29 Şubat 2012 Çarşamba

POSTMODERN DİKTA

Dün CHP'nin Olağanüstü Kurultay'ının biri bitti! Bu gün diğeri başladı!
Birini parti içi muhalefet istemişti, ötekini Parti yönetimi..
Partinin isteği öne alınınca, Muhalefetin isteğinin kıymeti harbiyesi kalmamış oldu!
Tüzük değişikliğini, muhalefetten önce, parti yönetimi niye akıl etmedi, anlayamadım!
Toplantıya Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'un konuşması damgasını vurdu!
Kurultay'a Genel Başkan olarak girdi, Lider olarak çıktı!
Gelelim verilen mesajlarına:
Daha çok özgürlük, daha çok demokrasi istedi. Hem parti içinde, hem Türkiye için!
Partide kadın kotası % 33 'e çıkarıldı. Türkiye'de, otuzlu yıllarda kadına seçme ve seçilme
hakkını C.H.P. vermişti. Şimdi de parti içi yönetimde kadınların % 25 olan kotası % 33'e çıkarıldı. Her yönetim kademesinde, kadınlara daha çok yer açıldı! Toplumun kılcal damarlarına kadar girebilecek tek aracın kadınlar olduğunu vurgulayan Sayın Kılıçdaroğlu; kadınları CHP'ye çağırdı! Partiyi kadınların evi ilan etti! Yaşı, rengi, dini, mezhebi, dili, kılığı ne olursa olsun bütün kadınları, CHP'de siyasete çağırdı!
Özetle, “ Kadınlar! Haydi C.H.Partisi'ne!” dedi.
Gençlere de % 10 ila 15'lik bir kota öngörülüyor.
Kadın Kolları Genel Başkanı ve Gençlik Kolları Genel Başkanı'na Merkez Yönetim Kurulu'nda yer açıldı. Artık onlar da MYK da görev alacak; parti siyasetinin oluşmasında birinci elden söz ve karar
sahibi olacaklar! Bu iyileştirmeler “devrim” niteliğindedir..
Tüzük değişikliğinin, C.H.P'nin geleceğine damga vurması beklenir. Bu gün yapılacak Olağlanüstü
Kurultay'da yapılacak Tüzük değişiklikleri ile parti içi demokrasinin işleyişindeki engellerin kalkması
beklenir..CHP'de siyaset ve yükselme kişilerin çabalarına ve kariyerlerine kalır diye umuyoruz. Siyasetin
asansörü genel merkez hizbine veya bir hizbe yamanmak olmamalıdır. Yaşayıp göreceğiz.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun genel siyasete de etkili dokundurmaları vardı..Sayın R.T.E. 'nın genel siyasi tutumunu “postmodern diktakörlük” olarak nitelendi.
Kuvvetler ayrılığının kağıt üstünde kalmasından ve işlemeyişinden, yargının siyasi iradenin emrine girmesinden yakındı..İktidarın istemediği kararı veren savcının veya yargıcın beş dakikada işinin bitirildiğini vurguladı. Türkiye'nin bütün gelişmiş ülkelerde “kara listede” olduğuna vurgu yaparak,
Sn Erdoğan'ın siyasetini öğen aydınlara iki sorusu vardı: “RTE aleyhinde yazarsanız, başınıza bir şey gelir mi?”; “ Telefonum dinleniyor mu?” diye kendinize samimi olarak sorun! İçinizde kuşku varsa, bu siyasetin adına demokrasi denebilir mi? Dedi..
Fail-i meçhul cinayetlerin, göz altında ve tutuklulukta ölenlerin arttığını vurgulayarak; artık Sayın Başbakan'a çete kurma yetkisi, yasayla tanındı! Fail-i meçhuller artacak diye eleştirdi.
Mecliste muhalefetin sesinin kısılmak istendiğini, bunun için kural getirildiğini vurguladı.
Bunların demokraside olmadığını, gerçeklerin karartıldığını; hak arayan gençlerin hapse atıldığını vb. kınadı. Tek tek isimlerini, eylemlerini ve istenilen cezaları anlattı! Hak arayan gençlerin sindirilmesini kınadı. Konuk diplomatlara, bunlar sizin ülkenizde var mı? Diye sordu.
Sayın Başbakan'ın demeçlerinin saldırganlık, nefret ve intikam hisleriyle yüklü olmasını eleştirdi. Kendisiyle barışık olmadığını, en büyük bölücünün kendisi olduğuna vurgu yaptı. Bu tutumun toplumu böleceğinden ve topluma barış ve huzur getirmeyeceğinden yakındı.
Çözümün, barışın ve demokrasinin yerinin CHP olduğuna işaret etti.
On iki eylül artıklarını temizlemeyi, fail-i meçhullerde zamanaşımını kaldırmayı, On iki eylülün
anti demokratik yasalarını düzeltmeyi, Yök'ü kaldırmayı, özel yetkili mahkemeleri kaldırmayı, Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Yasa'sını değiştirmeyi, seçim barajını kaldırmayı, militan yargıyı düzeltmeyi, özel yaşamın gizliliğini korumayı vb. özgürlük ve demokrasi çağrısında bulundu!.
Uzun konuşmadan aklıma takılanların, köşeye sığabilenlerini aktardım.
CHP liderinin konuşması, topluma yapılmış esaslı bir çağrıdır!
Dilerim Türk demokrasisine katkısı olur...

14 Şubat 2012 Salı

ZAL MAHMUT

ZAL MAHMUT
Zal Mahmut kimdir?
Muhteşem Süleyman'ın kullarından birisi! Cellat!
Şehzade Mustafa'nın canına kıyanların başı!
Muhteşem Süleyman, Hürrem'in cilvelerine, düzenine aldanır, Zal Mahmut'u
ve kementli adamlarını Şehzade Mustafa'nin üstüne salar!
Gözlerinin önünde oğlunu Zal Mahmut'a boğdurtur!
O Muhteşem Süleyman'dır!
Muhteşem Süleyman Hürremkolikdir!
Hürrem Sultan kindardır. İstediğini yaptırır Muhteşem Süleyman'a!
Hürrem öz oğlu Beyazit'i de Muhteşem'e boğdurtur!
Geride sevgilisi Leon'dan olduğu söylenen oğlu Selim kalıncaya kadar!
Muhteşem'in ardından, Osmanlı tahtına bir rezil oturur!
O Muhteşem'in değil, ressam Leon'un oğludur!
Söylenti böyle, doğrusunu Allah bilir!
Bilinen o ki, Hürrem- Roksalan herkesten intikamını almıştır!
Oğulları bahasına..
Muhteşem, Zal Mahmut'u paşa yapar! Onu dünya malına garkeder.
Zal Mahmut Paşa, dünyalıklarıyla bir cami yaptırır! Günahlarından ancak
böyle kurtulacağı hesabındadır...
Eyüp semtinde Zal caddesinde, Zal Mahmut Paşa camisi onundur..
Zal Mahmut'un kıyıcılığını bilenler, o camide gönül hoşluğuyla namaz kılabilir mi?
 Evlatlarını bir bir boğduran padişahın yaptırdığı camide huşu içinde ibadet edenler; o zalimleri akıllarına getirirler mi?.
Toprağımız Zal Mahmut rolüne soyunacak insanlarla doludur.
. Kendini muhteşem gören kifayetsiz muhterislerle de..
Hepsi de bu toprağın ürünüdür!.
Şair istediği kadar “ Köpektir zevk alan, sayyad-ı bi insafa hizmetten!” diye
haykırsın! Ne Zal Mahmutlar azalır, ne avcılar, ne de av köpekleri eksilir!
Hizmetleri karşılığı servete ve makama, mansıba gark olurlar!
Ulemanın işi, onların yaptıklarına meşruiyet kazandırmaktır!
Kadıların işi, 'kara kaplı nizamide maslahata uyar' yer bulmaktır!
Makam, mansıp ve servet, yüreklerine çöken ağırlığı kaldırır mı?
Toplumun içinde başları dik, gönülleri hoş yaşayabilirler mi?
Olup bitenlere bakılırsa toplumun da çivisi çıkmıştır!
Bizden dediklerine, her türlü kılıfı giydirirler.
Savcılar azledilir, yetmezse kanun çıkarılır!
Ucu zülfü yare dokunmuştur!
Devletin çivisi çıkmıştır!
Çuval delinmiş, tel tel dökülüyor!
Yolun sonu görünüyor!
Merak ettiğim Beşşar'dan önce mi, sonra mı?
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK

7 Şubat 2012 Salı

DİNDAR NESİL

DİNDAR NESİL
Biz dindar nesil yetiştireceğiz!”; 
Muhafazakar demokrat bir partiden ateist gençlik yetiştirmesini mi bekliyorsunuz?” demiş Sayın Başbakan! Ana Muhalefet liderinin eleştirisine böyle karşılık vermiş!.
Dindar nesil! Dindar (Arapça din, Farsça dar) sözlerinden karma bir kelime. Anlamı dini inancı
güçlü, mütedeyyin kişi demektir.
Bir de “dinci” sözü var. “Toplumun bütün işlevlerini dini kurallara göre düzenlenmesi gerektiğini
savunan kişi; iktidarın tanrısal olduğuna inanan ve bu iktidarın tanrının yeryüzündeki vekilleri
tarafından kullanıldığı inancına dayanan toplum düzeni”dir. (Y.Çağbayır Sözlüğü)Demokrasi, halkın seçtiği yönetimle kendi kendini idaresidir. Çoğunluğun idaresinde azınlığın varlığının ve haklarının güvencede olduğu yönetimdir..Dincilikle demokrasinin bir arada barınması olanaklı deği
Muhafazakar, (Arapça Muhafaza + Farsça kar) sözlerinden karma sözcüktür. Geçmişin toplumsal düzenini, düşüncelerini ve kurumlarını korumak isteyen anlamına gelir. Dar anlamı tutucudur!
Ateist, Fransızca atheist demektir. “Allahın varlığını inanmayan, tanrı tanımaz “ anlamına gelir.
Parçaları bütüne yerleştirince, garip bir şey çıkıyor ortaya! Türkiye'de laik düzen, laik eğitim var.
Ateist değil. Bütün dinlere karşı eşit davranması umulan bir yönetim ve eğitim biçimi bu! Pratikteböyle işlemese de öyledir! Laik yönetimi benimsemiş iktidarlarla az veya çok bu denge sağlanmıştır;
dinci tanımına uygun yönetimlerde, kantarın topuzu hepten kayıp gitmiştir! Ne Alevisi mutlu olmuştur
ne Sünnisi! Ne Hıristiyanı mutlu olmuştur, ne Süryanisi!
Halat çekme oyunu oynamışız onlarca yıl boyu!
Mütedeyyin kişi, tanrı buyruğunu kendi kendi vicdanında yaşar. Dünyanın düzenini kendi inancına göre düzenleme derdi yoktur. Tanrı anlayışını, herkese benimsetme çabası yoktur. Mütedeyyin olmanın içinde başkalarının inançlarına saygı da vardır. Başkasına dayatma değil!.
Laik düzenle çatışma, bu dayatmaların sonucudur..Dincilik ağır basmıştır. Ne diyor “Toplumun kuralları, dini kurallara göre düzenlenmeli!” Niye ister,
“ tanrının yer yüzündeki vekilleri yönetir devleti!”
İşin püf noktası burasıdır!
Kimin dini, düzen olacaktır? Kendi dini! Çoğunluk dini! Çoğunluğun kabul ettiği din tanrısaldır!
Herkesi yönetmeye hakkı vardır. Kim yönetecek? Kendisini tanrının yerine vekil atayanlar tabii!..
Birisi açıklasa şu muhafazakar ve demokrat partinin ne anlama geldiğini?
Dindar nesil yetiştirmenin altında, dinci nesil yetiştirilmek istendiğini! Ancak onlar, tanrının yeryüzünde vekiliyim diyenlere biat edebilirler! Beklenti bu!
Bakın dünyaya! Şeriatla yönetilenler, aslında emperyalizmle yönetilen ülkelerdir!
Türkiye dışında laik, demokrat, çağdaş bir ülke yoktur!
Bir kısım insanlar, tanrının vekili sıfatını her nasılsa kapmışlar! Malı götürüyorlar!
Yönetimi, emperyalist ülkelerin silahlı gücü ve ortak çıkarlarıyla paylaşarak sürdürüyorlar!
Malı götürenler aslında emperyalist ülkeler!
Kutsal topraklar üstünde S.Arabistan'ı yöneten iktidar, ABD'nin silahlı desti olmadan birgün bile iktidarda kalamaz! ABD desteği ve çıkarı olduğu için şimdilik 'Arap Baharı' uğramadı!
Bakın İran'a, orada zaten tanrının vekili iddiasındaki ayetullahlar iş başında! Vekilleri iktidarda!..
Sahiden neyi istiyorsunuz? Bunlardan hangisi size çekici geliyor?
Laik Türkiye Cumhuriyetini idare etmekten acze mi düştünüz?
Mecbur değilsiniz!..
Cengiz Han'ı bilir misiniz? Cengiz Yasası'nda “Madde 11- Tüminlere (herhangi birine üstünlük tanınmaksızın) eşit derecede saygı gösterilecektir. Bu, Tanrının hoşuna gider.”
Maskeye, maskelenmiş siyasete gerek yok!
Cengiz Han kadar laik ve demokrat olmak yeter!...
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK