BİZİM MUHARREM!
Yılllar önce Muharrem Ertaş'ın teypde bir türküsü okunuyormuş!
Babam türküye kulak kesilmiş!
Huşu içinde, türküyü heyecanla dinlemiş!
O yıllarda babam felçliydi. Bir yanı tutmuyordu.
Türkü bitince
“ Çocuklar, bu türküyü okuyanın adı Muharrem mi? “ diye sormuş.
“Evet baba! Muharrem Ertaş
” demişler.
Babam
“ Bizim Muharrem o!” demiş.
Ardından
“ Vay Muharrem vay!” diyerek iç geçirmiş.
Gözlerinden akan yaşlar, çenesinden aşağıya süzülürmüş! Bizim çocuklar buna
bir anlam verememişler.
“Hayrola baba? Pek içlendin!” deyince; “ Muharrem asker
arkadaşımdı. Güzel saz çalar ve güzel
türkü çağırırdı! Okuması, yazması yoktu. Mektuplarını
ben yazardım. Gelen mektuplarını ben okuyuverirdim! Vay Muharrem'im vay!
“ diye
özetlemiş!.
Buna bana yakınlarda, 2013 ortasında anlattılar. Babam 1989 da hakka
yürümüştü! Hozat'da birlikte askerlik yapmış olabileceklerini düşündüm. Babamın
arada bir, özgün biçimiyle çağırdığı “
Yeşil Kurbağalar” türküsü vardı. Onun gibi okuyana
pek rastlamamıştım. Nurettin Çamlıdağ'ın, Muharrem Karakuş'un okuyuşları aynı
tadı vermemişti. Birçok sanatçıdan özel dinlemiştim. Babamın okuduğu gibi değildi.
Babamın okuyuşuna en yakın yorumu Hilal Kaya yapmıştı. Oğlum bir gece
iletisini yolladığında, Yeşil Kurbağalar türküsüyle sabahlamıştım.
Yeşil Kurbağalar bir
Eğin türküsüydü. Şimdi adı Kemaliye olmuş. Eğin Hozat'a
yakındı. Babamla Muharrem Ertaş, Hozat'da askerlik yapmış olmalı. Yeşil
Kurbağalar türküsünü orada paylaşmış olmalılar. Babam oraan dört türkü ile
dönmüş! ' Yörükler Yaylası'nda yaylayamadım, divane gönlümü eğleyemedim! Türküsü
onlardan biriydi. Diğer iki türkü sık yinelenmezdi. Onları anımsayamadım..
Belli ki, babam, türküleri Muharrem Ertaş gibi bir ustadan almış!. Özgün biçimi
ile öğrenmiş ve saklamış! Arada bir okurdu. Ben bu türküleri ondan dinleyerek sevdim.
Babam sanatçı değildi. Medrese ve Cumhuriyet'in ilkokulunu bitirmiş bir köylüydü.
Herkes gibi uzun hava söylerdi türküyü. Bu türküler bizim Mersin'in arkacında
söylenen uzun hava türkülere benzemezdi. Arada biz isteyince, azıcık üsteleyince fazla
nazlanmaz ve çağırırdı.. Elini kulağının arkasına atar, yürekten söylerdi!
Babam 1329 (1913) doğumluydu.
Muharrem Usta da 1913 doğumlu imiş. Tevellütleri aynı, şimdiki deyişle tertipler!
Babamın, “
Bizim Muharrem bu? Vay Muharremim vay!” diyerek göz yaşı dökmesi
boşuna değilmiş. İkisine de Allah rahmet eylesin!..
Yıllar önce kardeşim bir teyp bandı yollamıştı. Arabam çalındığında, arabadan çok
bu bantın yitişine üzülmüştüm. Sesini teype aldıklarında, babam 75 yaşında imiş. Teybi
açıp Kocayı, konuşmaya kışkırtmışlar. Aşka gelip bir de Yeşil Kurbağaları çığırmış!
Ancak türkünün ilk dörtlüğünü okuyabilmiş! Ardından
“ Yaş yetmiş beş! Ses mi kaldı?
Ne kaldı? “
demiş.
Babamın bu sözünü, türküden daha hüzünlü bulmuştum! Veda söylemi gibi
gelmişti bana. Arada bir kaseti dinler, özlem giderirdim. Araba çalındığında babamın
hakka yürüyüşünün üstünden yıllar geçmişti!..
Bu öykünün üstüne, elimdeki Neşet Ertaş türkülerini, bir kez daha dinledim!
Asıl rahmetli Muharrem Ertaş'ın türkülerini bulup dinleyeceğim. Babamın ondan
öğrendiği, bir kaçını severek okuduğu o türkülerin; paylaşılan ortak tanısını arayıp
bulacağım!..
Sonra
“Vay Muharremim vay!,Vay Mustafam vay!” diyeceğim!.
Nereden nereye? Yaşam rastlantılarla doluymuş meğer!..
Sağlıcakla kalın..
12.08.2013, Bursa, Hasip ÖZTÜRK
Not: Bayramınızı kinden, nefretten, çıkar lekesinden, bölücülük
gölgesinden, adaletsizlik acısından arınma dileğimle kutlarım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder