28 Şubat 2018 Çarşamba

HEZEYAN VE BİLİM


 
Bazı kavramların yan yana gelmesi abes olur.
Hezeyan ve bilim, cami ve kerhane, zırva ile bilimadamı gibi.
Çanakkale Üniversitesi, öğretim üyesi olan bir kişinin, adının başında Yardımcı Doçent Dr.
yazıyordu. Görünüşte bir bilim adamıydı. Ama söyledikleri zırvaydı. Hezeyandı.
Abes olan şeyler yan yana gelmişti...
Bilim adamı saçmalamaz! Araştırır, soruşturur, kanıtlar sonra bunu kamuoyu ile bilim dün-
yası ile paylaşır. Kanıtları aşikardır. Merak edenler, bu kaynaklardan doğrulama merakını giderir-
ler.Ya da gideremezler. Ama metod budur. Bilimsel kitapların neredeyse metni kadar dipnotu ve kaynak dökümü vardır. Hatta kaynak gösterilmek, bir bilimsel araştırma için onur sayılır. İstatiksel sayıları saptanır ve yayınlanır. Bu iş bu kadar ciddidir.
Bunca lafı niçin ettik? Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret etmek, aşağılamaya çabalamak
moda oldu. Ağza alınmayacak yakıştırmalar, iftiralar edilir oldu. 1924 yılında Çanakkale ve Bursa'da iki cami kerhane yapılmış! “ Oha!” diyesim geldi! Ayıpsındım diyemedim . Ilıç'ın bir
köyünde “ Oha vardır öküzü harmandan çıkarır, oha vardır, öküzü harmana getirir!” derlermiş.
Oha sıradan bir söz değilmiş. Öküzleri bile yönlendirirmiş!..
Saçma sapan iddiaların, densizliklerin ve iftiraların muhatabının, Cumhuriyeti kuran, devrim-leri gerçekleştiren, bizi bugünkü yaşam biçimine düzeyine eriştiren ulu kişiler olması tesadüf müdür? Yakın zamanda Atatürk'ün annesine de iftira edilmişti. Genelevde çalıştığı yazılıp söylenmişti. Dilimin ucuna “Çüş!” demek gelmişti, dedim! Eskiden bakanlık yapmış, Lozan Antlaşması heyetinde göreve yapmış R.Nur'un benzer iddialar taşıyan yasaklı kitapları vardı. Hepsini görmedim. Hatıraları başlıklı birinde, kendisi için, karşı cinse istekli olduğunu yazıyordu. Şaşmadım! Hiç değilse kendi açısından dürüst davranmış! Onu yolunu izleyenler, ona özenmişler!
Püsküllü Fes giyinen birisi var. Ceza yememek için tımarhanede yatıp deli raporu aldığı
basında yer almıştı. Sayın Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, hastanede onu ziyaret ettiler. Yani
onurlandırdılar! O da fırsatı ganimet bilip hasta yatağında püskülle fesle gösteriş yaptı. Çoğu
hezeyanların onun kitaplarından ve anlatımlarından kaynaklandığı söylenir. Kurtuluş Savaşı'nı
keşke “ Yunan kazansaydı!” diyerek hayıflandığı ile de meşhurdur...
Dindar değil de dinci geçinenler arasında Atatürk'e ve arkadaşlarına buğuz edenler çoktur.
Bunu siyasi görüş olarak örgütleyenler de olmuştur. Siyasi tarihin son kırk senesi Anayasa'ya
aykırılıktan kapatılan siyasi parti enkazlarıyla doludur. Şimdiki iktidar partisi dahi direkten dön-
müş bir partidir. Laiklikliğe aykırılığın “odaklandığı bir merkez” haline geldiği kararda vurgulan-
mış ve para cezasıyla kapatılmaktan kurtulmuştur.
İlahiyat Fakültelerinden çok saygı gören bilim adamları ve mezunları çıkmaktadır. Ne yazık ki, yukarıdan beri sayıp döktüğümüz hakaret merkezleri de türemektedir. Eğitim yerlerindeki siyasallaşmanın; bilgi, birikim ve liyakat yerine yandaşlığın zemin bulmasından, bunların sayısı artmaktadır. Siyasi iktidar tarafından da korunup kollanmaktadırlar.
Sayın C.Başkanı'nın Atatürk ve İsmet İnönü için “ iki ayyaşlar” demesi unutulmuş değildir.
“Türk”, “Atatürk”, “İsmet İnönü” adları unutturulmak istenmektedir. Tesisler üzerindeki adlar
silinmekte, yıkılıp yeniden yapılanlara gayri milli isimler verilmektedir. Milli Bayramlar'ın kut-
lanması engellenmekte; hatta yasaklanmaktadır. Bunlar bir tesadüf sonucu değildir. Siyasi bir tavır ve tertipdir!
İmam ile cemaat arasındaki etkileşim günümüzde de sürmektedir.
Çaresi yok mu? Vardır. Anayasa'nın ilgili maddelerinde yazılıdır.. Laiklik, demokratik eğitim,
yansız ve bağımsız yargı, tam bağımsız Türkiye, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devleti, erkle-
rin ayrılığı ve bağımsızlığı, inanç ve düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü vb... Bunlar işliyorsa, herkesin hukuku korunur. Anaların onuru da..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogspot.com, Bursa, 28.02.2018, hasipozturk@hotmail.com

2 Şubat 2018 Cuma

CHP KURULTAYI


3-4 Şubat 2018 günleri CHP'nin Olağan Genel Kurulu, yani Kurultayı'dır.
Kurultay, Türkiye'nin dört bir yanından seçilerek gelecek delegelerle yapılacaktır.
İl Kongrelerinde, kurultay delegeleri gizli oy, açık sayım yoluyla seçilmektedir.
Bunlara partili milletvekilleri, Parti Meclisi üyeleri gibi doğal delegeler de eklenmektedir.
Seçimler genellikle çarşaf liste diye adlandırılan, üstünde bütün adayların alfabetik listeye
göre sıralandığı oy pusulaları ile katılınmaktadır. Delegeler, Genel Başkan, Parti Meclisi Üyeleri ve
Yüksek Disiplin Kurulu üyelerini işaretleyerek oylarını belirlerler. Gizli oy, açık tasnif yöntemi
ile sonuçlar belirlenir.
Şimdiye kadar yapılan Kurultaylarda mevcut parti meclisi üyeleri % 55'ten az olmamak
üzere yenilenmişlerdir. Genel Merkez ve genel başkan adayları parti meclisine girmesini istedikleri
kişileri “anahtar liste” denilen listelerle delegelere sunmaktadırlar. Delegeler çarşaf listeyi hazırlar-
ken bu anahtar listelerden yararlanırlar. Genellikle delege kendi yargılarına göre seçimini yapar.
Delegenin bu özgür seçimi, parti yöneticilerinin değişimini sağlayan bir araçtır.
Genel Başkanlığa aday olabilmek için, delegelerin belli bir oranının imzasını alarak teklif
verilmesiyle olur. Bu Kurultay da sayı 117 civarındadır. Bu sayıda delegenin imzasını alamayanlar
genel başkan adayı olamazlar. Bir delege ancak bir adaya imza verebilir. Genel başkan adaylarına
sıra ile söz verilir. Kurultay'a hitap etmeleri sağlanır.
Parti Meclisi 80 kişiden oluşur. Bunun bir kısmı Genel Başkan kontenjanından seçilir. Genel
başkan, P.M. bulunmasını istediği uzman kişileri bu listeyle önerir. Delegeler belli sayıdaki aday-
lar arasından bunların da seçimini yaparlar.
Partinin bir başka organı da Yüksek Disiplin Kurulu'dur. Ayrı bir listede gösterilen adaylar
arasından seçilirler.
CHP delegeleri, serbestçe seçimlerini adaylar arasından yaparlar. Anahtar listelerde yer bula-mayanlar, delegelerin desteğini ararlar. Anahtar listelerdeki belli adayların yerine kendilerinin se-çilmesini isterler. Arada bir üç- beş kişinin listeleri delip P.M.seçildikleri olmuştur.. En yüksek irade CHP delegelerinin iradesidir. Bunu özgürce kullanmaları esastır. CHP Kurultayları demokratik usullerle yapılır. Delegeler üstünde özel bir baskı yoktur. Bu hiç olmamıştır anlamına gelmez. Sayın Deniz Baykal'ın sandık başına giden delegelerin geçiş yoluna dikilip onları etkilemeye çalıştığı gö-rülmüştür. Seçimi kazanmıştır ama, rakibinin, ciddi bir oy almasını engelleyememiştir.
Parti, yurt genelinde ilçe ve il kongrelerini yaparak Kurultaya gitmiştir.
Yenileşme ve değişim önce yerelde başlamıştır.
Kurultay, bu yenileşme ve değişimin P.M. ne ölçüde yansıyacağını gösterecektir. Çok adaylı
bir Genel Başkan seçimi yapılacaktır. Şimdilik Kemal Kılıçdaroğlu'nu yerinden edecek bir aday birikimi yoktur.
CHP'nin olağan Kurultayı, Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu olsun.
Sağlıcakla kalın.. Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com, Bursa, 3.2.18, hasipozturk@hotmail.com.

30 Ocak 2018 Salı

K.H.K. 696


Hükumet, Meclisten geçmesi zor kararları, Kanun Hükmünde Kararnamelerle
çözmektedir. Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması hakkındaki
696 sayılı K.H.K. bunlardan birisidir. 137 maddelik bu K.H.K. ile çok sayıda yasada değişiklik yapılmıştır. (24.Aralık.2017 tarihli 30280 sayılı RG)
Bu değişiklikler arasında, en çok tartışma yaratanı mad. 121 ile yapılan değişikliktir. 8.11.-2016 tarihli, 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenlemeler Yapılması hakkında K.H.K.nin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 37. maddesi en çok su kaldıran madde olmuştur.
Eklenen fıkra “ Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır.
Aynı Yasanın, Sorumluluk kenar başlığı taşıyan 37. maddesinin 1. fıkrası “ (1) 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirler icra eden her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağan-üstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” denilmiştir.
Pratikte yasanın 1. fıkrası resmi görevlileri kapsamaktadır. Olağanüstü Hal Süresince de bu koruma sürmektedir.
İkinci fıkra, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın sivil şahısları da kapsamıştır. Başlangıç 15.7.2016 darbe teşebbüsü olarak gösteriliyor olsa da “ bunların devamı niteliğinde” olaylarda da geçerli tutul-muştur. Bu söylem ucu açık bir söylemdir. Gelecekte silahlandırılacak “milis güçlerine” de aynı korumayı sağlamaya açık bir hükümdür. Nitekim 15 Temmuz gecesinde, sıradan insanlar; kadınlar, erkekler, ev kadınları, işsizler, az gelirliler, hatta engelli kişiler vb.; kendilerini görevli bilip köprü üstüne koşmuşlar; tankların önüne, üstüne çıkmışlar, altına yatmışlardır. Bunlardan ölenler, yaralananlar ve sakatlananlar olmuştur...Hatta çocuklarını yanlarında getirenlere bile rastlanmıştır..
Bu davranış olağan ve sıradan bir davranış olarak görülmemiştir. Sanki önceden bir hazırlık yapıldığı kuşkusu vermektedir. Önceden bir hazırlık olduğu kanaati uyandırmaktadır. Sıradan insanların, demokrasi bekçisi kesilmesi hoşa giden bir davranıştır. Ancak silahlı güçlere karşı, önce toplumun en sıradan kişilerin bu role soyunması alışılmış bir tepki değildir.
Terörist olmadıkları, emir kulu olarak köprü üstüne çıktıkları anlaşılan erlerin, bu süreçte boğazlarının kesilmesi de alışılmış sıradan insanlardan umulan tepkiler değildir. Fetöcü olup bu maceraya katılanların davranışlarında bir gariplik yoktur. Onlar birinin emriyle ' ya devlet başa, ya kuzgun leşe' demişlerdir. Olumsuzlukları göze almışlardır. Ama sıradan insanların, bir yerden emir almış gibi, bu gözü dönmüş silahlı güruhun önüne, tankların önüne atılması
dikkat çekicidir!..
Devlet bunlara ciddi tazminatlar ödemiş, maaşlar bağlamıştır. Yaptıkları hizmetin bedeli karşılanmıştır. Görülmemiş bir hızda ve tutarda bu karşılıklar verilmiştir. Bizi koruyanların hizmetleri hemen değerlendirilir, biz de onları koruruz gibi bir imaj yaratılmıştır.
Niyetler, amellere göre değerlendirilir. İlk defa bir cemaat örgütü, darbe girişiminde bulun-muştur. T.S.K. içine sızmış unsurlarla, devlet içine sızdırılmış sivil militanlar da darbe girişi-mine katılmışlardır. Sıradan yurttaşların fiilen darbe girişimine karşı duruşları da ilk defa yaşanmıştır. Darbeyi kim yaparsa yapsın, terörü kim yaparsa yapsın ona karşıyız. En sert biçimde karşılık görmelidirler.. Bu ayrıdır. Aslında Fetöcülerin darbe girişimi yıllar öncesinde başlamıştır. Her yere ve hizmete göre insanları yetiştirip devletin içine yerleştirmişler. Adliyeyi ele geçirmişler. Kumpaslar yapmışlar. Devletin Kozmik Odası'na girmişler ve binlerce sayfa
plan ve projelerini ele geçirmişler. Darbe girişimi o zaman başlamıştır.
Askeri hiyerarşi daha o zamanda bozulmuştur. On yıllar ötesine kadar planlı, oturmuş terfi sırası ve zinciri bozulmuştur. Sonuçta beklenmedik kişiler askerin başına geçirilmiştir.
Askerin alışılmış disiplini, sadakati ve temel ilkeleri darbeyi engellemiştir..
Bütün bu olanlarda ciddi bir gariplik yok mudur?
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK
Saliyaziları.blogspot.com, Bursa, 19.01.2018, hasipozturk@hotmail.com

3 Ocak 2018 Çarşamba

CAMİ DUVARI


Bizim değer yargılarımız arasnda 'cami duvarı' dokunulmazdır. 'Eceli gelen it,
cami duvarına şey edermiş' derler. İtin ne ettiğinden haberi yoktur ama sokaktaki
insanımız bunu hoşgörüyle karşılamaz!..

Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedidir. Ele, güne karşı
varlığımızın güvencesi ve meşruiyetidir; tartışılamaz, yok sayılamaz.
Eleştirilmez mi elbette edebiyle eleştirilebilir.
Ne hikmetse bazıları Lozan Anlaşmasına saldırmaktan geri durmazlar. En azından “Hezimet!” olduğunu savlarlar. Ardından döner 'Lozan Tapumuzdur' lafı ederler.
Hızlarını alamaz 'Lozanı güncelleyelim!' lafı ederler! Buna kafa karışıklığı denilemez.
Bilgisizlikse giderilir. Bu kasıtlı ve bilinçli bir saldırıdır..

M.K.Atatürk'ün ürettiği ne varsa, bunlara karşı olmanın, bir göstergesidir. Nitekim, özelleştirme başlığı altında, Cumhuriyet birikimlerinin neredeyse tümü satılmış ve
iktidarlarını sürdürmeye kaynak yapılmıştır. Hatta Atatürk'ün kendi birikimi ile satın
aldığı, kültüre aldığı Atatürk Orman Çiftliği bile yağmalanmaktan kurtulamamıştır.
Ankara halkının nefes alacağı bu yeşillik alanlar betonla kaplanmıştır. Son duyum
ABD Büyük Elçiliği'ne, yok bahasına, geniş bir toprak verildiğidir...

           Saldırırken “ iki ayyaş”dan biri diyecek kadar ölçüsüzdürler. O'nun mirasını
           harcarken de öylesine ölçüsüzdürler..Ucunda emekleri yoktur! Tepe tepe harcamaktan
           çekinmezler. Ölüleri hayırla yad etmek bizim genel kültürümüzde vardır. Dini kültürü-
           müzde de, aynı değer yargısı vardır. Ağızlarını açtıklarında bütün değerleri unuturlar:
           suçlar, suçlar, suçlarlar!...

          Bu ülkeyi, Cumhuriyeti, eriştiğimiz refahı O'na borçlu olduğumuzu unuturlar!..
          Oysa Atatürk sevgisi ve saygısı milletimizin ortak paydasıdır. Yediden yetmişe
         herkesin gönlünde açık ve gizli Atatürk sevgisi ve saygısı vardır..Ülkemizde, hiçbir
         fani bu denli sevgiyi haketmemiştir. Bu arada 'Keşke Kurtuluş Savaşı'nı kazanmasaydı'
         diye hayıflananlar meczuplar vardır. Hatta Kurtuluş Savaşı diye bir savaşın, hiç yaşan-
         madığını savlayanlar da....

         Başarıyı kıskananlar hep olmuştur. İnsanın doğasında vardır bu sosyal körlük.
         Habil-Kabil sendromu, insanlıkla yaşıttır. El İnsaf! Edep ya Hu! Sözleri de bizim
         dilimizdedir.
        Oysa Atatürk, Cumhuriyet ve Cumhuriyet ilkelerimiz; Lozan Barış Anlaşması,      
        Misak-ı Milli de bizim camı duvarlarımızdır. Kimsenin saygısızlık etmemesini
        ummak hakkımızdır..
        Demokrasimiz, eşit yurttaşlar olma arzumuz, ülkümüz, birlik ve bütünlüğümüz
        de cami duvarlarımızdır. Ülkümüz yükselmek, ileri gitmektir! Varlığımız, Türk varlığına
        adanmıştır. Yöneten ve yönetilen herkesin bunlara saygı duyması, gözetmesi vazgeçilmez
         talebimizdir.

        'Ne mutlu Türküm diyene!', diyebilenler de cami duvarımızdır!
        Anlayan anlamıştır gayri!
        Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogstop.com. 02.01.2018, Bursa hasipozturk@hotmail.com

15 Aralık 2017 Cuma

BÜYÜYORUZ


Sayın Başbakan, geçen dönemde, Türkiye'nin %11.1 oranında büyüdüğünü müjdeledi
Televizyonda biz de herkes gibi dinledik!..
İnanılır gibi değil ama, bir başbakan söyledi bunu!

Gelecekte bir başbakanımız olmayacak! Cumhurbaşkanlığı yönetimine geçince
artık başbakan diye bir yönetici olmayacak. Yani nesli tükenmekte olan bir yöneticidir..
Böylesi nadir bir hükümet başkanına kem küm diyemeyiz! Öylece düşünerek sustuk!

Demokrasilerde susmak yaraşmaz. Varsa bildiğini söyleyeceksin! Eleştireceksin!
El oğlu susar mı? Tüsiad başkanı %11 böyüme alkışlanacak bir başarıdır. Tüsiad
olarak biz hep şunu söylüyoruz Yüzde 7-8 büyümeye dünyadaki bütün iş insanları
muazzam derecede mutlu olur. Ama daha fazla hukukun devrede olduğu, bağımsız yargının bulunduğu, daha fazla demokrasi sunduğumuz bir ülke olup yüzde 5-6 civarında büyüsek, bu hakikaten % 7-8 'lerden daha değerli olur. Temenimiz bu yolda ..” diyor...

'Ama'nın yanında bir de 'ancak'ı var! Büyüme, hain darbe girişimi 15 Temmuz'un olduğu döneme rast geldiği için 11.1'i biraz gölgeleyen noktalardan bir tanesi. %13 enflasyon var. Yani sürdürülebilir olması hakikaten mümkün değil...

Bunları söyleyen Tüsiad Başkanı. Kurumlar Vergisi'nin % 85-86 sını Tüsiad üyeleri
öder. Dış ticarette ithalat ve ihracatta %11.1 büyümenin esas aktörleri bunlardır.. %11.1 büyümekten iş insanları muazzem derecede mutlu olurlar. Ama daha fazla demokrasinin hakikaten yerleştiği, daha fazla hukukun üstünlüğünün, bağımsız yargının olduğu bir ülkeyle yüzde 6-7 büyüme bizim için fevkalade iyi olur diyor.

Tüsiad Başkanının demecini çok kibar buldum. Deneyimli bir diplomat gibi diyecek-
lerini söylemiş. Sözünü de esirgememiş. Demesi gerekeni demiş aslında..
'Yalan söylüyorsunuz, abartıyorsunuz!' dememiş.
' Böylesi bir büyüme olsa önce biz fark ederiz. Bundan fevkalede memnun oluruz. Keşke daha fazla demokrasi yerleşmiş olsaydı, hukukun üstünlüğü işleseydi, yargı
bağımsız olsaydı; büyüme % 6-7 olsa bile sevindirici olurdu..' demiş.
Birisi türünün son örneği Başbakan, ötekisi Tüsiad başkanı! Demek ki, Tüsiad başkan-
ları da usta bir siyasetçi, deneyimli bir doplamat olabiliyor.. Siyasetçilerden bile daha
ustalıkla ve kibarca diyeceklerini söyleyebiliyor.

Eski İtalya başbakanı Berlusconi, önemli şeyleri kendi medyasından açıklarmış.
Parlemento önünde açıklamaktan kaçınırmış. Parlementoda herşey, her söz kayıtlıdır.
İnkarı mümkün değildir.İnsanları kandırma üzerine lider olmuş, iktidar olmuş ve yıllarca
İtalya'yı yönetmiş!
Şimdi halkın içinde gezmeye gittiği yerlerde önüne bozuk para atıyorlarmış! Senden
kurtulduk diye başımızın, gözlerimizin sadakası olsun diyedir zahir!.

Demokrasilerde, halk yanlışlara da oy verir!
Vermese bile, birileri kalkar geçerli olmayan oyları geçerli sayar!
Yeterince bilinçli olsaydık, dolmaları, deve hamuru gibi yutmazdık!
Sağlıcakla kalın....
Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogstop.com. Bursa, 15.12.2017, hasipozturk@hotmail.com


13 Haziran 2017 Salı

TÜRK-KÜRT FEDERASYONU



Eskiden İngiltere Birleşik Krallığı, sonra onun yerini alan ABD, Türkiye ile Kürtlerin
bir federasyon altında birleşmesine can atmışlardır.

Kürtleri veya Türkleri sevdiklerinden değil; Kürtleri zayıf halka gördüklerinden.. İleride Büyük İsrail ve Büyük Ermenistan devleti kurmaya sıra geldiğinde; kürtleri ayırarak, Türkiye'yi külçültmek projesidir bu.
Eskiden Osmanlı devletini yıkmanın yolu da buradan geçiyordu.

Önce Kürtlerle birleştirecekler, gerekli olduğunda koparacaklar. Sonra, sonrası açık
değil mi? Yüz yıllık özlemleri, Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail, o topraklar üzerinde
biçimlenecek! Kürtler'e ne olacak? Eskiden ne oluyorsa o olacak!
Sonuçta Türkiye bölünmüş olacaktır..

Sevr Anlaşması ile, Başkan Wilson'un dile getirdiği bu proje gündeme gelmişti. Hesapta
olmayan, TC.'nin kurulması ve emperyal destekli Yunan Ordusunun perişan olmasıydı.
Rahmetli Özal'ın önüne bu plan konulmuştu. Özal dolduruşa gelip neredeyse Irak'a
doğru gitmeyi istediyse de, Torumtay Paşa ileri görüşlüydü. Tuzağı görmüştü istifası bahasına bu çıkışı önledi.
Rahmetli Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olunca, temcit pilavi önüne konuldu. Olmadı. Türk diplomasisi bu zokayı yutmadı.

Emperyalizm unutmaz! Çıkarı varsa arayışından vazgeçmez! Amacına varmak için her yolu dener! BOB, GOP, ILIMLI İSLAM, YEŞİL KUŞAK, ARAP BAHARI girişimleri bu arayışların çeşitli yollarıdır. Ortodoğu halklarının akan kanına, dökülen gözyaşlarına rağmen; bu yolları denerler!. Libya parça parça olmuştur! Petrolün geliri lokma lokma Libya halkının boğazından geçiyordu. Şimdi, yabancı petrol şirketlerinin kasasına giriyor. Libya halkı da birbiriyle savaşıyor!

Mısır, işbirlikçi Sisi'nin yönetiminde, iç hesaplaşmayla oyalanıyor. Müslüman Kardeşler' e arka çıkma bahanesiyle, TC. Yönetimi Mısır gibi büyük bir devletin işbirliğini, desteğini,
ekonomik çıkarlarını reddetmiş durumdadır.

Emperyalizm, Suriye'ye tebelleş oldu. Daeş'i musallat etti. Kuzey Suriye'den Türkiye
sınırları boyunca, Akdeniz'e inen bir koridorun peşinde. Burada bir Kürt Cumhuriyeti kurma
peşinde..
Rusya'nın da bu gelişmeden çıkarı vardır. Akdeniz'de üs bölgesini güçlendirme ve kalıcı olmanın peşindedir.
Kalan Suriye'nin kalanı da  mezhepsel ve etnik bölgelere ayrılınca  İsrail'e tehlike olmaktan çıkacaktır.

Durup dururken Katar Krizi gündemde. Bizimkiler de hemen arkasında yer aldılar.
Alelacele karar çıkarttılar. Katar'da üs kuracaklar; kara, deniz ve hava gücü bulunduracaklar.
Acaba güven olur mu? Bir Saray darbesiyle Emir gider, yeni bir emir oturur. Yenisi kimin
davulunu çalar? Tabi ki, kendisini o makama oturtanın...

Bu kriz neyin habercisidir?
Barzani Iraktan kopup Kürt Devleti Kurmayı halkoylamasına sorma kararı verdi. ABD şimdi zamanı değil (!) dedi. Türkiye köpürdü. Düne kadar orayı Türk şirketleri imar etmediler mi? Sonunun buraya varacağını görmediler mi? Emperyalizmin ,  petrol bölgesini, kukla bir devlete teslim edip,  kalanları da vuruşturarak, petrolünü sömürmesi her zamanki yöntemidir. 

Şimdi Katar krizi, Irak içinden, Suriye'den bir Kürt devleti çıkarmanın perdesidir..!
Bu Kürt devleti de petrolün Akdeniz'e güvenli akmasının yolu olacaktır. Yani olanlar tam
bir kayıkçı kavgasıdır.

Türkiye'nin para kaynağı kurutulacaktır. Araplarla ticareti kurutulacaktır. Parası olmayanın bu dünyada itibarı olmaz, gıkı da çıkmaz!
Hey hey ile hayal ile devlet yönetilmez!
Varılacak yer burasıdır....

Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK
Saliyazilari.blogspot.com., hasipozturk@hotmail.cob, Bursa, 12.06.2017

17 Mayıs 2017 Çarşamba

ATATÜRK'E SÖVENLER


Vaktiyle okuduğum bir araştrmacı, Osmanlı'nın en büyük siyasi partisinin tarikatler
olduğunu yazmıştı.
Cumhuriyet'i kurunca, tarikatleri, dergahları, zaviyeleri vb. yasakladık!
İş bitmiş miydi? Hayır yer altına çekilmişlerdi.
Şehirlerde, evlerde, konaklarda, kasabalarda, köylerde gizlice varlıklarını sürdürdüler.
Dışarıda ,Cumhuriyet dünyasına, eğitimine ve yaşamına karşılık; buralarda ikinci bir yaşam,
ikinci bir eğitim sürdü geldi. 1962 yılında İç Anadolu'da bir köyde sınıf öğretmenliğim sırasında bu gerçekle yüzyüze geldim.

Gayri resmi okulları vardı. Onlar okul demiyorlardı, 'medrese' diyorlardı. Oradan icazet aldıktan sonra El Ezher'e filan gidiyorlardı. Oradan çıkıp gelenler allame sayılıyordu..
Osmanlı'nın en büyük siyasi partisi 'tarikatlerdir' tesbitini unutmadım. İmam Hatip Liseleri CHP döneminde kurulmuştu. Dikkat ederseniz hep sağ partiler sayısını ve öğrencileri artırmaya çalıştılar. Bunların istihdam yerini düşünmeden sayılarını şişirdiler. Yani 'Tarikat- Cumhuriyet' çekişmesinde karşı atak olarak kullanıldılar. 

Demem o ki, Cumhuriyet dünyasının dışında ve karşısında başka bir yaşam biçimi, düşünce dünyası vardır. Onların eğitimi, referansları ve amaçları başka! İnce İngiliz siyasetinin de bu gelişmelere katkısı vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin zayıflaması, dinci -şeriatçı kadroların güçlenmesi, iş başına geçmeleri ve beklentilerine karşılık vermesini umuyorlar! Hatta bir 'halife' atanırsa, onun aracılığı ile hem Türkiye'yi hem de İslam dünyasını daha kolay kontrol edeceklerini umuyorlar. Nitekim en son padişah-halife, İngiltere'in Malaya zırhlısı ile Türkiye'yi terkedip gitmişti!..

Gavurun amaçları uzun erimlidir. Olup bitenleri unutmazlar. Uygun zemini beklerler. İçeride kendilerine yandaş ararlar ve bulurlar. Buldukları yandaşlar genelde karşı dünya görüşünden kişilerdir. Onlara sahip çıkarlar, el altından kollarlar. Zamanı gelince de piyasayasürerler. Gerektiğinde Cumhuriyetin eğitim araçlarını kullanıp 'prof ' gibi sıfatlar da alırlar.

Cumhuriyetin temel kurumları bunların elindedir. Adam oradan ağız dolusu söverken hiçbirinin gıkı çıkmaz! Belli ki onlarda içlerinden 'hıh!' diyorlardır.
Günümüzün sağ iktidarları, bunları el altından veya açıktan destekleyerek kullanırlar.
Aralarında, Cumhuriyetin değerlerini aşındırma amaç ortaklığı vardır. Cumhuriyetin temel taşları aşınırsa, hem yandaşları artacak; hem de Cumhuriyet tutkunlarının hevesleri pörsüyecektir!. Onların delile, somut bilgiye ihtiyaçları yoktur. Öfkeleri nereye kadar izin verirse oraya kadar dil uzatabilirler. Gazetelerde, dergilerde, tv. lerde istedikleri kadar yer bulurlar. Si-
yasi iktidarlardan maddi-manevi destek bulurlar.
Saçmalıklarını herkes kınar, siyasi iktidarın başları kınamazlar. Kınasalar bile mevsimi
geçtikten sonradır. Yalan söylemek onlar için mübahtır. Toplum içinde iki yüzlü, şizofrenik bir yaşam sürerler. Bunların örnekleri çoktur. Kim daha etkili söverse, piyasada değerleri artar. Siyasi destekle, 'çukur tarih' gibi müşterisiz dergileri milyonluk reklam alırlar. Alıcısı olmasa bile varlık içinde hayatlarını sürdürürler.

Bu böyle bir düzendir. Bunu bilmeyenlerin akılları, havsalaları söylenenleri algılamakta zorlanır. Üzülür ve umutsuzluğa kapılırlar. Öfkelenirler. Oysa kuş kuşluğunu yapmaktadır! Yemleyenlerin isteğini yerine getirirler..

1951 yılında Menderes'in çabasiyla çıkarılan 5186 sayılı Atatürk'ü Koruma Yasası metni aşağıdadır.
' 1. Atatürk'ün hatırasına, alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile ceza-
landırılır. Atatürk'ü temsil eden heykel, büst veya abideleri veya Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan
veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir..Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları
işlemeye teşvik edenler asıl fail olarak cezalandırılır.
 2. Birinci maddede yazılı suçlar iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak işlenirse; umumi veya
umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunulacak ceza yarı nispetinde artırılır. Birinci maddenin ikinci fikrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.
    3. Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.
    4. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.'
    Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK
    Saliyazilari.blogspot.com., Bursa, 15.05.2017, hasipozturk@hotmail.com

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Atatürk'ü Koruma Kanunu




  1. Bu Kanunu Adalet Bakanı yürütür.