Bazı kavramların yan yana
gelmesi abes olur.
Hezeyan ve bilim, cami ve
kerhane, zırva ile bilimadamı gibi.
Çanakkale Üniversitesi,
öğretim üyesi olan bir kişinin, adının başında Yardımcı
Doçent Dr.
yazıyordu. Görünüşte bir bilim
adamıydı. Ama söyledikleri zırvaydı. Hezeyandı.
Abes olan şeyler yan yana
gelmişti...
Bilim adamı saçmalamaz!
Araştırır, soruşturur, kanıtlar sonra bunu kamuoyu ile bilim
dün-
yası ile paylaşır. Kanıtları
aşikardır. Merak edenler, bu kaynaklardan doğrulama merakını
giderir-
ler.Ya da gideremezler. Ama metod
budur. Bilimsel kitapların neredeyse metni kadar dipnotu ve kaynak
dökümü vardır. Hatta kaynak gösterilmek, bir bilimsel araştırma
için onur sayılır. İstatiksel sayıları saptanır ve yayınlanır.
Bu iş bu kadar ciddidir.
Bunca lafı niçin ettik? Mustafa
Kemal Atatürk'e hakaret etmek, aşağılamaya çabalamak
moda oldu. Ağza alınmayacak
yakıştırmalar, iftiralar edilir oldu. 1924 yılında Çanakkale ve
Bursa'da iki cami kerhane yapılmış! “ Oha!” diyesim geldi!
Ayıpsındım diyemedim . Ilıç'ın bir
köyünde “ Oha vardır öküzü
harmandan çıkarır, oha vardır, öküzü harmana getirir!”
derlermiş.
Oha sıradan bir söz değilmiş.
Öküzleri bile yönlendirirmiş!..
Saçma sapan iddiaların,
densizliklerin ve iftiraların muhatabının, Cumhuriyeti kuran,
devrim-leri gerçekleştiren, bizi bugünkü yaşam biçimine
düzeyine eriştiren ulu kişiler olması tesadüf müdür? Yakın
zamanda Atatürk'ün annesine de iftira edilmişti. Genelevde
çalıştığı yazılıp söylenmişti. Dilimin ucuna “Çüş!”
demek gelmişti, dedim! Eskiden bakanlık yapmış, Lozan Antlaşması
heyetinde göreve yapmış R.Nur'un benzer iddialar taşıyan yasaklı
kitapları vardı. Hepsini görmedim. Hatıraları başlıklı
birinde, kendisi için, karşı cinse istekli olduğunu yazıyordu.
Şaşmadım! Hiç değilse kendi açısından dürüst davranmış!
Onu yolunu izleyenler, ona özenmişler!
Püsküllü Fes giyinen birisi
var. Ceza yememek için tımarhanede yatıp deli raporu aldığı
basında yer almıştı. Sayın
Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, hastanede onu ziyaret ettiler.
Yani
onurlandırdılar! O da fırsatı
ganimet bilip hasta yatağında püskülle fesle gösteriş yaptı.
Çoğu
hezeyanların onun kitaplarından ve
anlatımlarından kaynaklandığı söylenir. Kurtuluş Savaşı'nı
keşke “ Yunan kazansaydı!”
diyerek hayıflandığı ile de meşhurdur...
Dindar değil de dinci geçinenler
arasında Atatürk'e ve arkadaşlarına buğuz edenler çoktur.
Bunu siyasi görüş olarak
örgütleyenler de olmuştur. Siyasi tarihin son kırk senesi
Anayasa'ya
aykırılıktan kapatılan siyasi parti
enkazlarıyla doludur. Şimdiki iktidar partisi dahi direkten dön-
müş bir partidir. Laiklikliğe
aykırılığın “odaklandığı bir merkez” haline geldiği
kararda vurgulan-
mış ve para cezasıyla kapatılmaktan
kurtulmuştur.
İlahiyat Fakültelerinden çok
saygı gören bilim adamları ve mezunları çıkmaktadır. Ne yazık
ki, yukarıdan beri sayıp döktüğümüz hakaret merkezleri de
türemektedir. Eğitim yerlerindeki siyasallaşmanın; bilgi, birikim
ve liyakat yerine yandaşlığın zemin bulmasından, bunların
sayısı artmaktadır. Siyasi iktidar tarafından da korunup
kollanmaktadırlar.
Sayın C.Başkanı'nın Atatürk
ve İsmet İnönü için “ iki ayyaşlar” demesi unutulmuş
değildir.
“Türk”, “Atatürk”, “İsmet
İnönü” adları unutturulmak istenmektedir. Tesisler üzerindeki
adlar
silinmekte, yıkılıp yeniden
yapılanlara gayri milli isimler verilmektedir. Milli Bayramlar'ın
kut-
lanması engellenmekte; hatta
yasaklanmaktadır. Bunlar bir tesadüf sonucu değildir. Siyasi bir
tavır ve tertipdir!
İmam ile cemaat arasındaki
etkileşim günümüzde de sürmektedir.
Çaresi yok mu? Vardır.
Anayasa'nın ilgili maddelerinde yazılıdır.. Laiklik, demokratik
eğitim,
yansız ve bağımsız yargı, tam
bağımsız Türkiye, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devleti,
erkle-
rin ayrılığı ve bağımsızlığı,
inanç ve düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü vb...
Bunlar işliyorsa, herkesin hukuku korunur. Anaların onuru da..
Sağlıcakla kalın...
Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com, Bursa,
28.02.2018, hasipozturk@hotmail.com