26 Haziran 2012 Salı

BULMACA

BULMACA
Süper güç, süper devlet!
Alın size bir bulmaca!
Büyük devlettir!.
Dünyanın 17.nci güçlü ekonomisine sahiptir.
Yakın gelecekte, Avrupa'nın ikinci büyük ülkesi olacaktır.
İstikbali parlaktır!
Dünyanın sayılı ordularından birisine sahiptir.
Yakınlarda bir sınır karakoluna bölücü teröristler baskın yaptı!..
Sekiz askerini şehit ettiler!
On dokuz yaralısı var!
Suriye, bir savaş uçağını uluslar arası sularda, 'tak!' diye düşürdü!
İki pilotu kayıp! Uçak bin üç yüz metre derinde denizdeymiş!
Uçağa, hava sahasıni 'ihlal ettin' diye uyarmamışlar!
Doğrudan, Rus füzesiyle düşürmüşler!
Uçak silahsızmış!
Suriye füze sistemini test etmiş!
Ruslar, füzelerimiz garantili diye gözdağı vermiş!
O devlete sert mi sert bir nota vermişler!
Nato'yu toplantıya çağırmışlar!
Nato'nun üç büyük ülkesi ABD, İngiltere ve Fransa Suriye'ye müdahale için
yasal şartlar doğdu diye, arkasını sıvazlamışlar!
Libya'ya saldırırken, hiç tırsmamışlardı. Yarım yamalak BM kararı üzerine
Libya'ya çullanmışlardı!
Şimdi bu büyük ülkeyi taşaron kullanmak isterlermiş!
Sonra gelip Suriye'yi aralarında paralayacak sırtlan sürüsü gibi bekleşirlermiş!
Kandil'deki terörist yuvaları hala vurulmamış!
Sınırın hemen ötesindeki terörist ve bölücü yuvaları basılmamış!
ABD 'vurma' demiş! Vur demesini beklerlermiş!
Ordusunun önde gelen komutanları, terörist yaftasıyla hapiste tutulurmuş!
Yıllarca birlikte çalıştığı komutanları 'terörist' bir hükumet bu ülkeyi
yönetirmiş!
Ordunun komutanı, eli kolu bağlı, ağlarmış!
Askeri vesayetten kurtuluyoruz diye askeri gücü pasifize etmişler!
Kocaman bir boşluk doğmuş!
Boşluğu kim doldurur?
Devlet adamları!
Öyleyse bu boşluk niye dolmaz?
O büyük devlet niye kükremez!
Niye saldırganları yere geçirmez?
El bileti ile sinemaya girilmez!
El emri dinleyerek, süper güç, süper devlet olunmaz!
Tarihin derinliğinden bir Türkata ' Ey Türk! Titre ve özüne dön!” demiş!
Titremesine titremişler! Özlerine dönememişler!
Bu bir süper güçtür!
Gelen geçenin ensesine şaplak vurduğu süper devlettir!
Bu süper devleti bilen, bulmacayı çözen var mı?
Sağlıcakla kalın...... Hasip ÖZTÜRK

20 Haziran 2012 Çarşamba

PEÇENEKLER

PEÇENEKLER
Boğazı atlarıyla geçtiler!
Tarih boyunca, Karadeniz'in kuzeyinden Tuna'yı aşıp gelen Türk soylu boylar görülmüştür.
Balkanlara inmişler! Anadolu'ya geçmişler! Bizans'la dalaşmışlar! Milattan önce başlayan bu göçler,
milattan sonra da sürüp gelmiştir!.
Bu topraklara talan için gelenler olmuştur! Baskın, talan, soygun bir siyaset ve yaşam biçimiymiş...
Bizans'ın çağrısıyla gelenler olmuştur. Bizans onları, Tuna üstünden gelecek baskınlara tampon olmaya
çağırmıştır! Bir kısmı yerleşeceği güvenli toprak arayışıyla gelmişti. Aileleriyle birlikte esir getirilenler de olmuştur!.
Bizans bu dalga dalga gelen göçleri ve güçleri kullanma ustasıdır. Nasıl gelirse gelsin! Esir, işgalci,
saldırgan farketmezdi! Bir yolunu bulur tehlikeyi savuştururdu! Bu ele avuca sığmaz atlı, göçebe güçleri kendi çıkarı için kullanmayı başarırdı. Kah Anadolu' ya geçirir, kah Balkanlara iskan ederdi. Anadolu'ya geçenleri, doğudan (Persler), ya da güneyden (Araplar) geleceklere karşı ilk savunma hattı olacak garnizonlara iskan
ederdi. Varsaklar'a da Toros geçitlerini tutturmuştu!..
Olmadı, bu Türk soylu halkları birbirine kırdırırdı!...
Bizans, bu güçleri, zaman zaman denetiminden çıkan ülkeleri cezalandırmak (!) için de kullanırdı..
Bizans'a karşı, ya da Bizans'la birlikte hareket eden bu Türk soylu halklar İskitler, Hunlar, Bulgarlar, Varsaklar, Avarlar, Hazarlar, Kumanlar, Peçenekler, Uzlar, Guzlar veb olmuştu.....
Boğazı atlarıyla geçenler Peçenekler'di!
Peçenekler ilkin Balkaş gölü civarında görülmüştü. Oradan çıkarıldıkları 7.yy dan sonra Sibirya'nın Batı'sına, Aral gölü civarına gelmişler..Oğuzların Üçok kolundan olurlar. İki yy kadar oralarda egemen yaşamışlar. Sonra kavimlerin itkisiyle, batıya, Karadeniz'in kuzey steplerine yönelmişler. 800.000 çadırlık büyük bir kitleymiş! Ten (Don) ile Özi (Dnyeper) ırmakları arasına konmuşlar! Macarları, şimdiki yurtlarına itmişler.
Peçenekler, 11.yy başlarında, Tuna'yı aşıp Makedonya'ya, Balkanlar'a ve Trakya'ya inmişler. O sırada
doğuda, Selçuklular Anadolu'ya girmektedir. Bizans'ın bunlara karşı koyacak mecali yoktur. Balkanlar'da
Peçeneklerle başı derttedir....
Bizans, Türk boylarını birbirini kırdırarak, göçebe güçlerin baskısını etkisiz kılarmış. Peçenek Kağanı
Turak'a karşı Gegen adlı rakibini kışkırtmış. Birbirine düşürmüş! Gegen kaçıp adamlarıyla Bizans'a sığınıp
Ortodoks Hıristiyan olmuş, vaftiz edilmiş. Bizans'ın hizmetine girmişler..
MS. 1064 savaşında Peçenekler, dönme Gegen'in ve adamlarının katkısyla Bizans'a yenilmişler. Kağan
Turak dahil, Peçenekler esir düşmüşler! İmparator hepsini vaftiz ettirip Ortodoks Hıristiyan dinine geçirmiş!
Ailelerini de Balkanlara ve Makedonya'ya iskan etmiş! Yani rehin tutmuş!...
Doğu'da Alpaslan'ın fetihleri sebebiyle, Doğu Karadeniz ve Gürcistan Bizans'ın elinden çıkmış! Bizans
İmparatoru K.Dukakis, 15.000 kişilik Peçenek birliği yollayarak bunların cezalandırılmasını(!) istemiş!
Gemilerle, süvarileri Anadolu yakasına geçirmiş. Alacakları ganimeti onlara bırakarak, Doğu Karadeniz ve Gürcistan'a yollamış!...
Aradan birkaç ay geçmiş!...Peçenek atlıları, Üsküdar kıyılarında belirmişler! Geri dönmüşler!. Gemi
yollaması için İmparator'a haber salmışlar! “ Vazgeçtik! Gemi yolla, bizi karşıya geçir!” demişler. İmparator
K.Dukakis çok kızmış! 'Gürcistan'a gidin!' diye haber salmış! Gemileri yollamamış!..
Peçenekler kararlıymış! İmparatorun emrini dinlememişler! Geri dönmeye de niyetleri yokmuş!
O kararlılıkla atlarını Boğaz'ın akıntılı sularına sürmüşler! Atların yelesine, eyerine tutunup yüzmüşler!
Akıntılı, çalkantılı Boğaz'ın soğuk sularında atlar Boğaz'ın Avrupa yakasına doğru yüzermiş! Müthiş ve muhteşem bir görüntü sergilemişler! Boğazın sularında on beş bin Peçenek atlısı: silahları, koşumları ve atlarıyla birlikte yüzermiş!
Boğazın sularında yüzen on beş bin Peçenek atlısını bir düşünün! Ne muhteşem bir manzaradır!
İstanbul İstanbul olalı, böylesini görüp yaşamamıştır!
Peçenek savaşçıları atlarıyla, silahlarıyla, koşumlarıyla Avrupa sahiline çıkarlar! Atlarına binip ailelerinin
rehin tutulduğu, Balkanlara at sürer giderler!...
Boğaza at sürenler Peçeneklerdir!
Boğazı atlarıyla geçenler Peçeneklerdir!
Boğazın sularında yüzen binlerce at! Atlara tutunmuş binlerce Peçenek savaşçısı!
Bu muhteşem olay tarihe mal olmuştur!
Sonra?...
Sonra torunları, karadan gemileri yürütmüştür!..
Peçenekler “imkansız yoktur!”, Fatih “Gemiler karada da yürür!” , Mustafa Kemal “ Geldikleri
gibi giderler!” demiş! Dedikleri olmuştur!..
Tarihten alınacak dersler vardır!..
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK

12 Haziran 2012 Salı

KIZIL SULTAN

KIZIL SULTAN
Abdülhamit Han'a Kızıl Sultan deler!. Bazı kesimler hala onu bu adla anar...
Abdülhamit Han'a bu sıfatı yakıştırmanın altında, Osmanlı ülkesinde yenileşme,
insan hakları, hukuk devleti olmasını vb. engellemesi yatar. Vesveselidir. Jurnalcileri
her gün, hemen herkes hakkında Saray'a jurnal verir. Bu jurnallere göre insanlar hapse
tıkılır, sürülür ve hatta öldürülür.
Osmanlı'nın savaş gemileri Haliç'te tutulur..
Dünya ile ilişkilerini usuletle ve suhuletle çözmeye çalışır. Bir denge ustasıdır!
Ama Osmanlı'nın en büyük toprak kayıpları da bu zamanda olur.
Anayasa'yı yürürlükten kaldırır!
31 Mart” İsyanı ardından tahttan indirilmiştir!
Bunlar yan yana gelince, adı Kızıl Sultan'a çıkmıştır!
Bu adı Siyonistler vermiş de olabilir!
1909'da Abdülhamit Han'ı tahtan indiren “Hal Komitesi” içinde Siyonistler de vardı.
Bu gün Theodor Herlz adı kimseye tanıdık gelmez!
Oysa, Siyonizmin babası; İsrail devletinin asıl kurucusu bu kişidir!.
Israrla Abdülhamit Han'dın Filistin'den toprak ister.
Üstünde İsrail devletinin kurulacağı topraktır istediği.
Kudüs oradadır. Va'ad edilmiş topraklar da güya orasıdır! Hatta Kızıldeniz'den
Fırat'a kadar!..
Karşılığında Osmanlı'nın tüm borçları ödenecekti. Deniz gücü oluşturulacaktı!
Elli yıl vadeli, faizsiz, büyük krediler açılacaktı vb.! ...
Abdülhamit Han, Theodor Herlz'in niyetini bilir. Görüşmeyi kabul etmez! Ancak
aracılarla bu teklifini iletmeyi başarır!..
Abdülhamit Han'ın cevabı ibretliktir:
Şehit kanı ile sulanan bu topraklar para ile satılmaz! Bu vatan benim değil milletimin ve devletimindir! Bu yüce devlet (Devlet-i Ali Osmani) benim değil Yüce Türk Milleti'nindir! Toprağımızın tek taşını şehit kanlarıyla boyamadan vermeyiz!” der. Bu cümlelerin sahibi Abdülhamit Han, tahttan indirildi. Selanik'e sürgün edildi.
Orada eceliyle, ya da kahrından öldü!
Filistin toprakları şehit kanlarına bulanarak, Arapların desteğiyle İngiliz'in eline geçti.
İngilizler, Yahudilerin bu topraklara yerleşmesine çanak tuttu!
Sonra Siyonistler İngiliz'le de savaştılar. Onları ve Filistinli Arapları o topraklardan sürdüler!
Onların toprakları üstünde İsrail Devleti'ni kurdular. Hala Filistin halkıyla kanlı savaş sürer gider!
Lavrov 'un (Rusya Dışiş.Bak.) “İsrail'in tek meşru yerleşkesi yoktur!” demesi bundandır.
Bu gün İsrail ve Siyonizm ABD'nin fi'ilen ve siyaseten koruması altındadır..
Şimdi ne oldu?
Eskisi kadar borçluyuz! Cumhuriyet Hükumetleri, Duyun-Umumiye Borçlarını, yani Osmanlı
borçlarını son kuruşuna kadar ödemişti! 1950 öncesinde, iktidar DP'ye geçmeden borçlar ödenmişti!
İsmet İnönü, İkinci Dünya Paylaşım savaşına, Türkiye'yi sokmamak için direnmişti! Kimse Türkiye'ye borçlarını hatırlatıp savaşa sokamamıştı!
Kızıl Sultan diye anılsa da, Abdülhamit Han bir vatanseverdi. Onca borca, sıkıntıya karşın, Siyonistlerin teklifine dönüp bakmamıştı!..
Taht gitti! İmparatorluk gitti! Mısır, Filistin, Suriye, Irak gitti! Arap Yarımadası gitti. Petrol olan
yerler tümüyle gitti! Şimdi Orta Doğu, eski Osmanlı toprakları gayya kuyusu!
Başkan Esad gitsin diye Arap Baharı mikrobu ABD ve AB tarafından bulaştırıldı!
Başkan Esat direniyor! Mikrobu veren silahı da verdi. Hergün kitle ölümleri var.!
Fatura Esad'a çıkarılıyor.
Abdülhamit Han' nın oturduğu yerde oturan ne yapıyor? “Esad gitsin!” diyor.
İsrail'i koruyan füze kalkanına izin veriyor. Va'ad edilmiş topraklar içinde, Suriye'de var, Fırat'a kadar Türkiye toprakları da var! Tanrı Yahuda onlara söz vermiş!..
Abdülhamit Han'a ayıp etmişler!
Bu gün, Türkiye'yi yöneten zihniyete “evet!” diyenler Türkiye'ye ayıp etmişler!
Ayıbı işleyenler, bir kez daha düşünür mü? Düşünür mü?..
Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK

5 Haziran 2012 Salı

BAK GİT

BAK GİT!”
Dünyada silah sektöründen fazla, gelir getiren sektör, fuhuş sektörüdür!
Otuz beş milyon kadın ve biraz da erkek, açık veya gizlice bu pazarın içindedir.
Silah sanayiinden daha zengin, yıllık geliri 200 milyar dolarlık bir pazar bu!..
Çoğu ülkelerde yasaktır. Yasaklara rağmen ortaya çıkan tablo vahimdir..
Tayland gibi bazı ülkelerde, turizmin en çekici enstrümanıdır. Kadın vücudunu
satarak geçimini sağlar. Mafya bu pazarın aslan payını alır. Devlet vergisini..
ABD'de 18-35 yaş arası kadınların %4'ü bu sektörün içinde imiş. Bunların
% 60' ı siyahilermiş. Yani faal yaştaki yirmi beş kadından biri bu yolun yolcusu..
Almanya'da legal yollardan 400.000 kadın fuhuş sektöründe iş görürmüş.
Aralarında %2 oranında erkek de varmış. Sektörün yıllık cirosu kırk milyar dolarmış.
Japonya gibi bir ülkede yıllık cirosu, otuz milyar dolara dayanmış!
Türkiye'de genelevlerde kayıtlı, ruhsatlı üç bin kadın, resmen bu sektörde imiş.
On beş bin kadarı da gizli-açık sektörün içindeymiş. Otuz bin kadarı da ruhsat
almak için sıradaymış! Yani 18-35 yaştaki kadınların % 1'e yakını aşikar ya da
gizlice bu sektörün içindeymiş. Üç milyon kadar erkeğe hizmet verirlermiş. Yıllık
cirosu 3-4 milyar dolarmış.
Bu mesleğe dünyanın en eski mesleği derler!
Amsterdam'da bu sektördeki kadınları temsil eden, “Belle” adlı heykelin
kaidesinde “Dünyanın bütün seks işçilerine saygıyla” diye yazılıymış..
Bunun için kadınlar suçlanamaz..
Bir kadın varsa, bir de erkek vardır. O erkekler de bu toplumun içindendir.
Sen, ben, o veya biz, siz onlardır!.
Zina suç idi, böyleydi! Bu gün zina suç sayılmıyor, ama sonuç üç aşağı, beş
yukarı aynıdır. Olayın temeli kolay kazançtır. Teşviktir. Zorlamadır. Haksız kazançtır.
Mafya işidir. Ama varılan yer çok ağır bir tablodur. Dünyanın gelişmiş ülkelerinden
verilen örnekler, daha vahim tablolardır.
En ağır cezaların uygulandığı ülkelerde, ağır önlemlere karşın, sonuç pek değişmemiştir.
 İran muta nikahı yaptırarak, bu işi çözdüğünü, meşrulaştırdığını sanıyor-muş. İşin özü değişmiyor ki!
Sadece başını kuma sokuyor zahir!..
Hadi bunlar geçim içindir! Eski mesleğin(!) icrasıdır!
Oyunu satmak nasıl bir iştir?
Kendini, beynini satmak nasıl bir iştir?
Daha mı meşrudur?
Ya medyada “tasmalı” olanlar kimlerdir?
Uluslar arası “tasmalı” denilenler...
Ya da tasması indirilenler?
Yabancısı olunca “yerlisi”, yerli tasmalılar olmaz mı? En yetkili ağızdan
çıkan sözlerden böyle anlaşılıyor!
Tasma takmak, tasma çıkarmak, kendi tasmasını takmak ne menem iştir?
Dünyanın en eski mesleğini icra etmek daha namuslu bir iştir!
Tasmalı olanların işi zor!
Bak git! Demekle olmuyor! Arz ve talep yasası bu! Torba yasa ile büzemezsin!
Bu bir veda yazısı olabilir! Formata uymadık! Uyamadık!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK