31 Ocak 2013 Perşembe

MÜFLİSE KREDİ

MÜFLİSE KREDİ CHP, Başbakan'a kredi açmış! İmralı Mahpusu ile görüş, kanlar akmasın, analar ağlamasın! Demiş. Kanları akıtan, anaları ağlatan Apo ve silahlı güruhu PKK değil miydi? ABD'nin 'Truva Atı” gibi içimize soktuğu, 'öldürme, besle!' dediği 'Apo' son sözü söyleyecek adam! Şimdi 'samanın zamanı' gelmiştir! ABD'nin teslim ettiği ile, ABD'nin iktidar yaptığı, ABD'nin BODProjesine Eşbaşkan yaptığı, Türkiye'nin geleceğini konuşuyorlar! Burada garip olan nedir? İki ABD Projesi, işlevini yapıyor! Türkiye'nin geleceğini BODProjesi'nin hedeflerine göre görüşüyorlar! 22 Ortadoğu ülkesinin haritasını değiştirecek Projenin gereğini yapıyorlar. Türkiye de haritası değişeceklerden biri!. Garip olan şey, Türkiye'yi kuran Cumuhuriyet Halk Partisi'nin buna seyirci kalmasıdır. Dahası bu Müflise kredi açmasıdır! Terörü durdursun, anaları ağlatmasın diyor. Asıl şimdi memleketin anası ağlamayacak mı? Elinde silahı, cebinde parası, ardında sevgili dostlarımızın(!) siyasi desteği olan! Meclis'te siyasi partisi olan Apo, terörü niye durdursun ki? 'He!' dediğinde, neyin karşılığı durduracak? Sonuç Türkiye'nin çıkarına mı olacak? Onca silahlı teröristi, onlarca yıldır dağda besleyenler; anaların gözyaşına bakıp 'durun!' derler mi? Hadi oradan!.. Eline silahı alanın, sonu silahla biter! Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genel Kurmay Başkanları, Ordu komutanları, Terörle mücadele eden subayları 'terörist, balyozcu, darbeci, casus' yaftaları ile hapiste tutuluyorlar! Bu rezilliğe karşı çıkarlar diye kapadılar! Terörle mücadele etmesi gerekenler, Apo ile görüşmede! Binlerce insanın kanlısı 'İmralı Mahpusu' ile al takke ver külah pazarlıkta! Türkiye Cumhuriyeti'nin birikimleri mezatta! Ana Muhalefet Partisi'nin muhterem başkanı, kredi açmış! Hadi canım sende! Bir de halkın sessiz ve tepkisiz durmasından müştekiler! Halkın sesi muhalefettir! Ana muhalefettir! Yavru muhalefettir!. Onlar ne yapıyorlar? Kredi açıyorlar! Hadi MHP yi anladık! İktidarın dümen suyunda. Boyunun yetmediği yerde binek taşı oluyor!. Evveli bir ABD projesi olarak şaşırtıcı gelmedi! Ya bu ülkenin kurucu iradesini temsil etmiş CHP'ye ne oluyor? Toplumun örgütlü gücü olarak yeri göğü inletmesi gerekmez mi? İktidarın tüm yolsuzluklarını sokaklara dökmesi gerekmez mi? Mezarlıklar daha tepkili! Esen yelde ağaçlar uğulduyor! Bunların üstünde ölü toprağı! Kıpırtısız! Daha neyin esmesini beklersiniz? Hangi yüzle halkın karşısına geçip iktidar gücü isteyeceksiniz? 'Muhalefetin hakkını verdiniz mi?' diye sormazlar mı size. Muhalefet toplumun örgütlü gücüdür! Bu gücünüzü koyun ortaya! Bakın gümbürtüye! Gümbür gümbür gidecekler! Müflise kredi açmak, batmak demektir! Ülke batıyor!.. Bana battınız!.. Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

22 Ocak 2013 Salı

ÖLÜLER-DİRİLER

Paris'de üç PKK'lı militan kız, alenen vurulup öldürüldü. Olay, ancak örgüt içinden birilerinin yapabileceği bir infaz eylemiydi! Eylemi, Türkiye'ye yıkma spekülasyonları fos çıktı! PKK'nın siyasi uzantıları, cenaze töreninin AMED'de yapılacağını ilan ettiler! Amed, dedikleri Diyarbakır'dı.. Ölenler Diyarbakır'lı değildi. Törenden sonra Mersin'e, Kahramanmaraş'a, Tunceli'ye tabutları yollandı.. Ama toplu gömü töreni Diyarbakır'da yapıldı. PKK bayrağına sarılan tabutlar ellerde taşındı. Türk güvenlik güçleri ortalıkta görünmedi. Beklenen sloganlar atılmadı.. PKK ve BDP Amed'i Kürdistan başkenti varsayıp tören yeri yaptılar. Ölüleri de dirileri de kullandılar. Hükumetten ses çıkmadı. Önceden töreni kötüye kullanmayın diye uyardılar sadece.. M.A.Birant'ın o günlerde öleceği tuttu! Toprağı bol olsun! Televizyonlar günlerce yayın yaptılar. Ne denli 'badem gözlü' olduğunu anlata anlata bitiremediler! Benim aklımda sadece rahmetli Rauf Dentaş'ın otelde verdiği cevap kaldı!... PKK'lı kızların cenaze törenine eleştiriler, Birant'ın gölgesinde kaldı!... Ölüler de diriler de istediklerini aldılar. Urfa'da atama bekleyen, öğretmen adayının yakınmasını beğenmemiş Sayın Başbakan! 'Oyunu da al git!' demiş. Halk, önceki sözlerini de oyu ile ayıplamadı! Dedikleri yanına kaldı!.Uslubu, konuşma tarzı aşağılayıcı, acıtıcı ve kırıcıdır! Demek ki bu uslüp siyasette prim yapıyor! Halk Kasımpaşa'lı tavrı beğeniyor ve oyuyla destekliyor! Bu tavır sokaktaki adamın hoşuna gidiyor anlaşılan! Gözlemlenen o ki, Hükümetin başı bir şey için “ Olmaz!” demişse, hınk deyicileri de “Olmaz!” diye yineliyorlar. Yandaş medya 'olmaaaz!' diye eko yapıyor!. Çok geçmeden, “olduğu” görülüyor! Ne olmaz diyenin, ne de hınk deyicilerinin ne de ekocuların yüzü kızarmıyor. Bu bir tarz-ı siyasettir! Sayıp sövdükleri de oluyor, ' müfteri, şerefsiz vb.diyorlar. Birsüre sonra 'başka bir olmaz dalgasıyla' eskisi unutuluyor! Memleketin iyiye gidişi, aynı ağızdan ilan edildi! Hınk deyiciler ard arda yinelediler! Eleştirenler, karşı çıkanlar, destek vermeyenler azarlandı!. Ölülerin, dirilerin karıştığı böylesi bir siyasi kördüğüm sürüp gidiyor! Bunun adı siyaset! Bunun adı 'iyiye gidiş!' Kalabalık bir kesim ülkenin bölünmesine çanak tutulduğundan endişeli! Aynı ses “ Bölünmeyecek!” dedi. “ Tek millet, tek dil, tek devlet!” dedi. Endişem o ki, tersine hazır olun! Ne o sese, ne hınk deyicilerine inanmayın! Siyaset dedikleri bu! Sokaktakiler de uyanır elbette! Uyurgezerliğin, ayakta uyumanın bir sonu vardır. İlk direğe toslayınca uyanırlar mı bilmem! Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK *Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

15 Ocak 2013 Salı

NEMRUT MUSTAFA DİVANI

NEMRUT MUSTAFA DİVANI 'Yumurtasız omlet olmaz!' derler. Adaletsiz yargılama olur mu? Olur, olur! Hukukun işlemediği, ön yargının egemen olduğu siyasi mahkemeler olmuştur.. Onlardan böylesi hükümler istenmiştir. ” Sizi yollayan irade böyle istedi!” diyen mahkemeler olmuştur. Onlar bağımsız ve yansız mahkemeler değildi. Mustafa Nazım Paşa'nın başında bulunduğu, halk arasında 'Nemrut Mustafa Paşa, Kürt Mustafa Paşa Divanı' bunlardan biriydi. Belki de ilkiydi. İstanbul işgal altındadır. Damat Ferit başbakandır. Siyasi tutuklular Bekirağa Bölüğü'nde (hapishane) tutulur. Divan-ı Harbi Örfi'de (Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi) yargılanırlar. Başlarda bu mahkemenin başkanı Hayret Paşa'dır. Dönem 'Ermeni Tehcirini' izleyen yıllardır. İntikam zamanı gelmiştir! Nemrut Mustafa Divan-ı bir intikam aracıdır!.. Ermeni Patriği Zaven efendinin hazırladığı 'idam edilecekler listesi!' İngiliz İşgal Komutanlığı emriyle başbakan Damat Ferit'e iletilir; o da Hayret Paşa'ya iletir! Hayret Paşa dürüst bir askerdir.'Ben bu işi yapamam!' diyerek görevden çekilir. Mahkemenin üye hakimi, daha sonra 'Nemrut Kürt Mustafa Paşa' diye anılacak Mustafa Nazım Paşa 'Ben yaparım!' diyerek göreve atanır. Askeri Sıkıyönetim mahkemesinin başkanı olur! Osmanlı tarihinin en acımasız, hukuksuz ve işbirlikçi mahkemesi ortaya çıkar!.. Daha önce, Devletin ' Tehcir Yasası'nı kendi bölgesinde merhametle yürüten, göçürülen Ermeni yurttaşların burnunu kanatmayan, o sıra Urfa valisi Valisi Nusret bey ilk kurbandır. Oysa istinaf mahkemesinde yargılanmış ve aklanmış bir yöneticidir. Ermeni Patriği'nin ısrarlı isteği ile İstanbul'a yollanır. Nemrut Kürt Mustafa Divanında yargılanır. İlanla tanık aratılır ve yalancı tanıklarla idamına karar verilir.. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal bey, Ermeni Patriğinin ısrarıyla, İngiliz İşgal K. nının isteğiyle idama mahkum edilir. Bu mahkemenin temyizi yoktur. Beyazit meydanında hemen asarlar. Nusret Beyi İngilizler Malta'ya sürgüne yollamak üzeredir. Nemrut Mustafa itiraz eder! İdam mahkumu diye İngiliz'in elinden alır ve astırır! Asılanların hemen hepsi Türk'dür. Milliyetçidir. Ankara'daki Kuvayı Milliye'ye destek verenlerdir. Binlerce Türk'ü (570 000) katleden Ermeni katillerden hiçbiri yargı önüne çıkarılmamıştır. Ama Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Kazım Özalp vs Nemrut Mustafa Divanı'nda gıyaplarında idama mahkum edilmişlerdir. Cumhuriyet, bu yargızedeleri, yasa çıkararak aklar ve geride kalanlarına maaş bağlar!.. Mağdurların biri Ziya Gökalp'tir. Türk Milliyetçiliğinin temellerinı yazıp çiziyor diye Nemrut Mustafa'nın eline düşer! Her nasılsa, kellesini kurtarmıştır.. 'Sen Türk olduğunu söylersen, otuzu aşkın azınlıklar da kendi milliyetlerini söyler! ' Sen bozguncusun! Diye suçlar! Hani okullarda ' Türküm, doğruyum...' diye and içilmesinden rahatsız olanlar var ya; “ Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözüne 'gıcık' olanların yaklaşımıyla, Nemrut Mustafa'nın bakışı ortaktır! Hayret birşey! Tarih tekerrür ediyor!.. İzmir'in Yunanlılara işgal ettirilmesinden sonra, Bursa yakınlarında Yarbay (Kasap) Osman'ın birliği vardır. Asker kaçağı, soyguncu, bozguncu, işbirlikçi, ırz düşmanı vb.yakalanınca, orada hemin bir mahkeme kurarmış! 'Salbına' diye karar verirmiş! Oracıkta astırırmış! Onun için adı Kasap Osman'a çıkmış! Kasap Osman Nemrut Mustafa yanında adildir. Halk düşmanlarını cezalandırırdı... İstiklal Mahkemeleri için de gayri adil diyenler vardır. Bir İhtilal Mahkemesi'nden, savaş ortamında adalet beklemek olası mıdır? Nemrut Mustafa'ya göre adildir. Hiç değilse, dinliyor ve lehte delil de topluyormuş. Beraat edenler de var. Sonuçta bir ihtilal mahkemesidir. Son eski örneklerden biri 27 Mayıs sonrasında “Yüce Divan” mahkemesidir. Sizi buraya gönderenler böyle istiyor sözüyle anımsanır.. 12 Eylül yargılamaları da hala toplumda tartışılır. Ama temyizi vardı. İtirazı vardı.. Ya şimdi! Nemrut Mustafa Divanı yargılamaları hortlatılmıştır. Allahtan Ankara'da hakimler var! Hukuk son sözünü henüz söylememiştir! Tarih olup bitenleri unutmaz! Halk da mahkemeler ve yargıçlar hakkında hükmünü verir! Nemrut Mustafa, tutuklanmış ve Bekirağa Bölüğünde hapis yatmıştır. Kalan cezasını devrin padişahı affetmiştir. Halk affetmemiştir. Fırsatını bulunca Irak'da Süleymaniye'ye kaçmıştır. Halk, men dakka dukka der! Bugünün yarını da var demektir. Karacaoğlan ' İğneden ipliğe sorulur bir gün!' der.. O günler uzakta değildir. Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

8 Ocak 2013 Salı

DELİL İMALATI AŞ

DELİL İMALATI AŞ Devletçilik ilkesini komunizmle eş tutanlar, her fırsatta bu ilkeye saldırırlar. Devletin piyasaya zaman zaman üretici kimliğiyle girmesi gerekir. Bakın Toki'ye! Devlet sermayesi ve yetkisiyle apartmanlar üretiyor. Ucubeler bile dikiyor! Bursa'nın orta yerinde, Uludağ ile boy ölçüşen ucube apartmanlar dikmiştir.Van'a doğalgaz henüz gelmemiş! Ne yazar? Deprem mağdurları için, doğalgazla çalışan kaloriferli binalar dikmiştir. Kalorifer çalışmadığı için içindekiler sovuk mağduru olmuşlar... Bu 'yeni devletçilik açılımı' olmalı!... Anlatmak istediğim apartman üretimi değil. Devletin, delil üretmeye el atmasıdır! Yıllardır silahlı, silahsız, emekli, muvazzaf, kalemli kalemsiz insanlar darbeci, balyozcu suçlamasıyla, dijital delillerle hapislerde çile doldurmaktadır. Sehven yüklenmiş dijital adreslerin hesabı sorulmaktadır. Balyoz Semineri Planı, Kafes Eylem Planı böyle belgelere dayanırmış. ASD kodlu bilgisayar ve kullanıcıları bu belgeleri üretmişler. Bavullar dolusu belgeler böylesi belgelermiş.. Meğer, bu davaların temel delillerinin birçoğu üretilmiş dijital delilermiş! İnsanlar üretilmiş delillerle sanık olmuş, tutuklanmış ve yargılanmışlar! CHP Genel Başkan yardımcısı, milletvekili Umut Oran'ın soru önergesine Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın cevabı ilginçtir. Özetle “..Microsoft Office 2007 yazılımı TSK'nın değişik birimlerinde 2007 yılından kullanılmaya başlamış. Microsoft'un web sayfasında elde edilen yazılım 30.11.2006 da üretilmiş. 2003 yılında kullanılması mümkün değilmiş. Microsoft firmasına ait olan 'Office 2000' yazılımı kullanılırmış. Personelin denizaltıyla seyir halinde Word programı ile yazı yazması mümkün ama, seyir halinde karasal ağı ( TSK ağı, internet vb.) yokmuş.” “ASD” kodlu bilgisayar ve kullanıcıları TSK'da mevcut değilmiş.” Ne var bunda demeyin! Özel Mahkemelerin dava dosyalarında delil olan dijital belgelerin, 2003 tarihinde kullanılan yazılımla yazılması beklenir değil mi? Sayın Bakanın dediğine göre böyle değilmiş. 2007 yazılımları kullanılmış! Açıkçası suçlama delilleri sahte! Uydurma! Özel düzenlemeler imiş! Yetkili savcılar bu belgelere göre suçlama yapmışlar! İddianameler düzenlemişler. Sanıklar bu delillere suçlanmış, tutuklanmış ve yargılanmışlar. Belki de bu belgelerle haklarında hüküm verilecekmiş! Milli Savunma Bakanı, keyfiyeti bir soru önergesine karşılık olarak bildirmiş! Sorulmasaydı, bu keyfiyet böyle sürecek miydi? Belliki devletin ilgili birimlerinin olup bitenlerden haberi var. Bu bilgileri Bakan vermiş. Niye seslerini çıkarmadılar?.. Ceza hukukunda “şüphe” sanıklar lehinedir. Bu delillere göre suçlanmış ve tutuklanmış sanıkların ivedilikle tahliye edilmesi beklenir. “ASD” kodunu kullanan bir kullanıcının bu belgeleri haricen düzenlemiş. Savunma Bakanı TSK'da böyle biri yok diyor. Öyleyse dışarıdan birileri bu nifakı üretmektedir. .Devletin ilgili organları da, bu belgeleri yargının önüne belge diye götürmekte, önemli kararlarında bu belgeleri kullanmaktadır. Yani bu ülkede devlet eliyle her türlü belge mi üretilmektedir? Üretilmiş belgelerle dava açılıp, önemli kararlar mi verilmektedir?. Bu nasıl bir yönetim boşluğudur? Devlete rağmen mi olmaktadır? Devletle mi olmaktadır? Sayın Başbakan bu davaların savcısıyım derken, bu delillerden heberli miydi? Adalet Bakanı, HSYK'nin başkanıdır. HSYK'nı, sahte deliller için uyardı mı? Yetkili savcılar, Savunma Bakanı'nın cevabını önlerine alıp iddianameleri yeniden irdeleyecekler mi? Özel yetkili mahkemeler, sanıkların tahliyesini düşünüp, ilgili savcılıklara iddialaneleri iade edecekler mi? Yetkili savcılar, bu sahteciliği derhal soruşturup faillerini yargıya teslim edecekler mi? Devlet denetleme kurulu harekete geçirilecek mi? Aklın, yasaların ve devlet teamülünün gereği budur. Ama umutlu değilim. Balyoz davasının yargıçlarından birisi, sanıklar lehine değerlendirme yapınca, görevden alınmış. Bekleyip göreceğiz.. Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK. *Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *

3 Ocak 2013 Perşembe

YILBASININ KARLARI

YILBAŞININ KARLARI Yeni bir yılbaşı geldi. 2012 den 2013'e geçiyoruz. Herkes birşeyler anımsar, birşeyler unutur! Yine de umutlar tükenmez, 'Yeni yılınız kutlu olsun!' denir. Öyle olsun! Eskiden 'Sarıkamış Faciası'nı' bilmezdik. Yıllar gelir geçerdi. Ne mutlanırdık, ne de küserdik! Hayat bildiği gibi akar giderdi. Uludağ'a baktığımda, uzaktan karlı tepesini görünce; yılbaşı olsun olmasın Sarıkamış aklıma düşerdi! Yılbaşı günleri gelende, yine aklımda Sarıkamış olur! Ruhi Su rahmetli tok sesiyle gürlerdi: öfkeli, ağlamaklı! “Oltu'dan girdik de Sarıkamış'a/ Akıl ermez orda yatan üleşe!/ Askeri kırdıran Enver Paşa/ Kilitlendi kapılar, mekan ağladı!” Uludağ ile ne ilgisi var diyeceksiniz! Uludağ'ın en yüksek tepesi 2445 m dir. Karlı Allahüekber dağlarının yüksekliği 2 500 m den başlar. Altta kar, üstten yağmadadır! Yazlık asker urbası içinde, ayakta çarık! Asker Sarıkamış'a yürümektedir! Sıcak iklimden getirilmiş asker! Enver Paşa topuyla, tü feğiyle sürmüş Allahüekber dağlarına! Üstten kar yağar, altta yığın yığın donmuş karlar! Çarık dediğin ne ki? Ömrü kaç gündür! Suyu görünce yumuşar! Ayaklar kayar! Sovukta donar! “Yüzbaşılar, yüzbaşılar/ Tabur taburu karşılar? Yağmur yağıp gün değişin/ Yatan şehitler ışılar!” Sıfırın altında otuz beş derece! Ayakta çarık donmuş! Durmak buzlara bağlı kalmaktır! Çözebilirsen çöz! Çarığı çeker alır ayağından! Ayaklar zaten donmuş! Ordu Sarıkamış yolunda, rakım ikibin beşyüz metre! Gece biraz dinlenmek için ağaç dallarını tünemek gerek! Çarık ağaca bağlı kalmazmış donunca.. Uyumak ölüm demek! Arada bir 'küüt!' sesi duyulurmuş! Uyuyan askerin biri, donup düşmüştür daldan! Beyaz karanlıkta, kar örter üstünü! Donana, ölene bakmaya takatı yok kimsenin! Aş yok! Çorba yok! Yiyecek yok! Olanlar da donmuş! Tek kurşun atmadan seksen bin, doksan bin asker serilmiş kalmış ak karların altına! “ Yağmur yağıp gün değişin/ Yatan şehitler ışılar!” Birkaç bin asker Sarıkamış'a dayanır! Kurşunları bitene kadar savaşırlar! Takatı yetene kadar süngüleşirler! Şehit olan kurtulur, kalanı esir olur! Kurtulanlar çoğunca süvarilerdir. Enver Paşa atlıdır. Karnı tok, sırtı pektir! Çizmesi gıcırdaklıdır! Kurtulur! Ağaca dayanırken donmuş kalmış bir mülazim! Dişleri görünür, güler gibidir! Başkomutan vekiline 'selam vermedi densiz' diye, tabanca kurşunuyla cezalandırır!.. Yetkin, deneyimli yüz bini aşkın askeri Allahüekber dağlarında telef etti! Kurmaylık bilgisi sıfır yönetim! Karlara gömdü onları! İstiklal Savaşı'nda yüz yirmi bin askeri toplayıncaya kadar alnımızın damarı çatladı! Enver Paşa belgeleri yok edin! Üstünü örtün demiş! Allahüekber dağlarının karı kürünmüş sanki üstüne! Otuz sene öncesine kadar gizli kalmış. Enver Paşa'nın emri tutulmuş! Rus arşivleriden çıkmış resimleri, köpeklerin yediği asker bedenlerinin! Dünya yeni yılı kutlarken, bizim askerler ikibin beşyüz rakımda aç ve çıplak ölüme sürülmüş! Hayır dememiş, emre uymuşlar! Uludağ 2445 m rakımlı, Allühüekber 2500 rakımlı! Herkes yılbaşında mutlu, gülüp oynarken, Allahüekber dağlarında, karların altında donmuş 'Kahraman dedeler!' Allah Türkiye'yi, yönetmesini bilmeyen maceracılardan korusun! Yeni yılınız kutlu olsun! Sağlıcakla kalın! Hasip ÖZTÜRK *Hasip ÖZTÜRK, Türkiye/Bursa *