27 Aralık 2011 Salı

SİYASİ CÜCELER

SIYASI  CÜCELER
Cücelik bir bedensel engeldir. Yeterince gelişememenin sonucudur.
Sözüm siyaseten gelişmemişlikle ilgilidir. Engellilik sayılmaz. Ülkeleri ve dünyayı idare etme iddiaları,
engelli engeline takılmaz! Uzağa işeme yarışına girerler!..
Sorunu sadece Sarkozi'yle özdeşleştirmek doğru olmaz. Fransa Ulusal Meclisi'nde daha otuz dokuz
siyasi cüce varmış! Sarkozi'yle işbirliğ ettiler! Ahmaklığı yasalaştırdılar!
İki ülke arasındaki dostluğu yıktılar!.
Siyaseten cücelik sadece Fransızlara has değildir. Hoş, orada bir Napolyon çıkmıştı!
Hayalleri boyuyla ters orantılıydı. Bulaşmadığı yer bırakmamıştı. Sonu hüsran oldu! Hitler onun
Almanca konuşanı, Mussolini İtalyancasıydı...
Şimdi İsrail parlamentosuna Fransa'dakine benzer bir öneri getirilmiş. Hazır Türkiye ile ilişkiler
şeker renk almışken, benzer bir yasa çıkarmaya heveslenmişler!
Gördünüz mü? Siyasi cücelik ve körlük ne denli yaygındır! .
Eline fırsat geçen, Türkiye'den bir ısırık almak istiyor!
Yirmiyi aşkın ülkenin parlamentosu “soykırımı kınama kararı” almış. Ama işi bu iddiaya karşı çıkanı
“cezalandırma garabetine” yeni düşüyorlar!.
Doğruların söylenmesi korkularını ele vermemişler!
İsviçre Parlamentosu, hem soykırımı kınama kararı almış, aksini savunmaya ceza yaptırımı koymuş!
Sayın Doğu Perinçek'in “Perinçek Savunması “ hatırlardadır. Bavullar dolusu belgeyle gitmişti!
Ermeni soykırım emperyalist bir yalandır!” diye gürlemişti. Mahkenede söylenmesi gerekenleri
bir bir söyledi! Belgelerle kanıtladı. Ermeni, Rus, İngiliz vb kayıtlarını da konuşturdu!
İsviçre Hakimi “ pöstekinin kıllarını saymış!” Perinçek'i cezalandırdı.
İsviçre'de hem cüce parlamenterler, hem de cüce hakimler varmış!.
Herkes sanır ki, uluslararası siyasette asıl olan tarihi gerçeklerdir! İnsan haklarıdır. Ya da
nesnel yaklaşımlardır! Hayır, bunların fazlaca bir kıymeti-i harbiyesi yoktur!.
Tarihi gerçekler, duruma hakim devletlerin işine gelmez! Öyle olsaydı, İspanyolların Amerika kıt'asında,
yeni dünyada on beş, yirmi milyon yerli insanı çiçek hastalığı, firengi hastalığı, tüfek ve
kılınçla soykırıma uğratması yargılanmalıydı...
Böyle birşey olmadı!
ABD, milyonlarca yerliyi, kızılderili diye ayrıma tabi tuttu! Kesip biçti. Milyonca Afrikalı'yı
zorla Amerika'ya taşıdı! Köle yapıp çalıştırdı.Bunu yapmaktan ötürü utandı mı? Utandırıldı mı? Hiroşima'ya,
Nagazaki'ye attığı atom bombaları ile milyonca insana kıydı. Şimdi orada ot bile bitmez!
Ne utandılar, ne utandırıldılar!.
Hala güçlüler! Güçlüler utanmaz!
AB ülkelerinin gelişmişliği, alt yapılarının eksiksizliği sömürge gelirleriyle yapıldığından!
Dünyanın üçte ikisini soydular, ülkelerine taşıdılar. Mutlulukları yalan, talan üstüne kurulmuştur..
Siyaseten cüceliğe karşı çıkabilirler mi?
İsrail, bilmem kaç bin yıl sonra Filistin'e çıktı geldi. Bilinçsiz Arapları eze eze kendine bir
ülke boşalttı! İsrail kendine kusur yakıştırabilir mi? ABD oluşumuna karşı çıkabilir mi?
İngiliz'in “güneş batmayan ülke”si sömürgeleştirdiği ülkelerden ibarettir. Sömürge insanına yaptıkları
 soykırım sayılır mı? Sayılmadı.. Geriye dönüp “pardon!” der mi?
Diyeceksiniz ki eeee? E'si, M'si herkesin eli kanlı! Kimse kendi tarihine bakıp “özür dilemez!”
Ama Türkiye dileyebilir! Türkiye'ye diletilebilir! Türkiye güçsüzdür!
Türkiye, “Kurtuluş Savaşı “ ile emperyalizme kafa tutmuştur! Emperyalizmi geriletmiştir! Cakasını bozmuştur!
 Her fırsatta bunun hesabı sorulmalı ve cezalandırılmalıdır!
Ermeni soykırımı, olmazssa 1071 Malazgirt Zaferi sorgulanmalıdır!
Hem Ermenileri, Rumları onlar kışkırtmıştı. Türkiye'den hesap soramazlarsa, mağdurlar geri dönüp
kışkırtıcılarına bizi siz ittiniz! Diyebilirler..
Elbirliği ile Türkiye'ye baskı yapıyorlar. Türkiye'yi hedef gösteriyorlar..
Hazır Türkiye'de siyasi cüceler çarşafa dolanmışken, suçlamanın tam zamanı diyorlar!
Soykırım emperyalizmin tezgahıdır. Suçlama yöntemidir. Savunmayı yasaklamak, keyfi yargının
dik alasıdır!..Susturmaktar! Ahmaklıktır!...
Sağlıcakla kalın...
 Hasip ÖZTÜRK

20 Aralık 2011 Salı

İNKAR YASASI

İNKAR YASASI
Fransa Parlamentosu'nun alt kanadı,Ulusal Meclis'de, sözde “Ermeni Soykırımını
İnkar” yasası kabul edilmiş. İnkar edenlere hapis ve para cezası öngören yasadan söz
ediyorum.. Tarihçiler bile yazmasınlar istiyorlar...
Sarkozi, Türkiye ziyaretinde, önleyeceğim demişti! Oysa teklifi kendi partisinden
adamları parlamenteyo getirdi. 2012 de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
Ermeni oylarını istediğini anlatmış oldu!.
Başbakan Erdoğan, Sarkozi'yi mektupla uyardı! Fransa'da Türk diplomatların
saldırıya uğradığına işaret etti! İki ülke arasındaki ilşikilerin ağır zarar göreceğini filan
söyledi. Bunlar yıllardır söylenir. Ciddi bir yaptırım uygulanmaz. Yakınlarda Sarkozi,
Türkiye'ye geldiğinde herkes, onu iyi karşılama yarışındaydı!
Perhizle lahana turşusu bir arada gitmez! Gitmedi!
Fransız Ulusal Meclisi'nde yasa teklifi kabul edildi.
Bu meselenin daha ciddi boyutlarda ele alınması gerekir. Mesele derken önce
Fransa'nın tarih boyunca işlediği cinayetlerden söz ediyorum. Vietnam'da, Cezayir'de,
Haiti'de, Tahiti'de, Fildişi Sahilleri'nde, Kongo'da kanlar ellerinde kurudu!
Kimse kanlı ellerini yüzüne vurmadı! Vuracakların da elleri kanlıydı!
Ruanda'da 800 bin Tutsi öldürülmedi mi? Brundi'de Hutu'lar öldürülmedi mi?
 Cezayir uzakta değil, daha kırk sene önce 1.5 milyon Cezayir'liyı kırdılar! Dünya'nın gıkı çıkmadı!
1.Dünya Savaşı'nda, fabrikalarının pamuk sıkıntısını gidermek için Anadolu'nun güneyini işgal etmedi mi?
Suriye'den peşine taktığı Ermeni militanlara uniforma, silah verip Türk halkı üstüne salmadı mı?
Çukurova'da korkunç “Kaç Kaç” dehşetini yaşatmadı mı? Mersin'de halamı şehit eden katillerin
sırtında Fransız askeri üniforması, ellerinde Fransız silahı yok muydu?
Bunlar kibarlıktan anlamazlar!
Namus, ahlak, kültür, insan halkları, özgürlük, adalet sadece kendileri içindir.
Sömürgeci dünyanın bir parçası olarak, bütün dünyayı, emellerinin arka bahçesi görürler!
Kendi kültüründen olmayanı adamdan saymazlar! Demokrasi, insan hakları diye bağırırken,
 mangalda kül bırakmazlar!
Libya'yı allem, kallem edip ateşe boğdular! Derdi Libya halkının özgürlüğü değildi.
Pek değerli Libya petrolleriydi. Libya'yı imar için müteahhitlerine iş çıkarmaktı.
Dünyanın gözü önünde, medyada facia izlendi, yaşandı!
BM, ABD, AB, NATO vs. hepsini çıkarları için tepe tepe kullandı...
Türkiye AB'ye girmesin diye, yırtmadık yerini bırakmadı!
Bunların ekonomik çıkarlarını engellemek gerekir.. Dostluklarına güvenilmez!
Yaptıklarının parasal bir değeri olduğunu öğrenmeleri gerekir!
İmalardan, tehditlerden tırsımazlar! Isırılmayacaklarını bilir, aldırmazlar!
Uyarmak yetmez, acıtmak gerekir!
Canlarını, en çok çıkarlarının örselenmesi acıtır!
Sayın Başbakan'ın uyarılarına katılıyorum! Yerinde ve ağır uyarılar!
Ardından şaplak gelmezse işe yaramaz! Tınmazlar, tınmadılar!
Daha önce de bu yasayı çıkardılar. Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile çıkardılar!
Bu reddedilse bile, yarın yine deneyecekler! Şaplaktan gayrisinden anlamazlar!
Ermeniler, kışkırtıcılarına dönmesin diye, böylece oyalarlar!..
Benden hatırlatması..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

14 Aralık 2011 Çarşamba

TUZ KOKAR Mİ?

TUZ KOKAR MI
Bilinir ki tuz kokmaz!
Tuzun kokması adaletin, yargının yanlı olmasının, siyasetin emrine girmesinin adıdır.
Tuz kokunca, biliniz ki “ şeriatin kestiği parmak acır!”
Acıyı dindiren “ yansız, tarafsız yargının” kararıdır.
“Mülkün temeli olan adalet” herkesin güvencesidir.
Hep üstte olacağım, benim dediğim olacak diyenlerin de güvencesi adalettir!
Adalet herkese gereklidir!..
H.S.Y.K, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu adlı bir Anayasal kurumdur..
Yargının pratikte yönetimi HSYK'nindir.
Yargıdan, yargıçtan, savcıdan adaletsizlikten şikayeti olanların gideceği yer orasıdır.
Yargıçları, savcıları atama yetkisi onundur..
Yargıç istemedikçe durup dururken yeri değiştirilmez.
Tabii yargıç yargılanan için bir güvencedir. Yargı için de güvencedir.
Siyasetin istediği kararı alan savcının, yargıcın önüne dikilecek kurum orasıdır.
Yaşanan o ki, yargıda bazıları (bazı karar ve uygulamalarıyla) siyasetin gözüne
girmeye çaba harcamaktadır. HSYK siyasallaşmıştır. Bunlara çanak tutuyor.
Bunu ben söylemiyorum, Sayın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söylüyor. Sayın Deniz
Baykal söylüyor!. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Baykal ölçülü konuşan liderlerdir..
Durumdan şikayetçi olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “..HSYK'ya saygımız vardır.
 Devletin her kurumuna saygımız vardır. Yeterki her kurum yasalarla belirlenmiş
görevlerini yerine getirsin...Ama HSYK adalet dağıtan bir kurum değil, Adaleti
bozan bir kurum, tuzu kokutan bir kurum...Silivri'deki davalardan birine bakan
bir yargıç vardı. 'Üzerimde kurumsal baskı var.' dedi ve ayrıldı. Hiçbir HSYK
üyesi çıkıp “Arkadaş sana bu baskıyı yapan kim' diye sormadı. Yargıya baskı yapılıyor
ama sormuyorlar...Bu HSYK'ya saygı duyar mısınız? Ben duymuyorum.. Kusura bakmasınlar” diye yakınıyor..
Sayın Baykal, İzmir'deki uygulama için“..Benim muhatabım HSYK değil Başbakan.” diyor.
 “..Erdoğan...inatla gitiği referandumda, HSYK ve Anaya Mahkemesi'nin yapısını değiştirmiştir...
 Bu kurumları siyasetin etkisi altına çekmiştir.....değişiklik paketinin içerisine bunları sakladı..
 Hukuk ve adalet tartışmalı hale geldi..Deniz Feneri davasında savcılar değişti..Almanya'da mahkemenin
asıl suçlu dedikleri tahliye oldu..Yapı değişmeseydi bunlar olur muydu?..' Yetmez ama evetçiler'
 bunu düşünmeli. vb.” diye yakınmış....
Yargı bağımsızlığı, yansızlığı ve kuvvetler ayrılığının 3. kuvveti olan Yargı Erki, bu
kadar eleştirilmemişti..Adalet Reformu adıyla, halka onaylatılan Anayasa değişikliği ile yargı,
 siyasetin emrine sokulmuştur. On iki Eylül'den kalma özel yetkili mahkemeler,
özel yetkili savcılar eliyle Türkiye'de muhalefet yok ediliyor, sindiriliyor. Korku toplumu yaratılıyor.
Başarılı da oldular hani.. Tepkisiz bir toplum yarattılar!..
Muhalefet'in seçkin, eski ve yeni iki lideri, siyasetin adaletin içine girdiğinden yakınıyor. Bu halk dilinde “tuz koktu' demektir.
Bugünler ağrılı da olsa geçer! Bugün komşularına 'adil olun, demokrat olun' diye
öğüt (!) verenlere, yarın başkaları aynı tavsiyelerde bulunur! Tarih tekerrür eder mi eder!.
İbret alınsaydı etmezdi diyor atalar! Yine de tekerrür eder!. Edecektir...
Sağlıcakla kalın..                                                                            Hasip ÖZTÜRK

6 Aralık 2011 Salı

OZURLULER

ÖZÜRLÜLER
Bu hafta Özürlüler haftasıydı.
Hemen aklınıza hoşgörü, demokrasi, hukuk, vicdan, fikir özürlüler gelmesin!
Onlar zaten var. Haftası, günü ayı yok! Onlar hep aramızdalar!.
Ben sahiden özürlülerden söz ediyorum. Bedensel engelliler, omurilik felçliler, böbrek yetmezler, spastik engelliler, zihinsel özürlüler, kas hastaları, görme, işitme özürlüleri vb.
Bilimsel sınıflamaya bakılırsa sayıları elliyi aşıyor. Alzheimer, saplantılar, sosyal fobi, fil hastalığı, çölyak, fenilketonuri, sara, şizofreni, Skolyoz, prematüre, özel öğrenme güçlüğü, omurilik felci, lösemi, müsküler distrofi, doğuştankalça çıkığı, talasemi, spina bifida, hodgkin hastalığı, hemofili, down sendromu, servikal distoni, çocuk felci, cücelik, bürger hastalığı, multipl skleroz, rett sendomu, asperger, serebral palci, otizm vb... Tümünü sayamadım!
Türkiye'de nüfusun % 12.45'i özürlüdür. Kabaca on milyon insan özürlüdür. Başka bir deyişle sekiz kişiden biri özürlüdür.
Bir kısmı doğuştan ve yapısaldır. Akraba evliliği, kan uyuşmazlığı, talesemi vb. Doğum arıza-ları, iş ve trafik kazaları, deprem ve sair afetler, yüksek şeker, yüksek tansiyon, darp ve saldırılar de özürlü üretirler..Çoğu da sonradan yaşam içinde çıkıp gelirler.
Sebebi ne olursa olsun, sonu özürlüye varır. Önce çocuktur, sonra yetişkindir. Özürlü kişi özel bakım, özel yardım isteyen biridir. Tek başına, kendi kendine çoğunca yetemez.. İhtiyacını gide-remez. Göreceli şanslılar bazı organlarını kullanırlar. Özürlülük aileye, topluma ve devlete özel görevler yükler. Örgütlü toplum özürlü sorunuyla daha kolay baş edebilir. Hem yeni özürlülerin katılımını önler, hem mevcut özürlülerin yükünü azaltır. Toplumun örgütlenmesi şarttır.
Devlet 5371 sayılı 05.07.2005 tarihli Özürlüler Yasası'nı çıkarmıştır. Özürlüler için örgütlü toplum yolunda önemli bir adımdır. Devlet Özürlüler idaresini kurmuş ve bir genel müdürlük oluşturmuştur. Beş genel müdür yardımcılığı ile yürütülen bir devlet birimi oluşmuştur..
İllerde, Vali başkanlığında Özürlüler Kurulu oluşturulmuştur. Bir Genel Sekreterin eşgüdümü
altında yörenin tüm özürlü dernekleri, vakıf ve birlikleri burada elbirliğiyle umar ararlar..
Özürlüler Yasası,“Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kay-betmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitas-yon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kimse özürlüdür.” ( 5378 S. Özürlüler K. Mad.3/a bendi )
Özürlüler haftası, bir hafta sürer. Geride daha 51 hafta vardır. Özürlü ve ailesi için yıl 52 hafta,7 gün 24 saatdir. Sıkıntılarını yaşarlar. Özürlü ailesi, sanki Tanrı'nın lanetine uğramış gibi yalnız ve çaresizdir. İşin aslı öyle değildir elbette. Ama o kahrolası yalnızlık, çaresizlik ve umut-suzluk yok mu? İnsanı böyle düşünmeye zorlar! 'Tanrım benim ne günahım vardı? Başıma bu işi sardın?' diye kahırlanır. Bunu doğal saymalıdır. Doğal sayılmayan, özürlü ve ailesinin yalnız bırakılmasıdır!
Özürlü örgütleri, SKÖ, vakıflar, devlet, belediye, özel idare, genel idare ve benzeri kamu ve özel kurumların özürlülere birlikte eğilmesi gerekir. Bizim toplumun imece denilen bir kurumu vardır. İş ve sorunların elbirliği ile üstesinden gelinmesidir! Kimi para, kimi emek, kimi yer, kimi akıl, kimi hizmet verir. Sorunlara umar olursa, üstesinden gelebilir bu toplum!.
Alıcı gözle çevrenize bakın. Her sağlam insan, özürlü adayıdır.
Anlamlı bir tebessüm bile sadakadır!..

29 Kasım 2011 Salı

DERSİM İN GULLERİ

  DERSİM' İN GÜLLERİ
Türkü böyle başlar:
Dersim dört dağ içinde/ Dersimi hak saklasın
Bir gülüm var içinde.../ No'ldu ağama ne oldu
No'ldu paşama ne oldu/ Sarardı benzi soldu
Ağam burdan gideli / Bu yerler viran oldu..
Günümüzün gündemi Dersim'in gülleri değil!
“İşgalci kafirlerin, işgalci Türkler'in Dersim'de yaptığı (sözde)katliamlar” gündemdedir!
Başbakan bile, CHP özür dilesin diye fırsatçılık yapmaktadır.
C.H.Partisi'nin bir milletvekili, olanlara çanak tutmuştur! Eteğinde taşı olanlar, bu çanağı dolduruyor! Kimisi Kürt taşı atıyor, kimi Kızılbaş taşı!.Kimisi de jenosit davulu çalıyor!
Özetle, Dersimli bir kısım isyancı aşiretler, gül toplarken, TC. Askerleri gelmiş! Kurşun yağmuruna tutmuşlar! Uçaktan bomba atmışlar! Zehirli gaz atmışlar! Önüne geleni kesip biçmişler! Hesaplı, planlı bir katliam yapmışlar! El insaf! Hırsızın suçu yok mudur?
Atatürk, o zaman Cumhurbaşkanı! Emri o vermiş! Harekat planını çizmiş! Yürüyün demiş! Milletin ağzı kese, torba değil ki büzesin! Ağzı olan konuşacak! Demokrasi demişiz! Demokraside iftiraya sınır olur mu?
Dersim, şimdi Tunceli'dir. Dağlıktır. Ulaşımı zordur. Erişilmesi güçtür. Osmanlı bu haline bakmış da aşiret düzenine yol vermiş! Aşiretler devlete vergi vermeden, asker vermeden başlarına buyruk yaşamış! Yani adına ağa, seyyit, şeyh gibi sıfatlar katan kişiler, feodal aşiret beylerinin sözü kanun, emri ferman olmuş! Asker toplayıp eline silah verip devlete, komşu aşiretlere kafa tutmuşlar! Egemenlik derebeyinin, toprak derebeyinin, halk derebeyinin olmuş.İnsanlar hem dini, hem siyasi, hem silahlı gücü elinde tutan bu kişilerin kulu, kölesi, marabası olmuş!..
Cumhuriyet, kendi yasalarını uygulamak istemiş. Yurttaşını feodalın kölesi olmaktan çıkarıp cumhuriyetin özgür, eşit bireyi yapmak istemiş! Eğitim, sağlık, bayındırlık, adalet gibi hizmetleri Dersim'e götürmek istemiş! Türkiye'nin geneliyle bütünleştirmek istemiş! Tunceli için özel yasalar çıkarmış! Ama olmamış! Siyasi iradeye karşı feodal aşiret beyleri, ağaları, şeyhleri karşı çıkmışlar. Dersin halkının bir kısmını silahlı isyana kışkırtmışlar! Karakolları basıp askerleri öldürmüşler! Köprüleri, okulları, hastaneleri, kamu binalarını yakıp yıkmışlar. Vatandaşın özgürlüğünü, eşitliğini ve Cumhuriyetin bireyi olmasını engellemişler. Kesip biçmeye, yakıp yıkmaya başlamışlar!
Birinci Dersim harekatı başlatılmış. Atatürk C.Başkanı. İsmet İnönü Başbakan. CHP tek parti imiş. Genç Cumhuriyet silahlı kalkışmanın, barışla sonuçlanması için gerekli girişimleri yapmış. Sonunda silahlı tedip (uslandırma) harekatı başlatmış. 7 elebaşı idam edilmiş, beş bin civarında silah toplanmış, 262 isyancı ölmüş, 30 asker şehit olmuş..
Dersim'de sulh ve sükun sağlanmış! İsyana katılmayan Dersim aşiretleri de devletin yanında yardımcı olmuşlar..
Celal Bayar'ın Başbakanlığı döneminde, 2. Dersim harekatı yapılmış. Atatürk, hasta yatağında can derdiyle uğraşırmış! Devlet tenkil görevini yerine getirmiş. İsyanı bastırmış! Ağır silah kullanmış! Savaş uçakları kullanmış! Basbayağı bir iç savaş yaşanmış! Fransız gizli servisi, Hatay'a diyet saymışlar, Ana-dolu'nun orta yerinde, Dersim'e nifak sokmuşlar.
İsyan bastırılmış! Raporlara göre 13160 sivil ve isyancı olmüş! 2 258 hanede 11 818 kişi başka illlere sürülmüş! Direnen köylerin bir çoğu yakılmış! Silahlı bir isyanın bastırılması da silahla olur. Ölen ölur! Yaralanan, sürülen olur. Kurunun yanında yananlar da olur! Canlar yanar! Canlar yakılır! Çocuklar anasız, babasız kalır! Devlet bunları alıp yetiştirmiş! Okutmuş! Hakim, savcı, subay yapmış. Devlete hizmeti
vermiş.
Sürgün edilenlerin çocuklarından birçok yakın dostumuz, arkadaşımız var bugün!.
Tedip harekatı Kürtlere karşı değildir. Alevilere karşı yapılmamıştır. Halka karşı yapılmış değildir. Devlete silahlı kalkışanlara karşıdır. Ölenlere, yaralananlara, sürülenlere üzülürüz. Bu insani bir tavırdır. Silahla kalkışanı, silahla oturturlar! Bazılarının dediği gibi devlet orantısız güç kullanmış olabilir.. O günün koşulları içinde, İkinci Dünya Savaşı'nın ayak sesleri önünde, Şeyh Sait isyanı ardından bu uslandırma eyleminin sert, sabırsız ve acıtıcı olması doğal sayılmalıdır...
Bu insanlar Dersim'de gül devşirirken telef olmadı! Silahlı isyana katıldılar. Devlete silah çektiler. Silahlı isyan bastırılırken kavgada yumruk aranmaz! Acılar insanidir. Herkesin acısıdır.
Fırsat bilip fesatlığa soyunanlara sözüm!Armutlarla elmalar toplanmaz! Ama reklamda “ biz topladık, satıyoruz!” diyor. Siz de satıyorsunuz!
Sağlıcakla kalın Hasip ÖZTÜRK

22 Kasım 2011 Salı

CUZDANİ BEDELLİ-VİCDANİ RET

 
CÜZDANİ BEDELLİ-VİCDANİ RET
Bedelli askerlik ile vicdani ret kavramları askerlik yükümüyle ilgilidir..
Bedelli askerlik, askerlik yerine para ödenmesidir.
Vicdani red ise dini, ahlaki veya siyasi nedenle askerlik yapmayı reddetmektir.
Bedelli askerlik, çeşitli nedenlerle, askerlik borcunun ertelenmesi sonucu yükümlü
birikimini eritmek için başvurulan bir yoldur. Eskiden yurt dışında çalışan yükümlüye, belli
yaşa kadar eskerliği erteleme hakkı tanınmıştı. Bilim adamlarının askerlikleri de 39 yaşına kadar ertelenebilirdi. Zaman içinde bunların yapacağı askerliğin ne kendisine, ne TSK'ya yararı
olmadığı anlaşıldı. Bedel alınarak, yükümlü sayısı eretildi. Döviz ödenerek ve kısa eğitimle askerlik yapılmış sayılmıştı..
Bedelli Askerlik Yasası ile çözüm, geçici çözümdür. Üç beş yıl sonra yeni bir tartışma ortamı doğurur. Toplumda sorun büyüdükçe, askerlik yükümünü aşmak için yasa dışı yollara yönelim de artar! Nitekim çürük raporu alınması, yurt dışında sahte çalışma belgesi sunulması yaygın yasa dışı yollar olmuştur. Çoğu mahkemelik olmuştur...
Askerliğe önem veren bir ulusuz! Askerliğini yapmayanı adam yerine konulmaz!Kız verirken, nazlanma artar! İşe ve memuriyete alınmaları zordur. Değer yargılarımız böyle! Vatan savunması söz konusu olunca, gerdeğe girmek yerine capheye koşmak önceliğimiz vardır.
Şimdi bedelli askerlik sözkonusu olunca kıyamet kopmuştur! Normaldir...
Soruna toplumsal ihtiyaç yönünden bakılmalıyız. Yüksek okulu bitirenlere danışmadan iki yıl askerliği yasa ile erteliyoruz. İşe girerken, memuriyete girerken ya da kız istenirken önlerinde bir engel olarak durur! Sorunu çözmek için ciddiyetle bakmalı ve sorunu çözmek niyetiyle üstüne
düşmelidir. Kariyer yapana, yurt dışında çalışana vb. kolaylık yapılmalıdır. Hemen askere gitmek isteyene de kapı açık tutulmalıdır. Başkaca sübjektif veya objektif sıkıntısı olana da çözüm yolu açık tutulmalıdır...
Bunun yolu üç beş yılda bir bedelli askerlik yasası çıkarmak değildir. Objektif, genel bir yasa çıkarıp öçütleri ve seçenekleri herkes için önceden belirlemektir. Şu ya da bu nedenle askerlik yapmak isteyene de istemeyene de uygun seçenekler sunulmalıdır.
Vicdani ret hakkı isteyene de, uygun seçenekler gösterilmelidir. Karşılık olarak kamu hizmeti, sosyal hizmet vb. alınabilir, parasal tarife de konulur. Yani fi'ilen askerlik yapmak isteyenle, istemeyenlerin tarifeleri ve seçenekleri önceden belirlenir. Sebep göstermeden, yükümlü bunlardan birisini seçebilir. Eşitlik dengesi ve hassasiyeti, kimseyi incitmeden kalıcı olarak çözülebilir. Bedel ödeyenle, fi'ilen askerlik yapanlar arasındaki çekişme önlenir.
TSK'nın asker ihtiyacı için, fii'ilen askerlik yapanlara bir artı değer ve öncelik verilebilir.
Altmışlı yıllarda lise mezunları yedek subay olurdu. Birikim artmıştı. Biriken lise mezunlarına, yedek subay öğretmenlik yolu açıldı. Köylerde öğretmenlik yaparak askerlik borcunu ödediler. Sonraki yıllarda lise ve dengi okullar mezunlarına er öğretmenlik yolu açıldı. Yükümlü birikimi kısa sürede eritildi. Yükümlüler öğretmen olarak kamuya hizmet verdiler.
Soruna soğukkanlı yaklaşılınca çözülür. Kalıcı, sürekli ve genel bir yasa çıkarılarak, bu sorun kökünden halledilir. Arada bir çıkarılan bedelli yasası, toplumda torpilli yarnatma kaygısı yaratır. İsteyen herkesin yararlanacağı hakları tanıyan yasa işi kökünden çözer! İşte yolu!
Birbirimize söverek, suçlayarak çözüm üretemeyiz!
Zaman değişiyor! Zamana uyum, yaşamın temel ilkesidir....
Sağlıcakla kalın..


*Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

15 Kasım 2011 Salı

VE ALEYKUMESSELAM

ATATÜRK
“Ve aleykümesselam!”
Atatürk'e iftira moda olmuştur!
Ağzını açan, eline kalem alan bazı 'mihraklar' iftirada yarış ederler!
Kimi diktatör der, kimi dinsiz!
Ölmüşleri hayırla anın denilse de boşuna!.. ......
Atatürk diktatör değildi. Kararlıydı! Amacı gerçek bir demokrasiye erişmekti!
Meclis kararı almadan hiçbir eylemde bulunmamıştı..
Kurtuluş Savaşı'na Heyet-i Temsiliye ile başlamış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
ile devam etmiştir. Kararların alınmasında her zaman ağırlığı olmuştur. Yoldan sapmaya izin vermemiştir.
Tek başına karar almamıştır. İkna etmiştir, inandırmıştır ve kararları
Meclis almıştır. Başarıları da Türk Milleti'nin başarısı saymıştır! Türk Milleti'nin naçiz bir
evladı olmuştur..
Tek partiyi aşmayı, çok partili rejime geçmeyi birkaç kez denemiştir!
Altyapı oluşmadan, demokrasi fikri uyanmadan, bağımsız yurttaş kimliği benliğe girmeden, demokrasi olmamıştır!.Hala da olamamıştır!..
Suudiler'de mezar anlayışı yoktur! Bütün mezarların yok edildiği bilinir. 1926 yılında
zamanın Suudi Kralı Haz. Muhammed'in mezarını yıkmak ve düzlemek ister. Bu fikir
duyulunca Mustafa Kemal, Suudi Kıralı'na! “Bir taşına bile dokunursanız orduyu aşağıya yollarım!” mealinde bir telgraf çeker!..
Mescidi Nebevi ve içindeki Haz.Muhammed'in mezarı yıkımdan kurtulur!
Yanındaki sahabe mezarları dümdüz edilir!
Bu Mustafa Kemal'in daha Atatürk sanı almadan yaptığı bir eylemdir! Dinine ta'an edenler bunu saklarlar! Onu sevenler bunu ortaya koymazlar! Belki haberleri de yoktur!
Şimdi mangalda kül bırakmayanların gözü önünde, Ecyad Kaleleri yıkılmış ve yerine
lüks oteller yapılmıştır! Osmanlı döneminde yapılan, Kabe'nin atrafındaki revakların yıkılması şimdi gündeme
gelmiştir! Nerede bir Mustafa Kemal? ....
Atatürk'ün son sözünün “saat kaç!” olduğu söylene gelmiştir. Şimdi öğreniyoruz ki,
işin aslı öyle değildir! Atatürk'ün son sözü “ Ve Aleykümesselam!” olmuştur.
İsin aslını ölürken başucundan ayrılmayan Hasan Rıza Soyak'ın anıları söylüyor!
Gelelim bu selamlaşmaya!
Nahl Suresi'nin 16/32. ayeti me'alen “ Melekler onların canlarını iyi kimseler olarak alırken ' Selam size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete!'derler.” ( Diyanet Me'ali);
Elmalılı M.H.Yazır- Sadeleştiren İlmi Araştırma Heyeti-: cüz:14, S:16: a:32:s:155'de
“O muttakiler ki, hoş ve güzel bir halde iken melekler onların, ruhlarını alırlar.
Onlara: “Size selam olsun! Yaptıklarınızdan dolayı Cennete girin!” derler. “ diyor.
Bunu, kötü maksatlılar saklar!
Hakikat birgün gelir, müfterilerin suratına şamar olur iner! ....
Her mümin, her muttaki (itikat eden) ruhunu teslim ederken, meleklerle selamlaşır!
Kimi gizli, kimi aşikar! “ Ve Aleykümesselam!” demesini Atatürk'ün ruhunu teslim ederken, meleklerle selamlaştığına yoruyoruz. Mümine düşen hayra yormaktır!
Dini siyasetin emrine verenler, dini siyasetin aracı yapanlar bu incelikleri bilmezler!
Bilenler de bilmezden gelirler! Çıkarları ağır basar! Onlara Kur'anı Kerim'in Nahl suresi'nin 32.nci ayeti
cevap versin! “ Melekler onların canlarını iyi kimseler olarak alırken ' Selam size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete!'derler.” ( Diyanet Me'ali)
Ne diyelim, Allah, cümle mü'mine böyle selamlanma ve “ Ve aleykümesselam!” demeyi nasip etsin! Nasipsizler de bu dünyanın nimetlerinde ve yalanlarında boğulsunlar!
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

1 Kasım 2011 Salı

KUTLADIK !

KUTLADIK!
29 Ekim Cumhuriyetin 88.nci kuruluş yıldönümü idi!
Ulusça, bu Ulusal Bayramı kutlayacaktık!
Kutlayamadık!
Başbakanlık iptal etmiş!
Van depdemini bahane edip “hassasiyet” yaratır demişler..
Deprem nedir? Cumhuriyet Bayramı nedir?
Kim, neye, ne diye hassasiyet duyacak?
Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Adana'da Bursa'da hasılı, Türkiye'nin hiçbir
yerinde resmi Cumhuriyet Bayramı kutlama töreni yapılmadı!
Geçit törenleri olmadı! Komutanları hapiste, askerler sokağa çıkarılmadı.
Halk yollara düşüp geçit alaylarını izlemedi! Gönlünü hoşlamadı! Kıvanmadı.
Öğrenciler, bu coşkuyu izleyip geçmişte yaşananları içlerine sindirmedi!
Cumhuriyet Bayramı, sadece tören demek midir?
88 yıl öncesinde, Ülke en büyük depremi yaşamadı mı? Yedi düvelin
arkaladağı düşmanlar, mevcut ülkenin bile yarısından çoğunu işgal etmedi mi?
Binlerce şehit verdik! Binlerce gazi kaldı geriye! Ülke yakıldı, yıkıldı!
Biz iç ve dış düşmanları defettik!
Halkın egemenliğini getirdik! Bağımsızlığı getirdik!
Cumhuriyeti kurduk!
Bugünün küreselleşmecilerini, dünün sömürgecilerini yendik!
Halkçıydık, Cumhuriyetçiydik, Laiktik, Milliyetçiydik! En önemlisi Devrimci
idik. Ekonomide devletin desteği olmalıydı Devletçiydik! On yılda onbeş milyon
genç yaratmıştık! Demirağlarla örmüştük, yolsuz vatanı!
Kimi faşist dedi, kimi Jakoben, kimi tepeden inmeci! İlendikleri o devlet,
o ilkeler, Türkiye'ye çok partili demokratik rejimi getirdi!
Deprem vergisi ile duble yol yapmadılar!
Çağdaş, demokrat, sosyal hukuk devletini getirdiler!
Bağımsızlığı insanımızın beynine taşıdılar!
Ya şimdi? Yozlaşmış bir demokrasi, poşet demokrasisi başımıza neler getirdi?
Hükümet Cumhuriyet Bayramını kutlamayı angarya saymış!
Ertelemiş! Hassasiyet yaratırmış!
Kime hassasiyet yaratır? Cumhuriyete sayıp sövenlere mi?
Irkçılığa özenip özerklik diye kandöken bölücülere mi? Sahi kime?
Erteleyiciler bir gecede üç lüks düğünü şereflendirmişler!
Hani hassasiyet?
Düğünler önceden kararlıştırılmış! Tabi öyledir! O bireyseldir! Kişinin
özel hayatıdır..
Ya Cumhuriyet, 88 yıl önceden yer, ay, gün ayırtmadı mı?
Ertelemeye eliniz, diliniz nasıl vardı?
Halk Cumhuriyet Bayramını gönüllü kutladı! Kutladık!
Ertelenen resmi törenlerdir! Resmilerin törenleridir!
Atatürk, Türk Milleti zekidir! Demişti. Gün gelir, bu cumhuriyet kaçkınlarını
günceller! Umut kesilmez!
Sağlıcakla kalın! Hasip ÖZTÜRK

25 Ekim 2011 Salı

GÜNCELLEYİN GİTSİN

GÜNCELLEYİN GİTSİN
Siyaset yeni bir deyim kazandı! Güncelleme!
Hükumet zamları sıraladı! Adını güncelleme koydu!
On yumurta hesabıya kapıcıya para bıraktım! Umduğum sayının yarısı geldi!
Kapıcı boynunu büktü, fiyatlar güncellenmiş abi dedi!
Önünden geçerken bakkal, pardon marketçi gülmeye başladı! Fiyatlar güncellendi dedi.
İyi numaraydı, piyasa iletiyi aldı kendini güncelleyiverdi!
Memura, işçiye, emekliye, işsize güncelleme yok!
Hoş güncelleseler ne olur? Ertesi günü bir zamla hepsini geri alırlar!
Bu güncelleme işleri böyle gelmiş, böyle gider!
Hukümetler değişir, bakanlar değişir, bu kısır döngü değişmez!
Halkın gelir dağılımı, sıkıntısı bir türlü güncellenmez,
Olanlar mangaldaki küle olur!
Deprem kış öncesinde vurdu bu kez! Van Gölü'nün kuzey doğusunda Tabanlı'yı yıktı, Vanı kötü salladı, Erciş'i yerle bir etti!
Milletimizin başı sağolsun! Acılar büyük! Canlar enkaz altında! Umut geliyor! Enkazın altındakinin vakti yok!
Enkazın kıyısında bekleşen hısım akrabanın, eşin dostun da sabrı yok! Yardım nerede diye bağırır!
Askeri, polisi, memuru, kurtarma ekipleri, Kızılay'ı yetişip “ kimse var mı? “ diye sormaya
başladı.Enkazın altındaki zorda, can pazarında! Dışarıda bekleşenler darda, çaresiz!
Yardım ekipleri ve yardımlar eskisine göre daha hızlıdır. 17 AğustosTürkiye'ye hayli şey öğretmiş! Daha örgütlüyüz, daha planlıyız!
Ama felaket geliyorum demiyor! Aslında diyor! Deprem öldürmez, yıkımlar öldürür diyorlar. Biz enkaz altında ölüyoruz!
Yapımcıların çaldıkları, ölüm olarak geri dönüyor! 17 Ağustosta otuz, kırk bin kişi öldü. Ceremeyi bir şair bina satıcısı çekti!
Belediyeler, mühendisler, müteahhitler, kontrol mühendisleri, taşaronlar, siyasetciler elini kolunu sallayıp gittiler!
Enkazı kaldıracak mehlmetçik kürt terörist kovalamaya gitti! Bina stoklarını sağlamlaştıracak
paralar, dağlara taşlara bomba oldu, yağdı!
Ne yaman çelişkidir bu! Vatandaşın, devletine silah çekme, önüne geleni öldürme özgürlüğü var bu ülkede! Hangi ülkenin vatandaşı bunca özgürdür?
Bu ülke eskiden beri hainlerden çekmiştir. İşbirlikçilerden çekmiştir. Mandacılardan çekmiştir! İktidar uğruna kendini teslim edenlerden çekmiştir.
Türkiye, dizlerinin üstüne çökük kalsın diyedir bu kan kaybı!
Kışkırtan düşman çok! Ama kışkıran hain ve işbirlikçi sıkıntımız hiç olmadı!
Yeniden, sınır koruma polisi kuruluyormuş. Nisanda piyasaya çıkacakmış! Onlar teröriste çiçek mi atacaklar? Terörü bilen, alt edenler hapisteler!
Bu akıllı adam işi değil! Aklınızı güncelleyin, siyasetinizi güncelleyin!
Yaptığınız gizli anlaşmalar ayağınıza mı dolaşıyor? Milletle paylaşın! Korkularınızı güncelleyin. Bu millet ne hainleri bağışladı, bağrına bastı!
Tanrı rahmet etsin! Kaddafi bile vere vere yaranamadı! İşbirlikçiler döve döve öldürdü! Libya halkına kendi bildiğince hizmet etti!
Libya'ya bomba atanlara teslim olmadı. Şimdi işbirlikçiler hem teslim oldular, hem öldürdüler!
Yakında güncellenirler. Koyunlarından haçlar düşecektir!
Kaddafi'den ibret alın! Bir an önce kendinizi güncelleyin!..
Sağlıcakla kalın....

20 Ekim 2011 Perşembe

Evde yangin var

 
EVDE YANGIN VAR
Kapitalizmin ağa babası ABD, dünyaya nizam verir! Dediği dedik, çaldığı düdüktür!
BM'den istediği kararı çıkartır. Nato' ya istediğini yaptırır! GOP , BOB gibi projelerle istediği yere el atar! Herkesi kendine hizmet ettirir! Dilediği yerde isyan çıkartır, dildeği yerde iç savaş!
Onun bu düzen merakından, Orta Doğu yarım yüzyıldır savaş alanıdır. O'nun kıştırttığı Kürt teröristler çeyrek yüz yıldır Türkiye' yi kana boyar!
Barzani'yi de öyle kullanmıştı! İşi bitince orta yerde bırakmıştı!
İsrail'in koruyucu meleğidir! Arap denizi ortasında, onlara bir yurt vaadetti! Tanrı'nın esirgediğini o verdi. Serpilip büyümesini sağladı! Gün geldi kendisine rağmen bütün çirkinlikleri dünyanın gözü önünde işledi! Güvenlik Konseyi kararlarına boş verdi. Kalanı ABD veto edip sildi!
Şimdi yarattığı “ Arap Baharı” ile Arap ülkelerini kavuruyor! Nato gücünü Libya'da iş bitirici diye kullanıyor! Suriye üzerinde, alıcı kuş gibi dolanyor! Kendisi yetişemezse taşaronu kullanıyor!
İran'ı dünyadan soyutlamak için ne gerekirse yaptı. Bütün ülke yöneticilerine onunla görüşme-yin dedi. Yarın İran'ı oluşturan halkları kullanacak ve içeriden yıkacaktır!
Siyonist yazarlara geleceği gösteren kitaplar yazdırır. Yahudi sermayesi ile dağıtır, siyonist medya gücüyle havalandırır! Tartıştırır!
Der ki, Kürtler Türkiye'yi, Türkler de Rusya'yı dağıtacaklar! Tabi yerine ne Türkiye, ne Rüsya ne de Kürtya olacaktır! Sadece ABD'nin piyonları olacaktır! Kürtlerin bir kolu bu dolduruşa geldi!
Türkler henüz bu dolmayı yutmadı!
Bunun adı kehanet değil füturizm! Geleceği planlamak ve düzenlemek! Yerseniz! Çar Putin, basın toplantısı yapıp “Yemedim!” dedi yakınlarda. İşi ciddiye almış!
Siyonizm denetimindeki Kapitalizm, enerji üstündeki ve dünya egemenliğini sürdürmek için plan da yapar, proje de üretir! Kimin elinde ne varsa kapmak ister! Füturizm maskesi altında
kimini inandırır! Kimi karşı durur! Eşyanın doğasında var bu!
Marifet, kendi ülkesinin çıkarın bilmek ve savunmaktır!
“Wall street” de, “Times” meydanında, “Puerto del sol” meydanında, Zucotti Parkı'nda” “ Wall Streeti İşgal et!” sloganıyla protesto yürüyüşleri bir biri ardınca yineleniyor! Protesto eylemi artık yüz binlere, milyonlara mal olmuştur! Doğudan batıya tüm ülke halkları aynı talepleri yineliyor ve protesto eylemine destek veriyor!
Dünya en ağır ekonomik krizin içinde bocalıyor. Kapitalizmin kural tanımazlığı, aç gözlülüğü insanlığı buraya getirdi. İnsanoğlu “yeter!” demeyi akıl etti!
Gelir bölüşümü Kapitalizmin yumuşak karnıdır! Büyük sermaye dünyayı soyup paylaşırken, geniş halk kitleleri bölüşümden pay alamıyor! Gelir dağılımındaki bu açık dengesizlik, tüm dengeleri yerle bir edeceğe benzer. Gelirin %99'unu, nüfusun % 1'i alır ABD' de.
ABD'yi tek adamlar, başkanlar yönetir! Başkanları sermaye yönetir! Nizama uymayan başkan yerini uysal birine bırakır! Başkan Kennedy'nin katili bulundu mu? Oligarşi içinde aransa bulunurdu! Onlar sokakta aradılar!
Şimdi protesto eylemcileri Wall Street'de, Kapitalizmin kalbinde! Ayak sesleri dünyada! Sermayenin kayıtsız şartsız egemenliğine karşı duruyorlar! Halkın desteği her gün arkalarında birikiyor! Çay partisi, tee party yandaşları, bunlara karşı diş göstermeye başlamışlar!
Kapitalizmin bekçi köpeği “pittbul faşizm” in zinciri henüz boşalmadı. Bu gidişle yakında faşizan baskılar protestocuların üstüne gelecektir. Bozuk düzeni faşizmle ötelemeyi deneyecektir.
Ya da kitleleri mennun edecek çözümleri arayacaklar!
Kapitalizmin evinde yangın var! Kapitalizmin merkezinde yangın var! Bu yangın İkiz Kulelerin yangınından daha etkili ve yıkıcıdır!
Bekleyelim ve seyredelim! Ders alacaklar alsınlar! Vakit var!
“Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz!” demiş bir garip ozan! Nobel'lik dize!

Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK


*Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

11 Ekim 2011 Salı

Donusturme

 
DÖNÜŞTÜRME
TBMM tatilde iken, Kanun Hükmünde Kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (3997) sessiz ve sedasız değiştirildi.
MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK 25.08.2011 gün 2011/652 sayı ile 14.09.2011 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir..
Kararname'nin en önemli özelliği daha ikinci maddesinde görülür..
3997 sayılı kanunun 2. maddesi a) bendinde:
“ Atatürk İnkilap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine, bağlı, Türk Milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlancığındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek üzere, Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak,” diyordu. KHK, bu bendi tümüyle yasa metninden çıkarılmıştır.

Kararname metnine şu bend: 2/a) Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.” konulmuştur.

Eski Kanun metninde yer alan ' Atatürk İnkilap ve İlkeleri' nin eğitimde yeri yoktur. Egitim - öğretim gören gençliğimiz 'Anayasada yerini bulan Atatürk Milliyetçiliği'ni bilip benimsemek zorunda olmayacak! Türk Milletinin milli, ahlaki ve manevi, tarihi ve kültürel değerlerini M.E.B. Benimsetmeyecek! Bu değerleri koruyacak, geliştirecek; ailesini ve vatanını sevme ve yüceltme arzusuyla yüklü bir gençlik yetiştirilmeyecek!!

Anayasanın başlangıcındaki temel ilkeler kaldırılmıştır. Öğrenciler artık 'demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti ' ilkesine boş verecekler.! Türkiye Cumhuriyeti diye bir kavram eğitimde olmayacaktır. Vatandaşlar, Cumhuriyete karşı görev ve sorumluluk duygusuyla yüklü olmayacak! Cumhuriyete karşı görev ve sorumluluğu davranış haline getirmek artık zorunlu değil!

Milli Eğitim Bakanlığı, Teşkilat ve Görevleri hakkındaki KH.K ile Anayasa ve ona bağlı sistem değiştirilmiştir. Tam on iki eylül söylemine uygun Anayasa'nın tadil ve tağyiri bilfiil gerçekleşmiştir.

Kararname Bakanlar Kurulu'nun kararıdır. Mecliste grubu bulunan partileri uzlaşmaya çağırmışlar. İktidar, üstünde uzlaşılacak Anayasanın genel çerçevesini kararnameyle çizmiştir. GOP-BOP Eşbaşkanı olarak Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da ahkam kesen, sağa sola haber yollayan, arap liderlerine çekilin diyerek güç gösterisi yapan Sayın Başbakan, Türkiye'nin gelecekdeki çerçevesini de çizmiştir.

Türkiye, Türk, Atatürk, Türk Milleti, Türk Milliyetçiliği olmayacaktır. Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ve buna bağlı yurttaşlar da olmayacaktır. Türkiye dönüştürülüyor! Nelerin olmayacağı belli de, nelerin olacağı belli değil!

Sağlıcakla kalın. Hasip ÖZTÜRK