suçlamanın tam zamanı diyorlar!
Soykırım emperyalizmin tezgahıdır. Suçlama yöntemidir. Savunmayı yasaklamak, keyfi yargının
dik alasıdır!..Susturmaktar! Ahmaklıktır!...
Sağlıcakla kalın...
 Hasip ÖZTÜRK

20 Aralık 2011 Salı

İNKAR YASASI

İNKAR YASASI
Fransa Parlamentosu'nun alt kanadı,Ulusal Meclis'de, sözde “Ermeni Soykırımını
İnkar” yasası kabul edilmiş. İnkar edenlere hapis ve para cezası öngören yasadan söz
ediyorum.. Tarihçiler bile yazmasınlar istiyorlar...
Sarkozi, Türkiye ziyaretinde, önleyeceğim demişti! Oysa teklifi kendi partisinden
adamları parlamenteyo getirdi. 2012 de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Ermeni oylarını istediğini anlatmış oldu!.
Başbakan Erdoğan, Sarkozi'yi mektupla uyardı! Fransa'da Türk diplomatların
saldırıya uğradığına işaret etti! İki ülke arasındaki ilşikilerin ağır zarar göreceğini filan
söyledi. Bunlar yıllardır söylenir. Ciddi bir yaptırım uygulanmaz. Yakınlarda Sarkozi,
Türkiye'ye geldiğinde herkes, onu iyi karşılama yarışındaydı!
Perhizle lahana turşusu bir arada gitmez! Gitmedi!
Fransız Ulusal Meclisi'nde yasa teklifi kabul edildi.
Bu meselenin daha ciddi boyutlarda ele alınması gerekir. Mesele derken önce
Fransa'nın tarih boyunca işlediği cinayetlerden söz ediyorum. Vietnam'da, Cezayir'de,
Haiti'de, Tahiti'de, Fildişi Sahilleri'nde, Kongo'da kanlar ellerinde kurudu!
Kimse kanlı ellerini yüzüne vurmadı! Vuracakların da elleri kanlıydı!
Ruanda'da 800 bin Tutsi öldürülmedi mi? Brundi'de Hutu'lar öldürülmedi mi?
 Cezayir uzakta değil, daha kırk sene önce 1.5 milyon Cezayir'liyı kırdılar! Dünya'nın gıkı çıkmadı!
1.Dünya Savaşı'nda, fabrikalarının pamuk sıkıntısını gidermek için Anadolu'nun güneyini işgal etmedi mi?
Suriye'den peşine taktığı Ermeni militanlara uniforma, silah verip Türk halkı üstüne salmadı mı?
Çukurova'da korkunç “Kaç Kaç” dehşetini yaşatmadı mı? Mersin'de halamı şehit eden katillerin
sırtında Fransız askeri üniforması, ellerinde Fransız silahı yok muydu?
Bunlar kibarlıktan anlamazlar!
Namus, ahlak, kültür, insan halkları, özgürlük, adalet sadece kendileri içindir.
Sömürgeci dünyanın bir parçası olarak, bütün dünyayı, emellerinin arka bahçesi görürler!
Kendi kültüründen olmayanı adamdan saymazlar! Demokrasi, insan hakları diye bağırırken,
 mangalda kül bırakmazlar!
Libya'yı allem, kallem edip ateşe boğdular! Derdi Libya halkının özgürlüğü değildi.
Pek değerli Libya petrolleriydi. Libya'yı imar için müteahhitlerine iş çıkarmaktı.
Dünyanın gözü önünde, medyada facia izlendi, yaşandı!
BM, ABD, AB, NATO vs. hepsini çıkarları için tepe tepe kullandı...
Türkiye AB'ye girmesin diye, yırtmadık yerini bırakmadı!
Bunların ekonomik çıkarlarını engellemek gerekir.. Dostluklarına güvenilmez!
Yaptıklarının parasal bir değeri olduğunu öğrenmeleri gerekir!
İmalardan, tehditlerden tırsımazlar! Isırılmayacaklarını bilir, aldırmazlar!
Uyarmak yetmez, acıtmak gerekir!
Canlarını, en çok çıkarlarının örselenmesi acıtır!
Sayın Başbakan'ın uyarılarına katılıyorum! Yerinde ve ağır uyarılar!
Ardından şaplak gelmezse işe yaramaz! Tınmazlar, tınmadılar!
Daha önce de bu yasayı çıkardılar. Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile çıkardılar!
Bu reddedilse bile, yarın yine deneyecekler! Şaplaktan gayrisinden anlamazlar!
Ermeniler, kışkırtıcılarına dönmesin diye, böylece oyalarlar!..
Benden hatırlatması..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

14 Aralık 2011 Çarşamba

TUZ KOKAR Mİ?

TUZ KOKAR MI
Bilinir ki tuz kokmaz!
Tuzun kokması adaletin, yargının yanlı olmasının, siyasetin emrine girmesinin adıdır.
Tuz kokunca, biliniz ki “ şeriatin kestiği parmak acır!”
Acıyı dindiren “ yansız, tarafsız yargının” kararıdır.
“Mülkün temeli olan adalet” herkesin güvencesidir.
Hep üstte olacağım, benim dediğim olacak diyenlerin de güvencesi adalettir!
Adalet herkese gereklidir!..
H.S.Y.K, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu adlı bir Anayasal kurumdur..
Yargının pratikte yönetimi HSYK'nindir.
Yargıdan, yargıçtan, savcıdan adaletsizlikten şikayeti olanların gideceği yer orasıdır.
Yargıçları, savcıları atama yetkisi onundur..
Yargıç istemedikçe durup dururken yeri değiştirilmez.
Tabii yargıç yargılanan için bir güvencedir. Yargı için de güvencedir.
Siyasetin istediği kararı alan savcının, yargıcın önüne dikilecek kurum orasıdır.
Yaşanan o ki, yargıda bazıları (bazı karar ve uygulamalarıyla) siyasetin gözüne
girmeye çaba harcamaktadır. HSYK siyasallaşmıştır. Bunlara çanak tutuyor.
Bunu ben söylemiyorum, Sayın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söylüyor. Sayın Deniz
Baykal söylüyor!. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Baykal ölçülü konuşan liderlerdir..
Durumdan şikayetçi olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “..HSYK'ya saygımız vardır.
 Devletin her kurumuna saygımız vardır. Yeterki her kurum yasalarla belirlenmiş
görevlerini yerine getirsin...Ama HSYK adalet dağıtan bir kurum değil, Adaleti
bozan bir kurum, tuzu kokutan bir kurum...Silivri'deki davalardan birine bakan
bir yargıç vardı. 'Üzerimde kurumsal baskı var.' dedi ve ayrıldı. Hiçbir HSYK
üyesi çıkıp “Arkadaş sana bu baskıyı yapan kim' diye sormadı. Yargıya baskı yapılıyor
ama sormuyorlar...Bu HSYK'ya saygı duyar mısınız? Ben duymuyorum.. Kusura bakmasınlar” diye yakınıyor..
Sayın Baykal, İzmir'deki uygulama için“..Benim muhatabım HSYK değil Başbakan.” diyor.
 “..Erdoğan...inatla gitiği referandumda, HSYK ve Anaya Mahkemesi'nin yapısını değiştirmiştir...
 Bu kurumları siyasetin etkisi altına çekmiştir.....değişiklik paketinin içerisine bunları sakladı..
 Hukuk ve adalet tartışmalı hale geldi..Deniz Feneri davasında savcılar değişti..Almanya'da mahkemenin
asıl suçlu dedikleri tahliye oldu..Yapı değişmeseydi bunlar olur muydu?..' Yetmez ama evetçiler'
 bunu düşünmeli. vb.” diye yakınmış....
Yargı bağımsızlığı, yansızlığı ve kuvvetler ayrılığının 3. kuvveti olan Yargı Erki, bu
kadar eleştirilmemişti..Adalet Reformu adıyla, halka onaylatılan Anayasa değişikliği ile yargı,
 siyasetin emrine sokulmuştur. On iki Eylül'den kalma özel yetkili mahkemeler,
özel yetkili savcılar eliyle Türkiye'de muhalefet yok ediliyor, sindiriliyor. Korku toplumu yaratılıyor.
Başarılı da oldular hani.. Tepkisiz bir toplum yarattılar!..
Muhalefet'in seçkin, eski ve yeni iki lideri, siyasetin adaletin içine girdiğinden yakınıyor. Bu halk dilinde “tuz koktu' demektir.
Bugünler ağrılı da olsa geçer! Bugün komşularına 'adil olun, demokrat olun' diye
öğüt (!) verenlere, yarın başkaları aynı tavsiyelerde bulunur! Tarih tekerrür eder mi eder!.
İbret alınsaydı etmezdi diyor atalar! Yine de tekerrür eder!. Edecektir...
Sağlıcakla kalın..                                                                            Hasip ÖZTÜRK

6 Aralık 2011 Salı

OZURLULER

ÖZÜRLÜLER
Bu hafta Özürlüler haftasıydı.
Hemen aklınıza hoşgörü, demokrasi, hukuk, vicdan, fikir özürlüler gelmesin!
Onlar zaten var. Haftası, günü ayı yok! Onlar hep aramızdalar!.
Ben sahiden özürlülerden söz ediyorum. Bedensel engelliler, omurilik felçliler, böbrek yetmezler, spastik engelliler, zihinsel özürlüler, kas hastaları, görme, işitme özürlüleri vb.
Bilimsel sınıflamaya bakılırsa sayıları elliyi aşıyor. Alzheimer, saplantılar, sosyal fobi, fil hastalığı, çölyak, fenilketonuri, sara, şizofreni, Skolyoz, prematüre, özel öğrenme güçlüğü, omurilik felci, lösemi, müsküler distrofi, doğuştankalça çıkığı, talasemi, spina bifida, hodgkin hastalığı, hemofili, down sendromu, servikal distoni, çocuk felci, cücelik, bürger hastalığı, multipl skleroz, rett sendomu, asperger, serebral palci, otizm vb... Tümünü sayamadım!
Türkiye'de nüfusun % 12.45'i özürlüdür. Kabaca on milyon insan özürlüdür. Başka bir deyişle sekiz kişiden biri özürlüdür.
Bir kısmı doğuştan ve yapısaldır. Akraba evliliği, kan uyuşmazlığı, talesemi vb. Doğum arıza-ları, iş ve trafik kazaları, deprem ve sair afetler, yüksek şeker, yüksek tansiyon, darp ve saldırılar de özürlü üretirler..Çoğu da sonradan yaşam içinde çıkıp gelirler.
Sebebi ne olursa olsun, sonu özürlüye varır. Önce çocuktur, sonra yetişkindir. Özürlü kişi özel bakım, özel yardım isteyen biridir. Tek başına, kendi kendine çoğunca yetemez.. İhtiyacını gide-remez. Göreceli şanslılar bazı organlarını kullanırlar. Özürlülük aileye, topluma ve devlete özel görevler yükler. Örgütlü toplum özürlü sorunuyla daha kolay baş edebilir. Hem yeni özürlülerin katılımını önler, hem mevcut özürlülerin yükünü azaltır. Toplumun örgütlenmesi şarttır.
Devlet 5371 sayılı 05.07.2005 tarihli Özürlüler Yasası'nı çıkarmıştır. Özürlüler için örgütlü toplum yolunda önemli bir adımdır. Devlet Özürlüler idaresini kurmuş ve bir genel müdürlük oluşturmuştur. Beş genel müdür yardımcılığı ile yürütülen bir devlet birimi oluşmuştur..
İllerde, Vali başkanlığında Özürlüler Kurulu oluşturulmuştur. Bir Genel Sekreterin eşgüdümü
altında yörenin tüm özürlü dernekleri, vakıf ve birlikleri burada elbirliğiyle umar ararlar..
Özürlüler Yasası,“Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kay-betmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitas-yon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kimse özürlüdür.” ( 5378 S. Özürlüler K. Mad.3/a bendi )
Özürlüler haftası, bir hafta sürer. Geride daha 51 hafta vardır. Özürlü ve ailesi için yıl 52 hafta,7 gün 24 saatdir. Sıkıntılarını yaşarlar. Özürlü ailesi, sanki Tanrı'nın lanetine uğramış gibi yalnız ve çaresizdir. İşin aslı öyle değildir elbette. Ama o kahrolası yalnızlık, çaresizlik ve umut-suzluk yok mu? İnsanı böyle düşünmeye zorlar! 'Tanrım benim ne günahım vardı? Başıma bu işi sardın?' diye kahırlanır. Bunu doğal saymalıdır. Doğal sayılmayan, özürlü ve ailesinin yalnız bırakılmasıdır!
Özürlü örgütleri, SKÖ, vakıflar, devlet, belediye, özel idare, genel idare ve benzeri kamu ve özel kurumların özürlülere birlikte eğilmesi gerekir. Bizim toplumun imece denilen bir kurumu vardır. İş ve sorunların elbirliği ile üstesinden gelinmesidir! Kimi para, kimi emek, kimi yer, kimi akıl, kimi hizmet verir. Sorunlara umar olursa, üstesinden gelebilir bu toplum!.
Alıcı gözle çevrenize bakın. Her sağlam insan, özürlü adayıdır.
Anlamlı bir tebessüm bile sadakadır!..