28 Şubat 2018 Çarşamba

HEZEYAN VE BİLİM


 
Bazı kavramların yan yana gelmesi abes olur.
Hezeyan ve bilim, cami ve kerhane, zırva ile bilimadamı gibi.
Çanakkale Üniversitesi, öğretim üyesi olan bir kişinin, adının başında Yardımcı Doçent Dr.
yazıyordu. Görünüşte bir bilim adamıydı. Ama söyledikleri zırvaydı. Hezeyandı.
Abes olan şeyler yan yana gelmişti...
Bilim adamı saçmalamaz! Araştırır, soruşturur, kanıtlar sonra bunu kamuoyu ile bilim dün-
yası ile paylaşır. Kanıtları aşikardır. Merak edenler, bu kaynaklardan doğrulama merakını giderir-
ler.Ya da gideremezler. Ama metod budur. Bilimsel kitapların neredeyse metni kadar dipnotu ve kaynak dökümü vardır. Hatta kaynak gösterilmek, bir bilimsel araştırma için onur sayılır. İstatiksel sayıları saptanır ve yayınlanır. Bu iş bu kadar ciddidir.
Bunca lafı niçin ettik? Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret etmek, aşağılamaya çabalamak
moda oldu. Ağza alınmayacak yakıştırmalar, iftiralar edilir oldu. 1924 yılında Çanakkale ve Bursa'da iki cami kerhane yapılmış! “ Oha!” diyesim geldi! Ayıpsındım diyemedim . Ilıç'ın bir
köyünde “ Oha vardır öküzü harmandan çıkarır, oha vardır, öküzü harmana getirir!” derlermiş.
Oha sıradan bir söz değilmiş. Öküzleri bile yönlendirirmiş!..
Saçma sapan iddiaların, densizliklerin ve iftiraların muhatabının, Cumhuriyeti kuran, devrim-leri gerçekleştiren, bizi bugünkü yaşam biçimine düzeyine eriştiren ulu kişiler olması tesadüf müdür? Yakın zamanda Atatürk'ün annesine de iftira edilmişti. Genelevde çalıştığı yazılıp söylenmişti. Dilimin ucuna “Çüş!” demek gelmişti, dedim! Eskiden bakanlık yapmış, Lozan Antlaşması heyetinde göreve yapmış R.Nur'un benzer iddialar taşıyan yasaklı kitapları vardı. Hepsini görmedim. Hatıraları başlıklı birinde, kendisi için, karşı cinse istekli olduğunu yazıyordu. Şaşmadım! Hiç değilse kendi açısından dürüst davranmış! Onu yolunu izleyenler, ona özenmişler!
Püsküllü Fes giyinen birisi var. Ceza yememek için tımarhanede yatıp deli raporu aldığı
basında yer almıştı. Sayın Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, hastanede onu ziyaret ettiler. Yani
onurlandırdılar! O da fırsatı ganimet bilip hasta yatağında püskülle fesle gösteriş yaptı. Çoğu
hezeyanların onun kitaplarından ve anlatımlarından kaynaklandığı söylenir. Kurtuluş Savaşı'nı
keşke “ Yunan kazansaydı!” diyerek hayıflandığı ile de meşhurdur...
Dindar değil de dinci geçinenler arasında Atatürk'e ve arkadaşlarına buğuz edenler çoktur.
Bunu siyasi görüş olarak örgütleyenler de olmuştur. Siyasi tarihin son kırk senesi Anayasa'ya
aykırılıktan kapatılan siyasi parti enkazlarıyla doludur. Şimdiki iktidar partisi dahi direkten dön-
müş bir partidir. Laiklikliğe aykırılığın “odaklandığı bir merkez” haline geldiği kararda vurgulan-
mış ve para cezasıyla kapatılmaktan kurtulmuştur.
İlahiyat Fakültelerinden çok saygı gören bilim adamları ve mezunları çıkmaktadır. Ne yazık ki, yukarıdan beri sayıp döktüğümüz hakaret merkezleri de türemektedir. Eğitim yerlerindeki siyasallaşmanın; bilgi, birikim ve liyakat yerine yandaşlığın zemin bulmasından, bunların sayısı artmaktadır. Siyasi iktidar tarafından da korunup kollanmaktadırlar.
Sayın C.Başkanı'nın Atatürk ve İsmet İnönü için “ iki ayyaşlar” demesi unutulmuş değildir.
“Türk”, “Atatürk”, “İsmet İnönü” adları unutturulmak istenmektedir. Tesisler üzerindeki adlar
silinmekte, yıkılıp yeniden yapılanlara gayri milli isimler verilmektedir. Milli Bayramlar'ın kut-
lanması engellenmekte; hatta yasaklanmaktadır. Bunlar bir tesadüf sonucu değildir. Siyasi bir tavır ve tertipdir!
İmam ile cemaat arasındaki etkileşim günümüzde de sürmektedir.
Çaresi yok mu? Vardır. Anayasa'nın ilgili maddelerinde yazılıdır.. Laiklik, demokratik eğitim,
yansız ve bağımsız yargı, tam bağımsız Türkiye, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devleti, erkle-
rin ayrılığı ve bağımsızlığı, inanç ve düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü vb... Bunlar işliyorsa, herkesin hukuku korunur. Anaların onuru da..
Sağlıcakla kalın... Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogspot.com, Bursa, 28.02.2018, hasipozturk@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder