Basın özgürlüğü
Anayasa'nın basın özgürlüğü maddesi “Basın hürdür, sünsür edilemez.” diye başlar!
Basın hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyetinin, haberleşme özgürlüğünün işlediği bir düzende yaşar. Düşüncelerini, kanaatini herkesin, çekincesiz olarak; söz, resim, yazı ves yollarla açıklayabildiği bir düzende, basın özgürlüğü yaşar..
Kanaat sahibi olmak, kanaatini ve düşüncelerini açıklayabilmek, haberleşme
özgürlüğünün işlemesi Anayasa güvencesi altındadır.
Bir de sansür denilen öcü var. Kişilerin, kurumların ya da toplulukların kanaat ve düşüncelerini, önce devlete danıştığı sistemdir. Devlet izin verirse açıklar, izin
vermezse susar! Buna sansür diyorlar..
Özgürlüklerin Anayasa güvencesine alınması, özgürlükleri işlemez kılan sansürü
önlemek içindir. Sansür varsa, her türlü yayın, haber, yazı, resim, film, tiyatro eseri,
kitap devletin izni olmadıkça yayınlanamaz..Şimdi “sansür” denilen örtü, sadece
yasayla belirlenmiş, kamu düzenini koruyan sebeplere bağlıdır. Yani bunlardan birine
takılmadıkça, sansür edilemez..
Bunun aksi olmaz mı? Olmadı mı? Pekala oldu!
Anayasa'nın bu amir hükümlerine karşın, basbayağı sünsür fi'ilen işlemiştir! En büyük
basın gruplarından birisine, “vergi incelemesi” yaptırılmıştı. Altından kalkılamaz
vergi borçlarıyla yüklenmişti. Sonuçta “ Ay kurtulmuştu!” ama “grup” ne çekmişti!
Elindeki basın araçlarını, satmak ve küçülmek zorunda kalmıştı! Hükumeti eleştirmenin bedelini pahalıya ödemişti! Bu etkili bir sansür değil midir?
Bunu görüp yaşayan diğer basın kurumları “edeplenme” zorunluğu duymamış mıdır?
İktidarın istemediği köşe yazarı için patronuna “kurtulun!” diyen devletlinin isteği
karşısında, o köşe yazarının işine devam etmesi mümkün müdür?
Basının zorunlu ihtiyaçlarının temininde yaşanan yapay güçlüklerle, “edepli basın”
yaratılmıyor mu?
Sivri gazetecilerin “terörist” diye, belirsiz süreli hapse tıkılması, bir sansür aracı
değil midir?
Eleştirileri, kişiliğe saldırı sayıp “maddi-manevi tazminat” davaları ikame etmek
bir baskı aracı değil midir? Bunları gören gazetecinin, köşe yazarının düsünce ve kana-
atini yazmaktan çekindirilmesi, apaçık sansür değil midir?
Allahtan Yargıçlar var!
Yargının, kuvvetler ayrılığında bağımsız ve yansız bir güç olduğunu unutmayan
yargıçlar! Davacı Recep Tayyip Erdoğan, davalı Oktay Ekşi'dir. Tazminat istemi red
edilmiştir. Yer, Ankara 9.Asliye Hukuk Mahkemesi...
Karar bir hukuk dersi niteliğindedir!
“ ...Demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü (...) yöneticilerin veya kamu
makamlarının hoşuna gidecekleri söylemek hakkı değildir, hertürlü düşünceyi
açıklama özgürlüğüdür. Düşünce ve düşünceleri açıklama özgürlüğü, demokratik
süreçte önemli bir yer tutmaktadır. (...) Eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı
ve incitici olmasının doğal olduğuna (...) Gazetecilerin yaptığı her eleştirinin suç
sayılıp manevi tazminata hükmedilmesi halinde, mahkemelerin sansür işlevi
göreceği ve basının temel hakkı olan basın özgürlüğünü ortadan kaldıracağı
gözden ırak tutulmamalıdır. (..)
Hani, bir Romalı haksızlığa uğratıldığında “Roma'da hakimler var!” sözünden
güvence duyarmış. Tüm dönüştürme çabalarına karşın, Türkiye'de hakimler var!
Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamayı bile yasaklamayı bir güç denemesi sayanları, demokrasi inancımız pişman edecektir!...
Sağlıcakla kalın.... Hasip ÖZTÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder